İNCİ KAYA

Okuduğunuz makale
ELE DİLE GELMEYEN YAZILAR…
Anasayfa   /    Köşe Yazarları   /    İnci Kaya   /    ELE DİLE GELMEYEN YAZILAR…

25 Haziran 2024 - 12:59

inckaya@kentimsisli.com.tr

İnci Kaya

İNCİ KAYA

ELE DİLE GELMEYEN YAZILAR…

Yazamıyorum bu aralar. Tükettim sabrımı, vuruştu tüm bildiklerim ters düz oldu birbirine girdi. Kızıyorum küsemiyorum, aklım almıyor olan bitenleri gündemi takip etmek gelmiyor içimden yozlaşıyor her şey gir gide insanlar insanlığını unuttu , bırakın kamile ermeyi yaşanılan kaos ortamları sebebi ile kişi kendine küsmeyi es geçip insanlığa küstü bencillik ego kişisel gelişim oldu, affetmek kendini özgürleştirmek oldu, sayılar hayatımıza yön vermeye başladı Kuantum enerji ışığında..

Bildiğim edindiğim tüm ahlaki değerler baş aşağı oldu öğrendiğim adabı muaşeret kuralları acizlik, samimiyetsiz kibarlık, bayağılık oldu.

Dilimi elimi bağlamış gibi şahit olduklarım, yazmak gelmiyor içimden sadece susmak geliyor içimden.

TERAPİ 1

‘’Kar, yıldızların yeryüzünde uçuşması.’’ dedim.

‘’ Siz çok yalnızsınız, o nedenle saçmalıyorsunuz, fizyolojik desteğe ihtiyacınız var.’’ dedi doktorum.

Teknoloji ve iletişim bu kadar gelişmemiş olsa, çaresizliği anlamak mümkün. Her türlü kaynağa dünyanın en ücra noktasında bile ulaşabilirsiniz.. Birbirimizi dinlememek  anlamamak, olanları anlamamak, yaşadığımız dönemin zorluklarına öğrenilmiş çaresizlikle baş etmeye çalışmamak, tahammül gösterememek, hoşgörülü olamamak, en ufak hataları büyüterek idari mesele haline getirmek yaklaşımlara göre tetikte beklemek birinin açığını yakalamak zafer kazanmış nidasıyla onu ilan etmek, biriktirilen hırsları sergilemek en kolay yolu oldu kötü olmanın. Ve bu yaşamın her alanında hakimiyet kurmuş halde. Evde, işte, sosyal çevrede resmi, resmi olmayan her yerde…

Halbu ki, hepimizin fizyolojik desteğe ihtiyacı var. Böyle olan  insanlara bir önerim var: Karşılaştıkları ilk kütüphaneye girip o binlerce kitabın önüne gidip dursunlar ve içlerinden yüzlerce şair  yazar, denemeci ismi sayıp gözleriyle rafları tarasınlar. O hayatları tarasınlar  ‘’ Acaba ben de bu cesaret ve güç var mı ?’’ diye bir düşünsünler. Belki bir faydası olur kim bilir.

Yazmaya oturduğumda bu kalabalıkla baş başa kalıyorum. Kağıtta, bilgisayar ekranında beliriyorlar sanki ve ne yazacağımı daha dikkatli düşünmeye başlıyorum.

TERAPİ 2

Üç sorunun kişisel yanıtını vermeyi deneyebilirim.

Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi?

Geliştirdiği yöntemle çok uzaklaşan bilir.

Tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan ?

Bu bir döngü olduğuna göre kabuk şarttır. Kabuğunu kıran çıkar ve girmiştir. Doğum ve döllenme ritüeli. Dişi yumurtasının sorgulanması diye okunabilir mesele.

Sanat sanat için midir, toplum için mi?

Sanat birey içindir, bireyin sanatı ya da toplumu öncelemesi regülatiftir. Sanat birey içinse ilkin yaratıcı içindir. Takipçisi parça et iken eklenebileceği gövdenin sahibini arar. Bu kadar basit.

Kalabalıklarla sanatçılar arasındaki o gerilimli alanda gezinen duygular kolayca tarif edilemeyecek kadar karmaşıktır. Kalabalıklar hem hayranlık duyar hem küçümserler hem sever hem kızarlar, hem beğenir hem kıskanırlar hem çok akıllı bulur hem çok saf olduklarına inanırlar.’’ Yaratıcılığın bize benzemiyor ama hayatın bize benzesin derler.’’

Mozart’ın hayatını anlatan AMADEUS PİYESİNDE Mozart cırtlak sesiyle sarayın içinde kızları kovalarken kralla karşılaşır, üstünü başını düzeltir sonra kendisine şaşkınlıkla bakan krala şöyle der:

‘’Ben Bayağı biriyim ama yazdıklarım öyle değildir.’’  Mozart’ı, Beethoven’i, Wagner’i bir insan olarak sevmeye uğraşırsanız zorlanırsınız; onları ancak müzikleriyle sevmek mümkündür.

Ama bir kaç defa adam vuran Villon’u katil diye, Genet’yi hırsız diye, Defoe’yu sahtekar diye, Dostoyevski’yi kumarbaz diye, Balzac’ı dolandırıcı diye, Marlow’u jurnalici diye, Michelangelo’yu bencil diye, Hamsun’u faşist diye sanat dünyasından dışlayıp onları tarihin  paryaları diye lanetlemeye kalkışırsanız onların değil sizin hayatınız eksilir. Onların kişilikleri saygıdeğer değildir belki ama insanlık onların eserleri sayesinde saygıdeğer olmuştur.

Henry Miller karısını satmıştı. Siz karınızı  satmazsınız sanmam ama onun gibi de yazamazsınız. Peki onun gibi yazabilmek için neyi satardınız? Hiçbir şeyi satmazdınız, onun gibi yazmak umurunuzda bile olmazdı. Miller‘ de yeteneksiz olmak istemiyordu.

Onlar sizden biri değil. Onlar düzenin değil kaosun çocuklarıdır. Birilerine iyilik olsun diye değil, doğuştan sahip oldukları hastalıkları, eksiklikleri, acıları tedavi edebilmek için yaratırlar. En saygıdeğerlerinin hayatı bile sizin kalıplarınıza sığmaz. Neredeyse bütün ışıklarını yarattıklarına yansıtmışlardır hayatlarına yalnızca karanlıkları kalmıştır. Sanatçıların gerçek yüzlerini sevmezdiniz, onlar da bunu biliyor ve onları sevin diye  müzikler, kitaplar, resimler, heykeller yaratıyorlar bir çocuk gibi getirip gösteriyorlar biraz alkış biraz sevgi istiyorlar. Sizin bilmediğiniz bir karanlığın çocukları onlar, sizin bilmediğiniz bir acıyı çektiklerinden öfkeli ve isyankarlar, hayatın çeperlerine sığmayan kanatlarıyla ne bu hayatı bırakıp gidebiliyorlar ne de bu hayatın içinde yaşayabiliyorlar; gerçek yüzleriyle sevilmeyeceklerini bildiklerinden, çalışma odalarında, atölyelerinde, stüdyolarında sürekli yeni yüzler yaratıp duruyorlar size göstermek için ama insafsızsınız yarattıkları bütün yüzleri bir yana itip en arkadakini saklananı gösterilmeyeni görmek istiyorsunuz. Ve onları yok ettiğinizde, ne garip hayatın ışıkları kayboluyor.

Şimdi konu nerden nereye geldi diyeceksiniz…  Evet hepimiz birer sanatçıyız yaşamımız boyu sürdürdüğümüz bu yolda. Her birimiz farklı alanlarda farklı yeteneklere, becerilere donanımlara sahip bireyleriz. Bir şeyler üretiyor, geliştiriyor ortaya getiriyoruz. Bunu sürekli yapıyoruz evde, işte, dışarda, sosyal çevrede var olduğumuz her yerde. Tüm bu anlatımlardan yola çıkarak iğne çuvaldız meselesini bir kez daha gözden geçirmekte fayda var diye düşünüyorum. Hayat o kadar kısa ki bir şeyleri uzatmaya , insanları incitmeye, kırmaya, aşağılamaya ,ötelemeye , anlamsız ego ve hırslara kapılıp birbirini alaşağı etmeye çalışmak boşa tüketilmiş zaman boşa yaşanmış  gereksizlikler ve hiçbir şey elde edilememiş koca bir ömürden başka bir şeyi kazandırmaz.. Ben mesela bu tükenmişlik halimle ne kadar anlatabildim içimdeki karmaşıklığı ve içinde bulunduğum garip halleri hayalet bir sanatçı olarak bilemiyorum, lakin sıkışmışlığımın içerisinde insanların davranışlarını ve yanlış olanları anlamlandırmaya çalışıyorum ne yapılabilinir diye sorgulamaya devam ediyorum… Yineliyorum sevgili okurlarım: HAYAT HİÇ BİR KÖTÜ  ŞEYİ UZATAMAYACAK KADAR KISA!

MAKALEYE YORUM EKLEYİN

X

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen ziyaretçilere aittir.

X

Makaleye hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

GÜNÜN MANŞETLERİ

FOTO GALERİ