Trabzon’da Ortahisar Belediyesi, TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası ve Ülke Politikaları Vakfı ile birlikte “Trabzon İklim Buluşmaları” bir günlük etkinlik düzenledi. “Su, Gıda ve Enerji Politikaları” ana başlığıyla organize edilen etkinliğe Türkiye’de iklim değişikliği konusunda uzman birçok akademisyen katıldı. Panelde iklim değişikliği ve küresel ısınmanın Karadeniz Bölgesi’ne etkileri ve iklim değişikliğiyle mücadele için atılması gereken adımların önemi vurgulandığı toplantı Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlandı.
Ortahisar Belediyesi Çok Amaçlı Salonunda gerçekleştirilen toplantıya Meteorojiden Sorumlu Vali Yardımcısı Ercan Öter, Büyükşehir Belediye Başkanvekili Ahmet Yüksel Gülay, Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Kaya, Ülke Politikaları Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Av. Doğan Subaşı, TMMOB EMO Enerji Daimi Komisyonu Yürütme Kurulu Üyesi Suat Yılmaz, TMMOB 28. - 32. dönem Yönetim Kurulu Başkanı Teoman Alptürk, ÜPV Yönetim Kademesinin yanı sıra CHP Trabzon İl Başkanı Mustafa Bak, Samsun İl Başkanı Mehmet Özdağ, İBB Meclis Üyesi AB ve Dış İlişkiler Komisyon Başkanı Nazlı Akyüz, CHP önceki dönem Maçka Belediye Başkanı Ertuğrul Genç, CHP 28. Dönem Milletveki Adayı İlker Akıncı’nın katılımı ile gerçekleştirilen etkinlik protokol konuşmaları ile sürdü…
Bu Sempozyum Farkındalık Oluşması Açısından Çok Önemli
Meteorojiden Sorumlu Trabzon Vali Yardımcısı Ercan Özer; ‘Trabzon İklim Buluşmaları’ etkinliğinin farkındalık oluşturacağını belirterek, şunları söyledi: “En büyük tartışma alanlarından biri iklim değişikliği ve buna bağlı olarak yaşanacak olan iklim krizi. Buna karşı nasıl önlem alabiliriz ve bunun getirmiş olduğu afetlerle hep beraber nasıl mücadele edebiliriz sorularına cevaplar aramalıyız. Devlet olarak, yerel yönetimler olarak ve bilimsel çalışmalar dışında ne yapabiliriz konusunu özellikle bugün burada tartışmanın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bu tür toplantıların ve çalıştayların yapılması, farkındalığın oluşturulması açısından çok önemlidir. Bundan dolayı da bu toplantıda emeği geçen başta başkanımız olmak üzere Ülke Politikaları Vakfı’na ve Elektrik Mühendisleri Odası’na teşekkür ediyorum. Etkinliğimizin Trabzon'umuza hayırlı olmasını diliyorum” dedi.
Trabzon İçin El Birliğiyle Çalışacağız
Trabzon Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Ahmet Yüksel Güney ise konuşmasında işbirliği vurgusu yaptı. Güney, “Trabzon, yeşil doğasıyla, masmavi denizi ve temiz havasıyla Karadeniz'in incisi bir şehrimiz. Ancak bu güzelliklerin sonsuza kadar bizim de olacağına garantisi yoktur. Özellikle son yıllarda meydana gelen şiddetli yağışlar, sel felaketleri, toprak kaymaları ve kuraklık gibi olaylar iklim krizinin kapımızda olduğunun açıkça göstergesidir. Ülkemiz yerel yönetimleri özellikle çevre temalı çok önemli çalışmalar yapmaktadır. Geri dönüşüm ekonomisinde yerel yönetimlerin kullanacağı akıllı sistemler ve kurumlar arası işbirliğinin de çok önemli olduğunu belirtmek istiyorum. Trabzon'umuz da 824 bin 352 nüfusu ile önemli bir enerji ihtiyacına sahiptir. Biz yerel yönetimler olarak çevreyi kirletmeyen, kaynağından ve kendini yenileyebilen enerji kaynaklarına yönelmemiz gerektiğinin farkındayız. Hep birlikte daha yaşanabilir bir Trabzon için, sürdürülebilir adımlar atmak üzere el birliğiyle çalışacağız” diye konuştu.
Sanılanın Aksine Su Zengini Değiliz
Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Kaya; Türkiye’nin sanılanın aksine su zengini bir ülke olmadığının altını çizdiği konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Bugün burada insan yaşamını etkileyen belki de en önemli 3 başlığı konuşacağız. Mesleğinin duayenleri hocalarımızın su, gıda ve enerji politikaları konularında anlatacaklarından faydalanacağız ve Trabzon’umuzda üzerimize düşeni yapma gayreti içerisinde olacağız. Biz Karadeniz’i hep su zengini bir bölge hatta Türkiye’yi de su zengini bir ülke olarak tanımlarız, ama üzülerek söylemeliyim ki biz aslında su fakiri bir bölge ve ülkeyiz. Sorsanız sürekli yağış alan heyelanların sellerin olduğu, su bolluğu olan bir bölge gibi görülürüz dışarıdan ama; içilebilir, temiz, nitelikli suya ulaşma konusunda sıkıntılarımız var. Tabi bunun altındaki sebepler nelerdir; yapılan bilimdışı uygulamalar ve mühendislikten nasibini almamış işlerin doğal sonuçları bunlar.
Karadeniz’imiz Balık Fışkıran Bir Denizdi
Örneğin gıda konusu: büyüklerimiz iyi bilirler Karadeniz’imiz balık fışkıran bir denizdi ama bugün Karadeniz’de 3-5 çeşit balık avlayabiliyoruz. Aynı denizin kıyıdaş ülkeleri Romanya’da Gürcistan’da, Bulgaristan’da, Ukrayna’da denizde bolluk var ama bizim kıyılarımızdan balık çıkmıyor maalesef. İşte bugün burada bunun sebeplerini irdeleyeceğiz. Nerede yanlış yaptığımızı enine boyuna konuşacağız.”
Karadeniz’deki Hidroelektrik Santrallerinin De Ciddi Ölçüde Doğa Tahribatı Yapmakta
Karadeniz’deki hidroelektrik santrallerinin de ciddi ölçüde doğa tahribatına neden olduğunu söyleyen Başkan Kaya, “Diğer taraftan bütün vadilerimizden derelerimiz akıyor ama vadi planlaması yapmadan bütün derelerimizi Hidroelektrik Enerji Santralleriyle (HES) doldurduk. Vadilerdeki habitatı, canlı yaşamını yok eden ve bunun çevreye vereceği zararı hiç düşünmediğimiz santraller kurduk. Türkiye’ye nazaran daha az güneş alan Almanya’da 2030 yılın hesaplamalarına göre toplam elektrik enerjisinin yüzde 50’si güneş enerjisinden üretilecek. Biz güneş enerjisi anlamında Almanya’dan çok çok daha öndeyiz ama biz hala derelerimizi tahrip etme yolunu seçiyoruz.
Kıyımız Dolgularla Mahvedilmiştir.
Bütün kıyılarımızı dolgularla mahvediyoruz. 114 kilometre kıyı uzunluğu olan bir kentte, 90 kilometreden daha fazla kıyımız dolgularla mahvedilmiş durumda. Binlerce yılda oluşan kıyılar, koylar, balıkların yaşam ve üreme alanlarını yok etmişiz. Ayrıca insanoğlunun doğayla çok acımasız bir mücadelesi var. Bilinçsizce süregelen bu mücadeleyi eğer insanoğlu kazanırsa insanlık kaybedecek. İklim değişikliğine görev bilim ve akıl ışığında bilinçlenip gerekli önlemleri almalıyız. Bu anlamda bugünkü etkinliğimizi çok değerli buluyorum, burada birbirinden değerli bilim insanlarını ağırlamaktan onur duyuyorum. Onları dikkatle dinleyip, notlar alacağımızı ve üzerimize düşen vazifeyi yerine getireceğimizi ifade ediyorum.” diyerek sözlerini tamamladı.
Başkan Kaya’ya Ev Sahipliği İçin Teşekkür Etti
Ülke Politikaları Vakfı (ÜPV) Yönetim Kurulu Başkanı Avukat Doğan Subaşı, ise yönetim kurulu başkanlığı görevini sürdürdüğü Ülke Politikaları Vakfı’nın kuruluş serüvenini anlattı. Sürdürülebilir insani kalkınma anlayışı çerçevesinde, var olan ülke sorunlarına çözüm getirecek politikalar oluşturmak üzere çalıştıklarını ifade eden Avukat Subaşı, devlet hukuk siyaset ve ekonomi yönetimi, dış politika ve güvenlik, iklim ve enerji kaynaklarının tüketimi konularında da çalışmalar yaptıklarını açıkladı. ‘Yeni İktidar Ne Yapmalı?’ sorusuna cevap niteliğinde çalışmaları olduğunu kaydeden Subaşı, etkinlikle katılımcıların bilinçlenmesini sağlayacağını ifade etti ve Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Kaya’ya ev sahipliği için teşekkür etti.
İklim Buluşmaları İzmir, Eskişehir Ve İstanbul’un Ardından Trabzon’da
TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Enerji Daimi Komisyonu Yürütme Kurulu Üyesi Suat Yılmaz, Türkiye’nin enerjide dışa bağımlı hale geldiği ve bir an evvel fosil yakıt kullanımını azaltması gerektiğini ifade etti. Yılmaz, elektrik hizmetlerinde denetim eksikliği olduğu değerlendirmesinde bulunduğu konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “ Elektrik Mühendisleri Odası İklim Değişimleriyle alakalı olarak her yıl belediyelerde etkinlikler gerçekleştirmekte ve bu konuda farkındalık yaratarak iklim krizinin etkilerin azaltılmasına katkı sunmayı hedeflemektedir. Daha önce İzmir, Eskişehir ve İstanbul’da yapılan buluşmamızı bu kez Trabzon’da gerçekleştiriyoruz. Farkındalık yaratmasını sağlayacağını düşündüğümüz bu etkinliği düzenleyen herkese çok teşekkür ediyoruz.”
Enerjide Dışa Bağımlıyız
Türkiye’nin enerji üretiminde ağırlıklı olarak fosil yakıt kullandığı bilgisini paylaşan Yılmaz, ayrıca Mersin Akkuyu’daki nükleer enerji santral inşaatının canlılar için büyük bir tehdit oluşturduğunu belirterek, “Türkiye yıllardır sürdürülen yanlış politikalar sonucu ne yazık ki enerjide dışa bağımlı ve ağırlıklı olarak fosil yakıt tüketen bir ülke haline gelmiştir. Türkiye’de elektrik üretimi büyük oranda fosil yakıtlara bağlıdır. Hem kurulu gücümüz hem de üretim kapasitemiz açısından 2023 yılı sonu itibarıyla doğalgazda yüzde 23.53, ithal kömürde yüzde 9.49, linyitte ise 9.32 oranında kurulu gücümüz fosil yakıtlardan karşılanıyor. Bu sorunların yanı sıra radyasyon ve radyoaktif atıklarıyla büyük bir sorun olan tamamen dışa bağımlı nükleer enerji santrali inşaatı da hala bilindiği üzere Mersin Akkuyu’da devam etmektedir. Odamız ve TMMOB bu projenin iptali için hukuki girişimlerini sürdürmektedir. Bu yapının yarattığı ağır maliyet hem can güvenliğimiz ve doğal varlıklarımızı tehdit eden boyutuyla önümüzde durmaktadır.” şeklinde konuştu.
Türkiye’de Tasarruf Odaklı Politikalar Üretilmeli
Türkiye’nin elektrik alanındaki özelleştirmeleri bir an önce iptal gerektiğinin altını çizen Yılmaz, “Özelleştirme sonrası elektrik hizmetlerinde denetim eksikliğinin etkisiyle de elektrik hizmetlerinin kadere terk edildiği ortadadır. Geldiğimiz noktada daha büyük sorular yaşanmadan özelleştirilen tüm enerji kuruluşları kamulaştırılmalı, üretimden dağıtıma kadar tüm süreçleri yönetecek dikey entegre bir kamu tekeli yeniden kurulmalıdır. Türkiye’nin Paris İklim Antlaşması’nda verdiği taahhütleri yerine getirmesini sağlayacak şekilde, yenilenebilir enerji tüketimi ve tasarrufu odak noktasına alan politikalar üretmesi gerekmektedir.” dedi.
Yenilenebilir Enerji Kaynakları İklim Krizini Sınırlandırır
Yenilenebilir enerji kaynaklarının iklim krizini sınırlandırabileceği bilgisini paylaşan Yılmaz sözlerini şöyle tamamladı: “Hepimizin bildiği gibi iklim krizi bütün dünyayı tehdit ediyor. Aşırı iklim olayları insanlık için en büyük tehditlerden birisini oluşturuyor. İklim değişikliği nedeniyle gıda ve su kıtlıkları yaşanırken aşırı yağmurlar, seller, artan sıcaklıklar, daha fazla hastalık ve ekonomik kayıplar görülüyor. Bu çerçevede yenilenebilir enerji kaynakları iklim değişikliğini sınırlandırmanın en etkili yolu olduğu gibi, enerji üretiminde dışa bağımlılığımızın azaltılması için de büyük önem taşıyor. Tüm enerji politikalarında olduğu gibi, yenilenebilir enerji kaynakları konusunda da kamunun yararı, çevre ve insanların yaşadıkları ortamla uyumu dikkate alınmalı, kar değil insan ve çevre odaklı bir yaklaşımla hareket edilmelidir. Sürdürülebilirlik, temiz hava, su, gıda ve enerji döngüsünde özellikle sınırlı kaynakların kullanımında gelecek nesillerin de haklarının olduğunu hatırlatır, bu etkinliğin düzenlenmesi için emek veren başta Ortahisar Belediyemiz olmak üzere tüm bileşenlere teşekkür ederim.”
Trabzon İklim Buluşmalar “Su, Gıda ve Enerji Politikaları” ana başlığıyla yapılan toplantıya Türkiye’de iklim değişikliği konusunda uzman birçok akademisyen katıldı. Üç oturumda gerçekleştirilen programda;
1.Oturumda “Sürdürülebilir Su, Tarım Ve Gıda Politikaları” konuşuldu
Moderatörlüğünü TMMOB EMO İklim Değişikliği ve Elektrik Enerji Üretimi AÇG Başkanı Bilgin Akbal’ın yaptığı 1.Oturumun açılış konuşmasında; “Öncelikle Belediye Başkanımız Sayın Ahmet Kaya olmak üzere, Belediye Meclis Üyesi Sayın Arzu Öktem ve Belediye çalışanlarına ev sahipliğinden dolayı teşekkür ederim. Yeryüzündeki kaynaklar sınırsız olmadığını, WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) tarafından yapılan açıklamaya göre dünyada 12 Ayda tüketmemiz gereken doğal kaynakları (Limit Aşım Günü) 2024 yılında 7 ayda tükettiğimizi bu değerin 1971 yılında 25 Aralık olarak belirlenmiş olduğunu belirterek gelecek nesillerin haklarını bugünden bizler tüketmekteyiz. Diğer bir sorunun karbon salımından dolayı meydana gelen küresel ısınma sorunu olduğunu belirterek karbon salınımının üçte iki sebebi fosil yakıtların kullanılmasından kaynaklanmakta olduğu üçte bir sebebinin de tarım ve orman alanlarının azalması ve tarım yapma tekniklerinden kaynakladığını belirterek bu iki sorunda dünya ile birlikte çözüm bulmamız gerekmektedir. Ülkemize yönelikte çözmemiz gereken en önemli sorunun kişi başı milli gelirin 2023 yılında 13.000 $ civarında olmasına karşın gelir adaletsizliğindeki makas hızla artarak açılmaktadır. Kamunun ailelere yardım yapması ve ayrıca yerel yönetimlerin aile yardımı, okullara süt ve kumanya, yurt, eğitim bursu, askıda ekmek, simit ve fatura, Yurt, vb. başlıklarda yoksulluğu yönetme çabalarını her yıl artarak devam etmektedir. Bu gün yoksulluğu yönetmek için göstermiş olduğumuz gayretlerden daha ziyade Yoksulluğu bitirecek politikalar geliştirmesi gerekmektedir.” Açıklamasını sonrası oturumunda karbon salınımın üçte bir sebebini ortadan nasıl kaldırabiliriz konusunda Sürdürülebilir Su, Tarım ve Gıda Politikalarına ilişkin çözümleri konuşacağını belirterek panelistlere söz verdi.
Ülke Politikaları Vakfı Danışma Kurulu Üyesi (Tarım Bakanlığından Emekli) Dr. Haluk Üstün “İklim Değişikliği ve Bitkisel Üretim” başlıklı sunumunda; Türkiye’de 200 çeşit tarım ürünü yetiştiğini ve bu ürünlerden 20 tanesinde dünyada birinci olduğunu, tarımdaki nüfus miktarımız 5 milyon civarında ve yaş ortalaması 58’dir. Tarım açısından ve biyoçeşitlilik açısından öyle güzel memleketimiz var ki, böyle bir ülke bulmak mümkün değil. Ülkemizde yetişen tarım ürünü sayısı 200’dür ve 200 çeşit ürünün 20 çeşidinde üretimde birinci durumdayız. Tarım konusunu artık o kadar ön plana çıkarmak zorundayız ki yoksa aç kalacağız, aç.” ifadelerini kullandı. “Su kaynakları konusunda çok zengin falan değiliz ve su kaynaklarının yüzde 75’i tarımda kullanılıyor. 1998 tarihli mera kanunu kabul edildiğinden bu yana pek çok değişikliğe uğrayarak mera alanları kentsel gelişim alanlarına açıldı. Hayvancılıkta eğer yeterli meranız yoksa üretimden kâr etme imkânınız çok az. Toprak ve bitki analizleri yaparak gübre programları oluşturmak zorundayız. Mineral gübreler, pestisitlerin sağlık için tehlikeli olması nedeniyle kullanımı azaltılmalı. Kompost gübre üretimine ve kullanımına önem verilmeli. Toprak işlemeyle karbon üretimi ortaya çıkmaktadır. Toprağa direk ekim yapan makineler geliştirilmiştir. Sera gazı emisyonlarının azaltılması ormanlık alanların ve mera alanlarının artırılmasıyla mümkündür. Arazilerin toplulaştırılması karbon üretimini azaltıyor. İklim değişikliği önlenemezse 2050 yılında tarım ürünlerinde yüzde 60’a varan artışlar bekliyoruz. Kuraklık yönetim planları hazırlamak zorundayız. Yeraltı su kaynakları en son kullanılması gereken kaynaklardır, biz aşırı şekilde kullanıyoruz.” dedi.
Ortahisar Ziraat Odası Başkanı Mustafa Bekar; Hayvancılık sektörünün iklim değişikliğinden nasıl etkilendiğini ve bu etkilerle nasıl başa çıkılabileceğine dikkati çekerek şunları aktardı: “İlerleyen yıllarda dünyada nüfus artışına paralel olarak et üretimine yönelik talebin iki kat artacağını, tarımsal ve hayvansal üretim faaliyetleri besin zincirinin bir halkasıdır. Bu da iklimle doğrudan ilintilidir. Önümüzdeki yıllarda et ve süt üretim talepleri iki katına çıkacaktır. Tüm bunları dikkate aldığımızda iklim değişikliğinin hayvancılık üzerinde de olumsuz sonuçlara yol açacaktır. Küresel ısınma hayvansal üretimi etkileyecektir. Et, süt ve yumurta üretiminin kalitesinde çokça azalmalar görülecektir. Bunun yanında hastalıklar ve üreme problemleri gibi birçok sorunun ortaya çıkmasına neden olacaktır. İklim değişikliği birçok bölgede hayvancılığın ve tarımın sürdürülebilirliği noktasında birçok olumsuzluğu da beraberinde getirmektedir. İklim değişikliğine bağlı hayvansal üretimin azalması gıda açığını ortaya çıkaracaktır. İklim değişikliği sürdürülebilir kalkınmanın gerçekleşmesi karşısında en önemli problem olmanın yanında insanoğlunun geleceği için de önemli bir tehdit unsurudur. Hayvansal ve tarımsal üretimin olduğu bölgelerde iklim değişikliğinin olumsuz sonuçları daha çok ortaya çıkacaktır.”
İklim değişikliğiyle mücadele için hayvancılıkta şu tedbirlerin alınması gerektiği üzerinde duran Bekar, “İklime dirençli hayvan ırkları yetiştirilmeli. Küçükbaş hayvancılık teşvik edilmeli, hayvancılık işletmelerinde yenilenebilir enerji kaynakları kullanılmalı. Yağmur suyu toplama sistemleri işletmelere dahil edilmeli. Hastalık ve zararlılara karşı toplu mücadele yapılmalı. İklim değişikliği kokarca gibi bazı zararlı böceklerin üremesine yol açıyor. Bunlarla ilgili bilinçlendirme faaliyetleri biyolojik mücadele yapılmalıdır.” dedi
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Deniz Bilimleri Fakültesi'nden Prof. Dr. Coşkun Erüz, deniz kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı konusunda özellikle avcılık ve yetiştiricilik faaliyetlerinin nasıl şekillenmesi gerektiği üzerinde durduğu sunumunda; “Karadeniz’de deniz suyu sıcaklığının bir derece artış gösterdiğini, Deniz de hava gibi sabit duran bir yapı değil, o nedenle biz hava kirliliğinden bahsederken bununla bütün dünyanın mücadele etmesi gerektiğini söylüyoruz. Deniz kirliliğinde ise o denize kıyısı olan bütün ülkelerin mücadele etmesi gerekir. Çünkü çöpler denizlerdeki taşıma sistemi ile bütün ülkelerin kıyılarına yayılıyor ve taşınıyor. Dolayısıyla bir bütünün parçasıyız. Deniz sürekli dinamik ve hareket halindedir.. Karadeniz’de de bütün okyanus ve denizlerde olduğu gibi deniz suyu sıcaklığı artış gösteriyor. Bunun nereye kadar devam edeceği insanlığın sera gazlarını azaltmasına bağlıdır. İklim değişikliğine bağlı olarak Türkiye’nin birçok kesiminde yağışlarda azalma beklenirken Karadeniz’de ise, artış öngören modeller ve senaryolar var.” dedi.
Kutuplar ve Antartika kıtası dahil mikro plastiğin ulaşmadığı hiçbir yerin olmadığının altını çizerek “Özellikle plastik havada, suda, toprakta var. Mikro plastik dediğimiz maddenin dünyada olmadığı hiçbir yer yok. Kutuptaki penguenin vücudunda da Antartika’daki buzulun içinde de artık mikroplastik var. Küresel ısınmaya bağlı deniz suyu sıcaklığının artması deniz suyu kimyasını da değiştiriyor ve deniz suyunda asitleşme sorunu başlıyor. Bu kirlenmenin artmasına neden oluyor ve denizlerdeki balıkların yiyecekleri olan plankton vb. ürünlerin azalmasına yol açıyor. Deniz canlılarının beslenme zinciri bozuluyor. İklim değişikliğine adapte olamayan canlılar yok oluyor, adapte olan birtakım fırsatçı türler ise balık türlerinin azalmasına neden oluyor.” İklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarıyla mücadele için balıkçılıkta her balık türüne kota konulması gerektiğini belirten Erüz, “Mücadele etmek için balıkçılıkta kota konulmalı. Şu anda avcılıktan daha çok yetiştiricilik ön plana çıkmaya başladı. Küresel ısınma balık yetiştiriciliğini de etkileyecektir. Hamsiye ve diğer türlere avlanma kotası konulması çok doğru bir adım.” ifadelerini kullandı.
KTÜ Orman Fakültesi'nden ve Trabzon TEMA İl Temsilcisi Prof. Dr. Zafer Yücesan; ormanların ekosistem hizmetleri ve insanlığa sağladığı faydalar konusundaki sunumunda; “Ormanlardan orman ürünlerinin yanı sıra madenler ve bitkisel ürünler ve hayvanları elde ediyoruz. Toprak erozyonunu önleme konusunda ormanlar çok önemli. Çığ tehlikesi, taşkın ve sel tehlikesi olan yerlerdeki ormanlar erozyonu önleme noktasında çok mühim. İklim krizinden geri dönmek mümkün değil, bunu durdurabilmek için çaba sarf ediyoruz. Bundan dolayı biz insanlara koruma kollama dengesi içinde çok önemli sorumluluklar düşüyor. Politikalara yansıyacak ve genel davranış biçimine dönebilecek hareket mekanizmasını işler hale getirmek mecburiyetindeyiz. Doğa koruma fonksiyonu çok önemli. Milli Park, tabiat parkı dediğimiz alanlar çok önemli olduğunu, Ormanları Koruma Kanunu’nda yapılan değişiklikle bakanlığın izniyle birlikte bütün orman alanlarında madencilik faaliyetlerine izin verilebileceği ve bu nedenle 6831 sayılı Orman Kanunu ormanları korumaya yönelik bir kanun olmasına karşın 16. maddesi her türlü madencilik faaliyetine izin veriyor. Şimdi her yerde maden aranabilir.” ifadelerini kullandı.
KTÜ Orman Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu, doğal kaynak yönetimi ve doğa koruma zorunluğu üzerine vurgu yaparak, iklim değişikliğinin etkileri karşısında doğanın korunması gerektiğinin altını çizerek; “Bütün dünyada doğal kaynak yönetiminin akılcıl kullanmamakta, son 50 yılda yaban hayatında yüzde 73’lük bir azalma oldu. Tatlı su popülasyonlarında yüzde 85’lik azalma oldu. Dünya biyolojik çeşitliliğinin yüzde 40’ı tatlı sularda ve biz bunların yüzde 85’ini yok ettik. Örneğin biz HES’lere karşı değiliz, ama ardışık HES’ler yaparak o dere yatağında kuraklığa sebep oluyorsanız tatlı su ekosistemindeki canlılar ortadan kalkıyor ve bu denizdeki planktonlara kadar her şeyi etkiliyor. Karaların yüzde 65’i denizlerin ise yüzde 70’i dönüşüme uğramıştır. Bu yıl Karadeniz’in sıcaklığı ilk defa 29 dereceyi buldu. İlk defa Akdeniz’i geçti. Bunda iklim değişikliğinin büyük bir etkisi var.” dedi.
Türkiye’nin ilerleyen yıllarda yüzde 80 oranında su kıtlığına girecek ülkeler arasında gösterildiğini kaydeden Kurdoğlu, “Biz su zengini değiliz, kişi başına şu an 1300 metreküplük bir kullanma suyumuz var. Hakikaten su kıtlığına girmek üzereyiz. Türkiye yüzde 80 oranında su stresine girecek ülkeler arasında gösteriliyor. DSİ’nin dere ıslahı bütün dere ekosistemini çökertiyor. 160 bin hektar orman alanı 2003’ten bu yana madenciliğe tahsis edilmiş durumda. Madenciliğe tahsis edilen alanın ormana geri dönüşü yoktur. Madencilikte kullanılan ağır metaller buna olanak vermez. İklim değişikliğiyle sağlıklı mücadele için ekolojik alanların en az üçte birinin korunması gerekmektedir. Ormanlarımızı koruyacağız çünkü Türkiye çevre performans endeksinde dünyada 180. sırada. Perişan durumdayız.” açıklamalarında bulundu.
ACİLEN SU KANUNU ÇIKARILMALI
Oturum Moderatör Bilgin Akbal, “Bu etkinliklerin Birincisi İzmir’de yapmıştık. Oturuma konuşmacı olarak davet ettiğimiz 2010-2016 yılları arası Bakanlığa Bağlı olarak Su Yönetimi Kurucu Genel Müdürlüğü yapan ve daha sonrada ASKİ Gn. Md. olan Prof. Dr. Cumali Kınacı “Su konusunda birçok Bakanlıkların Yetki Sahibi olduklarını fakat hiçbir Bakanlığın Sorumlusunun olmadığına ve ayrıca Ülkemizde SU KANUNUN olmadığnıı” söylemişti..
Daha sonra bu toplantıların üçüncüsünü İstanbul’da düzenledik. Konuşmacı İSKİ Genel Müdürü Dr. Şafak Başa’nın da Ülkemizde hala Su Kanununu çıkarılmamış olmasının büyük bir eksiklik olduğunu söylemişti.. Her iki isminde SU KANUNUN olmamasını büyük bir üzüntü ile söylediklerini toplantıda katılan Trabzon Vali Yrd. Büyükşehir Belediye Bşk. Vekili, Ortahisar Belediye Bşk ve katılımcıların huzurunda ifade ederek; Türkiye’de SU KANUNU çıkarılamamış olmamasının çok büyük bir eksiklik olduğunu ve su kıtlığının yaşandığı dünyada bütün gelişmiş ülkelerde olduğu gibi acilen su kanunu çıkarılması gerektiğini belirterek 1. Oturumu sonlandırdı.
2. OTURUMDA “Enerjinin Etkin Kullanımı Ve Yenilenebilir Enerji Dönüşüm Politikaları”
Moderatörlüğünü TMMOB 28.-32. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı ve EMO Daimi Enerji Komisyonu Yürütme Kurulu Başkan Yardımcısı Teoman Alptürk yaptığı oturumda “Değerli Başkan, değerli izleyiciler bu oturumda iklim ve elektrik enerjisi ilişkilerini ele alacağız.Son yıllarda elektrik enerjisi üretim ve tüketiminde de önemli gelişmeler, değişiklikler oluyor.Örneğin elektrik depolanamaz diyorduk şimdi depolanıyor. Elektrik akımı tek yönlü olarak üreticiden tüketiciye akıyordu. Şimdi yenilenebilir kaynaklar nedeniyle elektrik akımı çift yönlü akmaya başladı, şebeke yapısı değişiyor. Smart ve dağınık şebekeler söz konusu. Tüketimde de Data Center - Veri Merkezleri ile elektrikli araçların tüketimi toplam içinde büyük pay almaya başladı. Tabii verimlilik de çok önem kazanmış oldu. Bu çerçevede bu oturumun çok ilginç geçeceğini düşünüyor ve ilk sözü sayın Bilgin Akbal’a veriyorum.”
TMMOB EMO Enerji Daimi Komisyonu Üyesi Bilgin Akbal, enerji politikaları ve iklim ilişkisi üzerine yaptığı sunumda, enerji üretiminde toplumsal fayda ve maliyetler üzerinde durarak yatırım kararları gelişmiş ülkelerde olduğu gibi toplum tarafından verilmesi gerektiğini, siyasetin de toplumun vermiş olduğu kararlar üzerinden “hukuki ve idari düzenlemeleri” yapması gerekliğini, Kaçak elektrik kullanımının adli bir vaka olduğunu sosyal hukuk devletine yakışmadığını, yoksul insanlara destek olmak üzere ilçelerimize kadar kurulmuş Sosyal Yardım Vakıfları olduğunu, bu vakıflar üzerinden gerekli yardımların yasılması gerektiğine vurgu yaptı. Enerji planlamasının gelecek teknolojiler ve toplumsal gelişmelerin ışığında doğru öngörülerek yatırım planlamasının yapılması ve 2000 yılı öncesi konutların elektrik tesisatlarının günümüz yönetmeliklerine uygun hale getirilmesi için çalışmalar yapılması gerekliliği üzerine açıklamalarda bulundu.
Enerji Verimliliği ve Yönetimi Derneği Genel Sekreteri Naci Işıklı, enerjinin etkin kullanımı ve enerji verimliliği alanında yapılması gerekenler konusunda önemli bilgiler sundu. Enerji kaynaklarının daha verimli kullanılması ve bu yolla karbon salınımının azaltılmasının gerekliliği vurgulandı.
SHURA Enerji Dönüşüm Merkezi'nden Dr. Sena Serhadlıoğlu, Net Sıfır 2053: Türkiye Elektrik Sektörü için Yol Haritası sunumunda; Türkiye 2053 yılı net sıfır emisyon hedefine, yenilenebilir enerji kaynaklarının sisteme azami entegrasyonu ve son kullanım sektörlerinde enerji verimliliği ve elektrifikasyon seviyelerinin artırılması yoluyla ulaşabilir. SHURA Enerji Dönüşümü Merkezi olarak yürütülen model çalışmasının sonuçları, yenilenebilir enerjiden elektrik üretiminin hem maliyet açısından artan elektrik talebinin karşılanmasında en rekabetçi seçenek hem de karbon emisyonlarının azaltılmasının en etkin yolu olduğunu işaret etmektedir. 2053 yılına gelindiğinde, elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin payının %90’a ulaşacağı modellenmiştir.
Enerji yoğunluğundaki azalma, Türkiye’nin ekonomik büyüme ve refahtan fedakarlık etmeden net sıfır karbon hedefine ulaşabilmesinde önemli bir etmendir. Model sonuçları, artan ekonomik faaliyetlere paralel olarak toplam enerji talebinin 2030 yılına kadar yükseldiği, ancak bu tarihten sonra ekonominin büyümesi devam ederken, elektrifikasyonun ve enerji verimliliğinin etkisiyle enerji talebinin azalmaya başladığını göstermektedir. Çalışmada, Türkiye’nin en büyük enerji tüketicisi konumundaki sanayi sektörünün de düşük-orta teknolojili, düşük katma değerli ve enerji-yoğun üretim modlarından yüksek teknolojili, yüksek katma değerli ve enerjiyi verimli kullanan üretim modlarına geçeceği varsayılmıştır. Dolayısıyla artan elektrifikasyon ve enerji verimliliği uygulamalarının yanı sıra bahsedilen sanayi dönüşümü etkisi ile nihai enerji talebinin 2030'dan itibaren düşerek 2053'te 2020 seviyelerine yakın olacağı öngörülmektedir.
Şebeke esneklik seçenekleri sayesinde yüksek oranda değişken yenilenebilir enerji kaynağı elektrik şebekesine entegre edilebilmektedir. Model sonuçlarına göre 2053 yılında, güneş ve rüzgâr enerjisinin toplam elektrik üretimi içindeki payı %77’e çıkmaktadır. Değişken üretimin bu denli yüksek olduğu bir sistemde esneklik seçenekleri olarak, batarya enerji depolama (30 GW/120 GWh), pompaj depolamalı hidroelektrik (3,2 GW) ve elektrolizör (70 GW) kullanılmakla birlikte; iletim ve dağıtım şebekelerinin modernizasyon ve genişleme yatırımları da dikkate alınmıştır.
Doğrudan elektrifikasyon yoluyla karbonsuzlaşması zor sektörlerin yeşil hidrojen ve diğer temiz yakıtları kullanarak net sıfır emisyona ulaşması sağlanabilir. Büyük ölçüde fosil yakıtlara bağımlı olan ulaştırma ve ağır sanayi gibi sektörlerde yeşil hidrojen ve türevlerinin kullanımı yoluyla gerçekleştirilecek dolaylı elektrifikasyon karbonsuzlaşmada önemli bir rol oynamaktadır. Elektrolizör kapasitesi 2035 yılında 5,5 GW, 2053 yılında ise 70 GW seviyesine çıkmaktadır.
Net sıfır karbon emisyon seviyesine ulaşmak için 2020-2055 döneminde elektrik sisteminin yıllık ortalama yatırım ihtiyacı 15 milyar ABD doları (ABD$) seviyesindedir. 2020 ile 2055 yılları arasında elektrik üretim santralleri ve şebekede öngörülen kapasite genişlemelerinin yanı sıra yeni depolama sistemlerinin kurulmasını içeren toplam 526 milyar ABD$ değerinde yatırıma ihtiyaç olduğu modellenmiştir. Yatırım talebinin yerli ekipman üretimi ve kurulumu başta olmak üzere farklı alanlarda üretimi tetiklemesi ve büyümeye katkıda bulunması beklenmektedir. Yatırımlar sonucunda enerji ithalatı bugünkü %69 seviyesinden 2053’te %9 seviyesine düşeceği modellenmiştir.
3. Oturumda “Dönüşümün Gerçekleşmesi Ve Ulusal Kalkınma İçin Neler Yapılabilir?”
Moderatörlüğünü Ülke Politikaları Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Bilgin Akbal’ın üstlendiği 3. oturumunda, “Dönüşümün Gerçekleşmesi ve Ulusal Kalkınma İçin Neler Yapılabilir?” başlığı altında “Karadeniz Bölgesi’nde su, hayvancılık, gıda, iklim değişimi, balıkçılığın gelişmesi, tarımın gelişmesi, çevreye zarar veren madenler, deniz dolgusu, HES’ler, orman yangınları ve ormanları koruma” konuları üzerinde duruldu.
Elektrik-Elektronik Mühendisi ve Enerji Uzmanı Arif Künar, sürdürülebilir şehirleşme ve dijital şehir çözümleri konularında sunum yaptı. Künar, şehirlerin enerji verimliliğini artırarak ve dijital çözümleri kullanarak nasıl daha sürdürülebilir hale gelebileceğini aktardı.
İstanbul Enerji A.Ş. Genel Müdürü Dr. Yüksel Yalçın, “Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı (SECAP) ve Yerel Yönetimler Enerji Vizyonu” başlıklı bir sunum yaparak, şehirlerin sürdürülebilir enerji çözümleri ile nasıl daha çevreci bir geleceğe ulaşabileceğini aktardı.
Dr. Yalçın sunumunda, yenilenebilir enerji ve iklim eylemlerinin gelecekteki nesiller için nasıl bir yaşanabilir dünya yaratacağına dair çarpıcı örnekler paylaştı. Enerji verimliliği, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelim ve karbon salımının azaltılması gibi konulara değinerek SECAP projelerinin, yerel yönetimlerin iklim eylem planlarına destek sağlayan önemli bir rehber olduğuna vurgu yaparak “Yerel yönetimlerimizin sürdürülebilir enerji politikalarına yönelmesi, Türkiye genelinde çevre dostu ve yaşanabilir şehirler inşa edilmesinde kritik bir rol oynadığını enerji yönetiminin şehirlerin gelecek vizyonunda temel bir unsur olduğunu” belirttiler.
Etkinlik süresince su, gıda ve enerji konularında yapılan tartışmalarda, iklim değişikliğinin etkileri ve sürdürülebilir çözümler masaya yatırıldı. Su kaynaklarının verimli kullanımı, tarımsal üretimde sürdürülebilirlik ve enerji yönetimi gibi başlıklar altında, şehirlerin ve toplumların dayanıklılığını artıracak öneriler sunuldu. İklim değişikliği ile mücadelenin yalnızca yerel değil, ulusal ölçekte de ele alınması gerektiği vurgulandı ve bu alanda atılacak adımlar için yerel yönetimlerin iş birliği yapmasının önemi olduğunu ifade ederek “İstanbul Enerji olarak, yeşil ve sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek adına yerel ve ulusal ölçekte çalışmalarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz. Şehirlerimizin çevre dostu bir vizyona sahip olabilmesi için yenilenebilir enerji ve iklim eylemlerini hayata geçirmeye yönelik projelerimizi büyütmeye devam edeceğiz.” dedi.
Trabzon eski İl Tarım Müdürü Ali Çankaya ise iklim değişikliğinin tarım üzerindeki etkileri ve tarımsal üretimin sürdürülebilirliği için yapılması gerekenler hakkında bilgi verdi. Konun önemine vurgu yaparak Belediye Başkanı Ahmet Kaya’dan Tarım konusunda 1 günlük etkinlik yapılması önerisinde bulundu.
KTÜ Sıfır Atık Koordinatörü, Şehir ve Bölge Planlama Bölüm Başkanı Prof. Dr. Dilek Şen Beyazlı, “İklim Eğitimi ve Farkındalık” başlıklı sunumunda; İklim Değişikliği ile mücadelede “kentli” olarak yapabileceğimiz bireysel pek çok önlem olduğu, kentli olarak hak ve sorumluluklarımızın farkında olmamız ve bu konudaki farkındalığı artık eyleme geçirmek gerektiğine vurgu yapmıştır.
Halkın katılımının sağlanması ile belirlenen eylemlerin kamusal meşruiyeti sağlanabilir. Bu konuda yerel yönetimler çok önemli bir eğitim kurumu olarak görülmelidir. Dünya nüfusunun en yoğun yaşadığı kentler, bu sorunun hem faili hem de mağduru olarak görülmektedir. Ancak, çözüm de kentlerde üretilmelidir. Arazi kullanımı kararlarından ulaşım politikalarına, yapı stoğunun yönetiminden atık yönetimine; katılımcı, bütüncül bir planlama anlayışına ihtiyaç vardır.
Trabzon İklim Buluşmaları panelinin ardından TMMOB 28-32 dönem Yönetim Kurulu Başkanı Teoman Alptürk, Ülke Politikaları Vakfı Başkanı Avukat Doğan Subaşı ve Ortahisar Belediye Başkanı Ahmet Kaya’nın katılımcılara teşekkürleri sonrası Başkan Kaya katkı sunan uzmanlara teşekkür belgelerini takdim etti.