Anasayfa
16 Eylül 2024 - 22:48
ATATÜRK’ÜN KIZ KARDEŞİ MAKBULE HANIM
Tarihimizde Makbule Hanım’a ilişkin ciddi bir boşluğun olduğunu fark edeli yaklaşık 15 yıl oluyor. O dönemde Latife Hanım’ın Fikriye Hanım’ın çok konuşulduğu bir süreç yaşandı ve sık sık aynı soru aklıma takılıyordu; “Aynı anne babanın, aynı evde büyüyen iki evladından Makbule Hanım’ı ne kadar tanıyoruz?” Hiç tanımıyorduk. Tamamen kişisel bir merakla araştırmaya başladığım yolculuğum derinleştikçe ilginç hale geldi ve nihayet okurlarımla buluşacak noktada güzel, kapsamlı bir kitap oldu.

Bu yaz başında okumak istediğim ilk kitap oldu “Sırlarıyla Atatürk’ün Kız Kardeşi  Makbule Hanım.” Nüket Aşkın imzalı kitabı bir solukta okudum. Atatürk’ün en yakını kız kardeşi Makbule Hanım hakkında, en azından benim bilgilerim çok kısıtlıydı. Gazeteci Nüket Aşkın’ın “Makbule Hanım”ı Atatürk’ün kız kardeşi hakkında yazılan derli toplu ilk kitap olma özelliğini taşıyor. Bu tip kitaplarda ya da belgesellerde de ana karakterle birlikte ülkenin o dönenlerini de okumak ya da seyretmek her zaman çok ilgi çekici gelmiştir bana. İşte bu yüzden Makbule Hanım’ın biyografisi, hem onu tanımak hem de o yılların Türkiye’sini öğrenmek için iyi bir kaynak olarak kütüphanemdeki yerini aldı. Makbule Hanım ya da ağabeyinin ona seslenişiyle Makbuş, Atatürk’e hayran bir kız kardeş her şeyden önce. Makbule Hanım ile birlikte bir anlamda çocuk Mustafa Kemal’i, asker Mustafa Kemal’i Cumhurbaşkanı Atatürk’ü ve kardeş, evlat Atatürk’ü tanıma fırsatı veriyor Nüket Aşkın’ın Makbule Hanım’ı. İnönü ile Atatürk’ün küsmeleri, İnönü’nün cenazeye katılmaması, Atatürk’ün cenaze namazı için çıkan tartışma, Makbule Hanım’ın yaşadığı maddi zorluklar, Makbule Hanım’ın eşi Mecdi Boysan ve  Atatürk’ün Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak ile ilgili bilgileri ve Makbule Hanım ile Zübeyde Hanım’ın Fikriye ile ilişkilerini bir çırpıda okuyorsunuz…

“Makbule Hanım ile ilgili ilk kitap yazan kişi olmanın gururunu yaşıyorum”

Makbule Hanım ile ilgili ilk kitabı kaleme alan Nüket Aşkın bir gazeteci, bürokrat ve yazar. Ankara doğumlu ve halen Ankara’da yaşıyor. Henüz öğrenciyken 20 yaşında Hürriyet gazetesinde çalışmaya başlamış.  Hürriyet, Sabah, Kanal 6 TV’de uzun yıllar Başbakanlık, Parlamento Muhabirliği, Avrupa Baskısı Sorumlusu, Haber Koordinatörü olarak görev almış. Çeşitli reklam ajanslarında yöneticilik yapmış. Millî Eğitim Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı, Başbakanlık ve TBMM Başkanlığı’nda üst düzey bürokrat olarak çalışmış Aşkın. Makbule Hanım onun ilk kitabı değil: “İlk kitabım Atatürk’ün Üniversite Reformunu anlatan ‘Son Devrim’ isimli kitaptır. Önümüzdeki yıl bu özel kitabın daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlayarak yeniden basılmasını planlıyorum. Çocuklara pulculuğu sevdirmek üzere kaleme aldığım PTT Genel Müdürlüğü adına hazırlamış olduğum ‘Küçük Filatelist’ isimli bir çocuk kitabım da var” diyor. Nüket Aşkın Makbule Hanım kitabı içinse şunları söylüyor:   “Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım hakkında kitap yazan ilk yazar olmanın gururunu taşıyorum. Ne mutlu ki ‘Sırlarıyla Atatürk’ün Kız Kardeşi Makbule Hanım’ isimli kitabım 2024 yılının en çok satan kitapları arasında yer aldı. Bu kitapta yer alan Atatürk’ün bilinmeyen çocukluğunu ayrıca ‘Büyük Atatürk’ün Çocukluğu’ ismiyle çizimli bir çocuk kitabı haline getirdim.”

Girizgahı fazla uzatmadan Nüket Aşkın ile yaptığımız söyleşiye geçelim:

Neden Makbule Hanım’ı merak ettiniz?

Tarihimizde Makbule Hanım’a ilişkin ciddi bir boşluğun olduğunu fark edeli yaklaşık 15 yıl oluyor. O dönemde Latife Hanım’ın Fikriye Hanım’ın çok konuşulduğu bir süreç yaşandı ve sık sık aynı soru aklıma takılıyordu; “Aynı anne babanın, aynı evde büyüyen iki evladından Makbule Hanım’ı ne kadar tanıyoruz?” Hiç tanımıyorduk. Tamamen kişisel bir merakla araştırmaya başladığım yolculuğum derinleştikçe ilginç hale geldi ve nihayet okurlarımla buluşacak noktada güzel, kapsamlı bir kitap oldu. Makbule Hanım o kadar unutulmuş ki ben böyle bir çalışmadan çevremdekilere bahsederken emin olun bizim yaş grubundaki insanlardan bile ‘Aa o eşi değil miydi?’, ‘Evet ya bir kardeşi vardı doğru’ diyenler oldu.

Kaynaklara ulaşma süreci nasıl gelişti? Özellikle hangi arşivler veya belgeler üzerinde çalışırken zorluk yaşadınız? 

Çok derin bir çalışma oldu gerçekten. Kitapta 165 kaynak, belge, mektup, fotoğraf var. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı’nda ve Başkanlık bünyesinde bulunan Osmanlı Arşivi, Cumhuriyet Dönemi Arşivi, Millî Savunma Bakanlığı Askeri Tarih Arşivi, Dış İşleri Türk Diplomatik Arşivi’nde belge taramaları yaptım. Aylarca Milli Kütüphane ’de süreli yayınlar ve kitapları inceleyip Türk Tarih Kurumu’nda da yine kitap ve belge taramaları gerçekleştirdim. Milli Kütüphane ’de araştırma yaptığım günlerde görevli bir arkadaşın “Sizi bir arkeoloğa benzetiyoruz. Bu kadar eski, unutulmuş kaynaklar arasında kim bilir neleri, kimleri gün yüzüne çıkartıyorsunuz?” sözleri unutamayacağım anlardan oldu.

Sizi en çok şaşırtan bilgi neydi?  

Sizin okurken şaşırdığınız her satıra ben de yazarken şaşırdım. Makbule Hanım’la ilgili her bilgi ve ayrıntı yeni olması bakımından benim için her biri ilginçti ama araştırdıkça daha yakından tanığım Atatürk’ün hayatına dair ayrıntılar da çok enteresandı. Cumhuriyet kurulduğu günden beri bize anlatılan karga kovalayan Mustafa’nın hikayesinin çok daha ötesini gördüm mesela. Çocukken ‘Hacı’ ismini verdiği kargayla dostluğu inanılmaz şaşırtıcı ve güzeldi. Makbule Hanım ile ağabeyinin inişli çıkışlı ilişkisinin her anı dikkat çekiciydi. Makbule Hanım ile Fikriye Hanım’ın arasının bu denli sıkıntılı olduğunu bilmiyordum. Makbule Hanım’ın boşandığı eşi Mecdi Boysan’ın Başbakan’a mektup yazarak yardım talep etmesi çok enteresandı benim için.  Bu mektup, kitapla birlikte ilk kez gün ışığına çıkmış oldu.

Kitapta, Makbule Hanım’ın daha önce bilinmeyen yönlerini ortaya koyuyorsunuz. Bu yeni bilgiler, genel olarak Atatürk’ün kişiliğine dair bilinenleri nasıl etkiliyor?

Birbirinden tamamen farklı karakterde iki kardeşten söz ediyoruz. Ama ortak yönleri de var. İkisi de inatçı, mücadeleci mesela. Öğrendiğimiz her bilgi Atatürk’ün bugüne kadar bilmediğimiz, görmediğimiz ağabey Atatürk yönünü de ortaya koyuyor. Her zaman devlet adamlığına, dehasına, zaferlerine odaklandığımız bir liderin insan yönünü görüyoruz. Çocuk Mustafa, evlat Mustafa Kemal, ağabey Atatürk’ü tanıyoruz.

Siz Makbule Hanım’ı nasıl tarif edersiniz? 

Her insan gibi güçlü ve zayıf yanları var. Anne olamamış belki ama çok anaç. Türkiye’nin ilk kadın öğretmenlerinden Refet Angın, kendisine ‘Makbule Anne’ diye hitap ediyor. Yatılı okuyan Küçük Refet’i her hafta sonu evine alıp ona kendi elleriyle kurabiyeler yapıyor. Yine Atatürk’ün en yakın çalışma arkadaşlarından özel kalemi Salih Bozok’un oğlu da Makbule Hanım’a ‘Hala’ diye hitap ediyor. Çocukların kalbine güvenin. Makbule Hanım’ın yumuşak karnı ağabeyi. Çocukken ağabeyinin biriciği olan küçük Makbuş son nefesine kadar o günlerin özlemini yaşıyor içinde. Mirasına itiraz etme sebebi de bence kesinlikle bu. Çoğu insan Makbule Hanım’ın mala olan düşkünlüğü olarak yorumlasa da ben öyle bakmıyorum olaya. Ağabeyinin mirasında hayattaki tek kardeşi olarak ayrıcalıklı bir konum beklediğini ve bunu hissedemeyince de isyan ettiğini düşünüyorum. Nitekim kendisini bu vasiyetin sahte olduğuna inandırıyor. ‘Ağabeyim bana herkesin yanında Hanım diye hitap ederdi. Burada Makbule yazıyor’ diyor. ‘Son zamanlarda küs olduğu İnönü’nün çocuklarına mirasında yer vermesinin inandırıcılıktan uzak olduğunu söylüyor. Ama hiçbiri gerçekleri değiştirmiyor. O isim kalabalığı arasında kendisinin adının da mirasta yer almasının feveranı içinde. Ağabeyi için gözünü kırpmadan canını verecek kadar çok seven Makbule Hanım’ın, vefat etmeden hemen önce son sözleri de yine ağabeyi ile ilgili oluyor ve bana sorarsanız bütün bir hayatının özeti bu cümlede. ‘Ağabeyime haber verin, gelsin beni aldırtsın’ diyor.  O olmadan hayatta tek bir adım bile atmamış bir insan ölüme kucak açarken bile ağabeyini yanında istiyor.

Atatürk’ün hastalığı sırasında ona çok sahip çıkıyor ve gerektiği gibi bakılmadığından yakınıyor hatta yanına sokmuyorlar. Sizce bu gerçekten böyle midir yoksa bir kız kardeşin fazla özeni mi?

Tabii bu iddiaların sahibi Makbule Hanım. Dolmabahçe’deki o günleri yaşayanların hiçbiri aramızda değil. Doktorların hassasiyeti miydi, yanındakilerin işgüzarlığı mı ben şahsen net bir şey söylemeyi doğru bulmam. Bu tartışmaları tarihçilere bırakmak daha doğru. Ancak şunu söyleyebilirim ki iki kardeş ağabeyin izin verdiği ölçüde yakın, ağabeyin izin vermediği kadar uzak. Kardeşinin üstüne fevkalade titreyen bir ağabey var karşımızda.  Sağlığı ile yakından ilgilenen, onun hiçbir ortamda mahcup olmasını istemeyen bir ağabey. Bu nedenle de Atatürk’ün Cumhuriyet sofralarında çok az yer verdiği kardeşine görgü kuralları dersi aldırıyor. Bir yandan da kardeşine duyduğu güven ve değeri anlatmak için de Serbest Cumhuriyet Fırkası üyelerinden birisi yapıyor. Sonrasında bu ağır yükü Makbule Hanım taşıyamamış olsa da önemli bir görevdi o günler için. Atatürk’ün son günlerinde Makbule Hanım çok perişan halde tabii. Hem ağabey hem baba acısını birlikte yaşadığını söylemek yanlış olmaz. Bu nedenle ağabeyinin hastalığının ilerlediği günlerde her anını birlikte geçirmek istemesi çok doğal. Ama buna kimlerin kararıyla ne için izin verilmemiş hiç kimse tam olarak bilemiyor.

Anne Zübeyde Hanım çok cefakâr bir kadın. Onun da hayatının bilinmeyen çok yönü vardır. Yazmayı düşünür müsünüz? 

Neden olmasın? Aslına bakarsanız okur, Makbule Hanım kitabında hiç bilinmeyen Zübeyde Hanım’ın hayatını da daha ayrıntılı öğreniyor. Çocukluğu, evliliği, evlat kayıpları, eşinin iş hayatında başına gelenler, ağabeyinin sahip çıkışı ve daha pek çok yeni bilgiyle tanışıyor. Ancak çok derin bir çalışmayla Zübeyde Hanım’ın portresi işlenebilir. Büyük emek gerektiren bir çalışma olur. Bir araştırmanın araştırma olması için aylar, yıllar gerekiyor. Bir iki aylık çalışmayla bir biyografiyi ortaya koymanız mümkün değil.

RÖPORTAJ: AYŞE DURAL

 

YORUM BIRAKIN
YORUMLAR (0)
Habere Hiç Yorum Yapılmamış.
ÖNERİLEN HABERLER