MÜNEVVER YALIN

Okuduğunuz makale
AJANDAMIZDAN İNCİLER / OCAK
Anasayfa   /    Köşe Yazarları   /    Münevver Yalın   /    AJANDAMIZDAN İNCİLER / OCAK

04 Subat 2021 - 17:36

munevver@kentimsisli.com.tr

Münevver Yalın

MÜNEVVER YALIN

AJANDAMIZDAN İNCİLER / OCAK

Hoş geldin 2021. Sağlık getir,huzur getir, bereket getir, sevgi getir, umut getir…

Her ölüm, erken ölümdür” dizelerinde olduğu gibi ocak ayında aramızdan ayrılan sanatçılarımızı özlem ve rahmetle anıyoruz.

Neyzen Tevfik, 1953, Şair

Ramiz Gökçe, 1953, Karikatürist

İsmail Habib Sevük, 1954, Yazar

Ziya Osman Saba, 1957, Şair

Ahmet Hamdi Tanpınar, 1961, Şair,Yazar

Muzaffer Sarısözen, 1963, Bestekar

Halide Edip Adıvar, 1964, Yazar

Sabahattin Eyüpoğlu, 1973, Yazar

Özdemir Asaf,1981, Şair

Eflatun Cem Güney, 1981, Yazar

Kemal Binbaşar,1983, Yazar

Oktay Arayıcı,1985, Yazar

Reşat Enis Aygen, 1984, Yazar

Mehmet Kaplan, 1986, Yazar

Cemal Süreya,1990, Şair

Muammer Aksoy, 1990, Yazar

Tarık Zafer Tunaya,1991, Yazar

Uğur Mumcu, 1993,Gazeteci

Mehmet Emin Yurdakul, 1994, Şair

Muharrem Ergin, 1995, Yazar

Onat Kutlar, 1995, Yazar

Ercüment Uçarı, 1996, Şair

Ergün Balcı, 1999, Gazeteci

Necati Cumalı, 2001, Yazar, Şair

Atilla Özkırımlı, 2005, Yazar

Ömer Ünalan,2011, Yazar

Adnan Azar, 2014, Yazar,Şair

Tahsin Yücel, 2016, Yazar

Refik Erduran, 2017, Yazar

Yılmaz Onay, 2018, Yazar

Müzik ;

Adnan Saygun, Erol Pekcan, Onno Tunç, Yesari Asım Ersoy, Safiye Ayla, Ergüder Yoldaş, Ferdi Özbeğen, Şenay Yüzbaşıoğlu, Yusuf Nalkesen

Sinema/ Karikatürist;

Bedia Muvahhit, NubarTerziyan, Öztürk Serengil, Yıldırım Gencer, Özdemir Birsel, Mümtaz Sevinç, Ayşen Gruda, Arif Nihat Asya, Alev Sururi, Engin Cezzar, İhsan Devrim, Münir Özkul, İsmail Hakkı Şen, Orhan Aksoy

Gazeteci;

Aydın Boysan, Mehmet Ali Birand, Refik Erduran, Toktamış Ateş, Cüneyt Koryürek

Ressam;

Nurullah Berk, Baha Gelenbevi, Ömer Ulaç, Sadi Dinçay (Karikatürist)

ZİYA OSMAN SABA (YEDİ MEŞ’ALE/SEBİL VE GÜVERCİNLER/MESUT İNSANLAR FOTOĞRAFHANESİ )

Çözülen bir demetten indiler birer birer,

Bırak, yorgun başları bu taşlarda uyusun,

Tutuşmuş ruhlarına bir damla gözyaşı sun,

Bir sebile döküldü bembeyaz güvercinler

                                     (Sebil ve Güvercinler)

Yedi Meş’ale topluluğunun kurucusu ve bu topluluğun şiir anlayışını yaşamının sonuna dek sürdüren şairdir.

Gözlemci, dışavurumcu tarzda bazen hece ölçüsü bazen de serbest ölçüyle dizelerinden iyilik, saflık, insan sevgisi çağlar; huzurlu bir toprak parçasının özlemi süzülür.

İstanbul şiirinde İstanbul sevgisi nükseder.

Seni görüyorum yine İstanbul,

Gözlerimle kucaklar gibi uzaktan,

Minare minare, ev ev,

Yol, Meydan.

Ahmet Haşim, N. Fazıl, O. Veli gibi şairlerden etkilenmesine rağmen kendi kalmasını bilmişsanatçılarımızdandır.

Düşünceli yürürken, bir yol dönemecinde,

Çıkacak ömrümüze beyaz dallarla bahar

Hatırlatacak bize şen çocukluğumuzu,

Erguvanlı bir bahçe, mor salkımlı bir duvar.

Behçet Necatigil (Evler şairi) gibi Modern Türk şiirinin Ev şairlerinden biri kabul edilir.

Bu ev onun annesi ve çocukluk anılarıyla bütünleşmiş bir özellik arzeden bir mekandır.

Beyaz Ev Türk edebiyatında en güzel saadet şiiri olarak yerini alır.

Gözlerinin önünde hep aynı beyaz ev,

Her dağ yamacında kurduğum

Pembe tüllü ,yeşil panjurlu, balkonlu

 

Raflarında ellerimle yapılmış reçeller,

Karşı karşıya oturacağımız sofra,

Sürahide ışıldayan su.

Şiirdeki alelade eşyalar sevginin ışığı ile pırıl pırıl parlar. Güzel olan eşyaları kendisi değildir; onlarla yaşayan ve onları hazırlayan insanlardır güzel olan.

Aşk, sevgi imkansız değildir; aşk evlere asılan perdededir, raflara dizilen reçellerdir, beraberce karar verilen karyolanın yeri, avluda çocuk sesleridir.

Düşümde gördüm Cahit’i,

Banka gibi bir yer,

Aynı servise verilmişiz,

Yolumu gözler

 

Cahit bu dayanamadı, boynuma atıldı,

Gözyaşlarını duydum yüzümde bir ara.

O, düşümde ağladı

Bense uyandıktan sonra…

Galatasaray Lisesi’nde sınıf arkadaşlığıyla başlayan dostluk daha sonra yazın hayatındaki dostluğa evrilir. İki kafadar, iki ruhdaş.

DÜŞÜMDE şiiri Cahit Sıtkı Tarancı’nın ölümünden sonra Z. Saba’nın onu rüyasında görüp ona özlemini sayıkladığı şiirdir. Şiirde Cahit Sıtkı, Ziya Osman’a kavuştuğu için ağlar, Ziya Osman Saba ise Rüyadan uyanınca Cahit Sıtkı’nın ölümünü hatırlayıp onun öldüğüne ağlar.

Orhan Veli ve Cahit Sıtkı neslinin ortak özelliği, ölüm karşısında hayata mutlak bir değer biçmeleridir. Yaşanılan hayat kendiliğinden güzeldir. Onu teşbih, mecaz ve istiare gibi sanatlarla süslemeye gerek yoktur. Gerçeğin değerini ortaya çıkarmak için onu değiştiren herşeyden sakınmak lazımdır.

Z. Osman Saba da NEFES ALMAK şiiriyle bu görüşe katılır ve yaşama sevincini, hayatı, basit ve alelade görünen şeyleri kutsallaştırır.

Nefes almak, içten içe, derin derin

Taze , ılık, serin

Duymak havayı bağrında

Sürahi de ışıl ışıl içilecek su

 

Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu

Yüreğime vuran ışık, kulağıma gelen ses

Ah bütün sevdiklerim, herşey, herkes…

Anlıyorum birbirinden mukaddes, alıp verdiğim her nefes.

DİLEK isimli şiirde sevgi ve dostluğun bütün insanlara yayıldığını ve saadet duygusunun evrensel hale dönüştüğünü görürüz.

Bu şiirle insan sevgisi ve bütün insanları kucaklama hissi yüzyıllar öncesinden Yunus Emre’den, Mevlana’dan süzülerek gelir; Ziya Osman Saba’nın dizelerinde tekrar hayat bulur.

Mesut görmek isterdim hepinizi…

Bu bahar gününde; dertliyi, ümitsizi.

Terfi etmiş memur, sınıfı geçmiş öğrenci,

Kadını, erkeği, yaşlısı, genci.

 

NEYZEN TEVFİK (HİÇ/AZABI MUKADDES-1879/1953)

Muğla’nın Bodrum ilçesinde bir öğretmen çocuğu olarak dünyaya gelir.

Önce Urla’da berber Kazım Neyzen’den ney dersleri alır.

İzmir Mevlevihanesi’nde Şair Eşref’le İstanbul’da Yenikapı ve Galata Mevlevihaneleri’nde M. Akif Ersoy ile tanışması şairinin hayatının dönüm noktalarından biridir.

Türk edebiyatında Nefi ve Şair Eşref’ten sonra en iyi HECCAV (hicveden) olarak anılır. Nüktenin ve hazır cevaplığın, pervasızlığın ve iğnelemenin simgesidir.

Hayat, çatlak bir bardaktaki suya benzer. İçsen de tükenir içmesen de. Bu yüzden hayattan tat almaya bak.”

“Hayat üç buçukla dört arasındadır, ya üç buçuk atarsın ya da dört dörtlük yaşarsın.”

Öleceğiz bir gün gömecekler,

Birkaç gün övecekler,

Sonra kalan malını bölecekler

Hatta memnun kalmayıp

Üstüne de sövecekler.

Neyzen, bir gün babasıyla kahveye gider;

Henüz yedi yaşındadır.

“İşte o gün kafamda bir tahta eksildi” dediği ney sesini duyar. Neyden tam anlamıyla büyülenir.

Neyzen’in kendi ifadesiyle kafasında birkaç tahtayı eksilten olaylardan bir diğeri de halka aman vermeyen zalim eşkıyaların devletçe öldürülüp kesik başları sırığa geçirilerek çarşıda halka teşhir edilirken şairin onları gördüğü andır.

Bu olaydan sonra Neyzen ömrü boyunda sara nöbetleri geçirecektir.

Küfrü, argoyu, laf sokmayı, iğnelemeyi çerçeveletilerek duvara astıran tek şairdir.

Bekaretin ile kapatmaya,

Çalışsan da bedenin gizlemiyor

Ruhundaki fahişeyi

 

Ne ceket kaldı

Ne metelik cebinde ceketin

Kurtaracağız diye geldiler

İçine sıçtılar memleketimin

 

Bana yar olmayan devr-i devranın

İzzet-i ikramını si…...

Yansın ibneler alayı

Su veren itfaiye hortumunu si…...

Neyzen Tevfik, M. Akif Ersoy’a ney üflemeyi öğretir, M. Akif’te ona Arapça, Farsça öğretir ve edebiyat çevresine Neyzen’i dahil eder. (H.Ziya, M. Naci, T. Fikret) Neyzen Tevfik artık saray, yalı ve köşklere çağrılan meşhur bir neyzendir.

Lafını esirgemeyen, Padişah’ı ve çevresini açıkça eleştiren Neyzen’e pek çok tutuklama ve idam kararı çıksa da edindiği bu çevre sayesinde kurtulur.

HİÇ isimli kitabını yayımlar ve boynunda kocaman HİÇ yazılı bir yazıyla gezer sokaklarda.

Rakıya ekmek doğrayıp kaşıklayacak kadar alkole düşkündür.

“Şişe ağzında biberon gibiydi.”yakıştırması Neyzen içindir.

Zaman zaman sara nöbetleri de çoğalınca Bakırköy Mazhar Osman Akıl Hastanesi’nde özel bir oda tahsis edilir. Arada bir “Benim vaktim geldi” diyerek buraya gelir, tedavi olur, dinlenirmiş.

Hastaneden çıkınca bir gün bir mekanda Doktor Mazhar Osman’a rastlamış, doktor bakmış ki Neyzen içiyor, sarhoş, elinde şişe…

Mazhar Osman: Neden içiyorsun? Hani içmeyecektin ant etmemiş miydin?

Neyzen: Üstat, biz fakir adamız, bulunca içkiyi içeriz, içki bulmayınca ant içeriz.

Neyzen Tevfik’e ney için sorarlar: Çalarken mi neşelenirsin, neşeliyken mi çalarsın?

Neyzen: Vekil miyim ben, çalarken zevk alayım?

Sivri dili, her seferinde daha da yonttuğu sivri kalemiyle sınır tanımazdır Neyzen Tevfik.

Kime sordumsa seni,

Doğru cevap vermediler.

Kimi alçak kimi hırsız kimi deyyus! Dediler.

Künyeni almak için partiye ettim telefon

Bizdeki kayda göre şimdi o meb’us dediler.

Yüreği insan sevgisiyle dolu dünya malına değer vermeyen birisidir o. Filozoftur. TÜRKLERİN DİYOJENİ de denilir.

Yıl 1952, Şehir Komedi Tiyatrosu’nda jübilesi yapılacaktır. Neyzen Tevfik arkadaşını telefonla arar ve bir takım elbise göndermesini ister.

Arkadaşı takım elbiseyi alır ve ona gönderir. Jübile bitince Neyzen sahne arkasında takım elbiseyi çıkarır, oradaki bir garsona verir; yine kendi eski elbiselerini giyer ve tiyatroyu terk eder. Giderken ilgililere:

Benim için toplanan parayı yoksullara dağıtın, der.

 

ÖZDEMİR ASAF (DÜNYA KAÇTI GÖZÜME/YALNIZLIK PAYLAŞILMAZ/ SEN SEN SEN)

Yaşadığımı şiirlerimde en yoğun yönleriyle en kesin sandığım biçimlerle, en kısa olduğuna inandığım ölçülerle verdim, veriyorum, vereceğim.”

Sanat Basımevi’ni ve Yuvarlak Masa Yayınları’nı kurdu.

Batı ve geleneksel şiir anlayışından esinlenerek özgün şiirler oluşturan sanatçı düşünce temelli bir yaklaşımla iki ya da dört dizelik yoğun şiirler de yazar.

Şaçların uçuşurdu rüzgardan

Yanımda seni seyrederdim

Güneş yakardı, deniz yanardı.

Sen konuşurdun, dinlerdim.

Özdemir Asaf R’leri söylemez, yumuşak g olarak telaffuz ederdi. Bir gün taksiye biner, Karaköy’e gidecektir.

Taksi şoförü sorar: Neğeye biğadey? (Meğerse şoför de r’leri söyleyemezmiş)

Özdemir Asaf şaşırır, utancından “Kağaköy” diyemez, “Eminönü” der ve taksiden Eminönü’nde iner ve oradan Karaköy’e kadar yürür. Lisede Edebiyat Hocası İsmail Habib Sevük’tür. Her öğrenciye derste şiir okutan Hoca sıra Özdemir Asaf’a gelince onu atlar ve şiir okutmazmış.

Bir gün Özdemir Asaf öğretmenine: Sınıfta heğkese şiiğ okutuyoğsunuz, bana niçin okutmuyoğsunuz, der.

İsmail Hoca: Oğlum Özdemir, sen şiir değil şiirin canına okuyorsun, der.

Bunun üzerine şair bir müddet sonra LAVINİA isimli şiiri yazar. Bu şiirin son dörtlüğünde hiç R harfi yoktur. Asaf şiirin bu bölümünü düzgün biçimde okuyabildiğini gururla belirtir.

Sana gitme demeyeceğim

Gene de sen bilirsin

Yalanlar istiyorsan, yalanlar söyleyeyim

İncinirsin…

 

Sana gitme demeyeceğim

Ama gitme Lavinia

Adını gizleyeceğim

Sen de bilme Lavinia.

Bu şiirin bir başka hikayesi de şudur: Güzel Sanatlar Akademisi’nden sonra resim öğretmenliği ve stilistlik yapan Mevhibe Beyat hem çok güzel hem de İnsan sıcaklığı, insanları anlayarak onlara yaklaşması ve güçlü sezgisiyle hemen hemen herkesin aşık olduğu birisidir. İyi bir karakter analizcisidir. Küçücük bir bakıştan, mimikten, jestten tüm karakter haritanızı çıkarabilir, denilir onun için.

Özdemir Asaf bu yüzden Mevhibe için: -Öldürmekten daha beter anlıyor insanı. Çok keskin gözleri vardı, der.

Güzelliği dillere destan Mevhibe’ye herkes farklı isimlerle sever. Özdemir Asaf Lavinia, uzaktan akrabası ve hayranı olan Oktay Akbal Hisya, Laleli’de gençler Violetta, Adalet Cimcöz Marilyn (Marilyn Monroe)…

Özdemir Asaf, Mevhibe’ye fena halde tutkundur ama Mevhibe Hanım ona aşık değildir.

Özdemir Asaf Lavinia şiirini ona yazar.

Yıllar sonra şair bir yarışmaya bu şiiri gönderir ve şiir birinci seçilir. Özdemir Asaf kürsüye çıkar, şiirini okur. O anda salonda bulunan Mevhibe yavaşça salonu terkeder.

Ne olursa olsun, iyi ki Özdemir Asaf Mevhibe’ye aşık olmuş. İyi ki Mevhibe Özdemir Asaf’a ilham olmuş ve geriye unutulmayan dillere pelesenk olan, her okunuşunda keyif aldığımız Lavinia şiiri bizlere armağan edilmiş.

Aşk şiirlerinin ustası, sevgi, yalnızlık, öfke, ölüm ve anılar olan temalarıyla şairimizin naif kalemi ve kişiliğiyle şiirlerini inci gibi dizer. Kişiliği nezaket kavramıyla eş anlamlıdır. Asaf; kendisiyle, toplumla, dönemiyle hesaplaşmasında dahi dizelerinde öfkesini kendine has yumuşak üslubuyla yansıtır.

Okul yıllarında büyük aşk yaşadığı ve sonunda evlenebildiği birinci eşi Sabahat Hanım, Özdemir Asaf için son derece “Kibar, zarif ve çok şık bir gençti. Herkes poplin gömlek giyerken Özdemir takım elbisesinin içine ipek ponje gömlek giyerdi. Kol düğmeleri altın üzerine inci kakmalıydı, parmaklarında yakut ve elmas taşlı yüzükler takardı.”

Asaf’ın tek kusuru bohem yaşamıydı.

“Gözlem ve deneyimlerinden damıttıklarını, usunun süzgecinden geçirdikten sonra bir ahlak filozofu kimliğiyle zekice buluşlar ve espriler, mantık ve sözcük oyunlarıyla, özdeyişlerle dile getirir. (Mustafa Öneş)

Birkaç sözcük içerisine upuzun hikayeler sığdırırdı.

Yalnızlık paylaşılmaz,

Paylaşılsa yalnızlık olmaz.

 

İnsan parasını kaybedince fakir,

Özgürlüğünü kaybedince esir,

Aşkını kaybedince şair olurmuş.

 

Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,

Birinciliği beyaza verdiler.

 

Bir kadının alnı dudaklarından daha değerlidir.

Çünkü dudaklarından dökülecek olan

“Seni seviyorum” sözü,

Önceden alnına yazılmıştır.

Özdemir Asaf, 1981 yılında akciğer kanserinden vefat eder. Mezarlığa defnedilir. Can Yücel, mezarlıktan dönerken Asaf’ın R’leri söyleyememesine ithafen hemen orada bir şiir yazar.

Anlaşıldı, bu

R’lerin intikamı.

Onlar yuttu Özdemir Asaf’ı.

CEMAL SÜREYA SEBER (ÜVERCENİKA, PAPİRÜS, ŞAPKAM DOLU ÇİÇEKLE)

“Aşk, meşru bir şey olmaz. O da şiir gibi meşrulaşınca ölür. Aşk da şiir de uzlaşı olunca ölür.”

“Şiir hiçbir mantık ve düzene oturtulamaz.”

“Şiir anayasaya aykırıdır.”

Bir gün seni bırakırım ya,

Tütünü bırakmak gibi bir şey olur bu.

Evet, gün geliyor bıkıyorum senden,

Ama İstanbul’dan bıkmak gibi bir şey olur bu.

İkinci Yeni’nin kuramcısı ve en önemli isimlerinden olan Cemal Süreya kendi üslubunu yaratır. Kendine özgü şiir anlayışıyla Türk Edebiyatının köşe taşlarından biridir. Garip şiirinin kendini yinelediği çıkmaza girdiği dönemde Cemal Süreya’nın GÜL’ü açar.Türk şiirinde yeni bir dönem başlar.

“Bir oksijen gibi Türk şiirinin imdadına yetişti.” (Hilmi Yavuz)

Saat onikiden sonra

Bütün içkiler

Şaraptır.

Yaşamının şiirinin ilham perisi, annesi Gülbeyaz, Cemal Süreya’nın KARTANESİ şair yedi yaşındayken ölür. Cemal Süreya “Kalbimde küçük kuş öldü” der.

Cemal Süreya ömrü boyunca eksiktir artık. Bu yoksunluk hissi yüzünden sevdiği her kadında annesini arar. “Önce öp sonra doğur beni” dizelerinde bu duygusu dile gelir.

Sevdiği kadınların diğer yarısı annesidir çünkü.

Şiir hayatın alev halidir.

Şiir hayatın köpüğüdür.

Kitap, şiir, aşk onun için tutkudur. Çocuk yaşlarında başlar okumaya. İlkokulda Suç ve Ceza’yı Karamazov Kardeşler’i defalarca okur.

Dostoyevski’yi okudum ve ondan sonra hiç huzur kalmadı bende” der.

İlkokuldayken dergi çıkarmaya karar verir.

Ülkü Tamer, Tomris Uyar ile Papirüs dergisini çıkarır daha sonra.

Şair, filozof, yaşam adamı, şarap, şiir, sigara , rakı, deniz, söz üstadı…

Türk şiirinin ikinci Yeni ile damgasını vuran şairin hayatı da şiiri gibi sürreal’dir. Sevmek, aşık olmak, küsmek, hasret çekmek, acılara katlanmaya çalışmak, ağlamak, kıskanmak… Bütün bu duygularını dizelerinden damıtarak eşsiz şiirlerini sıraladı.

Mektup yazmayı çok severdi. Hayal dünyası zengindi. Caddeden geçen hiç tanımadığı güzel kadınların ağzından kendine mektup yazardı. Üstelik onları postalardı da. Hatta Türkiye’de hiç gitmediği, görmediği Kars şiirini de Paris’te yazmıştır.

Bütün şairlerin üç ismi vardır” der.

Cemalettin Seber’de Camalettin’i Cemal yapar araya Süreyya ekler ama bir telefon numarasını hatırlama konusunda girdiği iddiayı kaybedince Süreyya’ nın ikinci Y’sini kaybeder ve Süreya olur.

ELMA isimli şiirinin bir dizesinde Y harfini attığını söyler.

Cemal Süreya alışkanlıklarından vazgeçmez, değişiklikleri sevmez, aynı restoran, aynı masa, aynı pastane, aynı insanlar; rutinlerinin dışına çıkmaz.

İşte burada hemen Tomris Uyar’ın  Cemal Süreya için söylediği ŞAHSİYET RÖTARI aklımıza gelir.

Dillere destan aşk yaşayan Cemal Süreya ve Tomris Uyar Kadıköy’de birlikte yaşamaktadır. Cemal Süreya her zaman, akşam işten çıktıktan sonra hiçbir yerde oyalanmadan erkenden eve gider. Bir süre sonra Tomris Uyar bu rutinden sıkılır ve Cemal Süreya’ya işten çıkınca hemen eve gelmemesini ve arkadaşlarıyla biraz vakit geçirmesini ister. Şair o günden sonra eve geç gelir. 

Bir akşam Tomris Uyar örtü silkelemek için pencereyi açar, aşağıya bakar ki Cemal Süreya apartmanın giriş kapısının önünde oturmaktadır. Meğerse şair işten hemen eve geliyor ama eve erken gitmemek için apartman giriş kapısında oturup bekliyormuş. ( Şahsiyet Rötarı)

Tomris Uyar ile üç yıllık beraberlikleri “Türk edebiyatı’nın en verimli aşkı” olarak nitelendirilir. Çünkü Cemal Süreya, aşk, cinsellik dolu en güzel şiirlerini Tomris Uyar için yazar.

Daha nem olayım isterdim /onursuzunum ben

Okulda sınıf tahtasına yazdığı Kızıl Mısralar şiirini birinci eşi Seniha Hanım için yazar.

Seni sevdiğim anda /Her şey  kızıl oldu/ Masmavi defterime /Kızıl satırlar doldu.

Daha sonra Zuhal Tekkanat sonra NİHAYET dediği Güngör Hanım daha sonra da EN NİHAYET diye sığındığı Birsen Hanım ile evlenir.

Şair bu ya!  Aşk, sevgi, tutku onların fıtratında vardır. Bu evliliklerinin arasına gönül maceraları, bozulan nişanlılıklar da eklenir. Hatta ismini gizli tuttuğu, şahsına ÜVERCİNKA şiirini yazdığı bir kız da vardır. Üvercinka Türk şiirinin en beğenilen şiirlerinden birisidir. Kitabının ismini de ÜVERCİNKA verir.

Mizah, ironi, lirizm, erotizm şiirinin ana karakterleridir. Ama politik ve toplumcu şiirlerinde de siyasi damarını hissederiz.

“Nehirler Boyunca Kadınlar Gördüm” şiirinde Anadolu kadınlarının çalışkanlığını, üretkenliğini ve ezilmişliğini üç nehir “ Kızılırmak, Dicle ve Porsuk nehirleri” odaklı simgesel aktarır.

“555 K” şiirinde de 5 mayıs 1960 tarihinde Demokratik Parti karşıtı öğrenci gruplarının 5. Ayın 5 günü saat 5’te Kızılay’da protesto düzenleyeceklerinin parolasını verir.

1980’den sonra Edip Cansever ve Turgut Uyar gibi birçok arkadaşını kaybeder.

“Cumhuriyet dönemi şiirinin en özel vitaminiydi” diye anılan Cemal Süreya‘yı ÜSTÜ KALSIN’la  uğurluyoruz.

Ölüyorum Tanrım / Bu da oldu işte / Her ölüm erken ölümdür / Biliyorum Tanrım /Ama aldığın şu hayat/ Fena değildir.                             

Şubat ayında görüşmek üzere…

MAKALEYE YORUM EKLEYİN

X

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen ziyaretçilere aittir.

X

Makaleye hiç yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yapın.

GÜNÜN MANŞETLERİ

FOTO GALERİ