Anasayfa
29 Ekim 2021 - 01:22
BİR SEMTİN DEĞİŞEN YÜZÜ
İFSAK üyesi Belgesel Fotoğrafçı Sema Kahraman Vurucu’nun, İFSAK Ezberbozan grubunun Doç. Dr. Gülbin Özdamar Akarçay danışmanlığında hazırladığı “İNŞA” sergisi kapsamında yaşadığı semt Kurtuluş’u konu alan belgesel fotoğraf projesi “Tatavla’dan Kurtuluş’a: Bir Semtin Değişen Yüzü” İFSAK Galeri’de fotoğraf severlerle buluştu.

Maçka Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nde Gazetecilik Alan Şefi olarak çalışan Sema Kahraman Vurucu, yaklaşık bir yıldır çektiği fotoğraflardan oluşan bir seçkiyle arşiv fotoğraflarını Pelvititch’in Tatavla haritası üzerinde sergileyerek, yirmi beş yılı aşkın bir süredir yaşadığı Kurtuluş semtinin yıllar içinde yaşadığı değişime ayna tutmayı hedeflediğini dile getiriyor. Vurucu, serginin tanıtım yazısında proje sürecinde yaşadığı duyguları “Son aylarda belgesel projem için yaşadığım semt Kurtuluş’un hiç bilmediğim sokaklarında geziniyor, bir yandan da kitap sayfaları arasında tarihinin izini sürüyorum. Yaşamımın büyük çoğunluğunu geçirdiğim bu semtin hiç bilmediğim sokaklarında geçmişe dair izlere rastladıkça, tarihine katman katman yolculuk yapmak istiyorum. Semte zihnime kazınan fotoğraf kareleri üzerinden bakmak, yokuşlu dar sokaklarında geçmişine dair rastladığım izleri fotoğraf karelerine hapsetmek, çok uzağında olduğum, hiç yaşamadığım yıllarına özlem, bugününe ise yabancılaşma duygusunu beraberinde getiriyor.” sözleriyle anlatıyor.

Belgesel Fotoğrafçı Vurucu, Kurtuluş semtinin tarihi arka planına ve yaşadığı değişime dair görüşlerini ise şöyle ifade ediyor:

“Kurtuluş’un tarihi Osmanlı İstanbul’unda otonom bir bölge olarak sadece Rumların yaşadığı, yan yana dizili ahşap evleri, geniş avluları, Baklahoranı karnavalı, meyhaneleri, tulumbacıları, çeteleri ve yangınları ile ünlü Tatavla’ya dayanıyor. 1929 yılında yaşadığı son yangında Kurtuluş adını alan semtin, bir iki sokak dışında bütün sokaklarının isimleri de değiştirilerek, Rumca tabelaların yerine Bozkurt, Savaş, Ergenekon, Türkbeyi gibi eril isimli tabelalar asılmış.

6-7 Eylül olayları, 1964 sürgünü gibi siyasi olaylar nedeniyle Rum nüfus giderek azalmış. Madam Elenor’ların, Katina’ların yürüdüğü ahşap evlerden oluşan Arnavut kaldırımlı dar sokakları, yıllar önce kilise arşivindeki fotoğraf karelerine hapsolmuş.

Günümüzde kiliseler, tarihi binalar, Rum meyhanelerinin simge ismi Madam Despina, medusa kabartmaları, Diana,Talin, Elizabeth isimli apartmanlar geçmişine ayna tutmaya devam etse de Anadolu’nun farklı illerinden gelen iç göçle semtin değişen yüzüne, son dönemde mülteci yoğunluğu da eklenince, son durak olarak isimlendirilen (Aya Dimitri meydanı) Aya Dimitri kilisesinin olduğu ana aks, daha kozmopolit, daha karmaşık bir yapıya büründü.”

Vurucu, semtin yaşadığı sosyal değişimi arka planına yerleştirerek bugününe baktığımızda Rumca  isimlerin yerine eril isimleri giyinip Tatavla’dan Kurtuluş’a evrildiği yılar içinde sadece sokaklarının değil topyekun sosyolojik yapısının bu eril dönüşümden nasibini aldığına dikkat çekiyor.

“Tatavla’da Kaybolmak”

Semtin fotoğraflarını çekerken, bir taraftan da tarihiyle ilgili kaynak taraması yaptığını kaydeden Sema Kahraman Vurucu, Tatavla’nın yetiştirdiği Osmanlı döneminin önemli mimarlarından Hacı Kostil (Sefa Hamamı’nı yaptıran mimar) ve Marki Kalfa’ya dair bir iz arayışına girdiğini şu sözlerle dile getiriyor:

 “Soğuk bir kış günü Varyemez (Hacı Kostil) ve Dev Süleyman (Marki Kalfa) sokaklarını ararken, sosyolojik bir deneyi hayata geçiriyormuşçasına semtin bugünüyle yüzleştim.  O gün yaşadığım duygulardan ‘Tatavla’da Kaybolmak’ adını verdiğim bir günce yazısı ortaya çıktı. Son anda bu yazıya ‘Proje Güncesi’ olarak sergide de yer verdim.”

Terkedilmiş görünümdeki Varyemez (Hacı Kostil) sokağı

“Tatavla’dan Kurtuluş’a: Bir Semtin Değişen Yüzü” belgesel projem için yirmi beş yıldır yaşadığım semtimin sokaklarında fotoğraf çekerken, sosyal bir deneyi hayata geçiriyormuşçasına farkında olmadan semtin tarihinin peşinde sürükleniyorum. Bugün yine Sinemköy Baysungur (Konstantin) sokaktaki evimden sokağa adım attığımda semtimin hiç bilmediğim sokaklarında kaybolmayı hedefliyorum. Yine de zihnimin bir köşesinde semtin önemli iki mimarının ismini taşıyan sokaklarına rastlamayı planladığımı itiraf etmeliyim.  Marki Kalfa sokağı ile Hacı Kostil sokağı. Yani bugünkü adlarıyla nam-ı diğer Dev Süleyman ve Varyemez sokakları.  Marki Kalfa, Osmanlı sarayında mimarlık yapmış, Aynalı Kavak kasrını inşa eden dönemin önemli mimarlarından. Tatavla’daki konağını okul yapılmak kaydıyla Rum cemaatine bağışlamış. Hacı Kostil ise tüm masraflarını kendisi karşılayarak semte o yıllarda tek hamamını kazandıran isim. Hacı Ahmet mahallesinde yer alan Aya Tanaş Kilisesi’nin de mimarlarından. Pervititch’in 1925 tarihli Tatavla planında hamamın adı Kiryakidis olarak geçiyor. Günümüzde ise bulunduğu meydanın adıyla anılıyor: Sefa hamamı. İki sokağın da nerede olduğunu bilmiyorum. Ayaklarımın sürüklediği sokaklarda gezinerek bulmayı ümit ediyorum. Kurtuluş caddesinden (Tatavla caddesi) sola dönüp cadde boyunca ilerliyorum. 

Son durağa gelince Varyemez (Hacı Kostil) sokağının buralarda olabileceğini varsayarak hamamın bulunduğu Sefa meydanına (Çeşme meydanı) yöneliyorum. Ne hamamın sokağında ne de paralel sokaklarda Varyemez tabelasına rastlayamıyorum. Pandemi nedeniyle hamam sessizliğe bürünmüş. Birkaç kare fotoğraf çekip, Varyemez sokağın izini sürmeye devam ediyorum. Yolum Direkçibaşı sokağa çıkıyor. Kurtuluş’un dar sokaklarına göre biraz daha geniş bir sokak burası. Biraz ilerleyince tam göbeğinde eski ahşap Tatavla evlerinden biriyle burun buruna geliyorum. Üç katlı ahşap evin karşısında da suyu akmayan tarihi bir çeşme var. Evin fotoğrafını çekmeye çalışırken, yanıma altmış yaşlarındaki Murat Demiröz yaklaşıyor. Panayia Evangelistria Kilisesi’nin mülkü olduğunu anlatıyor.

Kiliseye aydınlatma işleri yaptığı için iş karşılığı ikinci katta yaşamasına izin verdiklerini söylüyor. “Hanımefendi buralar tinerci, balici kaynıyor. Kilise, dışardan zarar veren olmasın, yakılmasın diye bizden evi korumamızı istiyor.” Üst katı boşmuş, geçen yıl giriş kata kilise yoksul bir Rum kadını yerleştirmiş. Ev yıkıldı yıkılacak, vakit geçirilmeden restorasyon yapılması gerekiyor. Çeşmenin suyu da uzun zaman önce kesilmiş. Üzerinde Farsça yağmur anlamına gelen Baran yazıyor.  Üst sokaktan tekrar Sefa hamamının bulunduğu bölgeye dönüyorum. Hamamın alt sokağından ilerleyince Hacı Ahmet mahallesi muhtarlığı karşıma çıkıyor. Hiçbir yere sapmadan gözlerim Varyemez sokağı tabelasında ilerliyorum. İlk defa geldiğim bu sokaklara yabancıyım. Alt tarafta Kasımpaşa sırtları görünüyor. Yoluma devam ediyorum. Biraz daha ilerde yolu dik kesen sokaklardan birinin tabelasını görünce heyecanla duruyorum. Varyemez sokağını ararken Dev Süleyman sokağını buldum. Marki Kalfa’nın yaşadığı ve adını verdiği sokak. Sokağa sapıyorum. Kafamı kaldırdığım anda Aya Tanaş kilisesi ile göz göze geliyorum.

Sokakta klasik Tatavla evlerinden hiç iz yok. Kentsel dönüşümle yenilenen binalar, Huzur apartmanı gibi apartman isimleri dikkat çekiyor. Marki kalfa sokağın hangi köşesinde yaşamıştı sorusu zihnimi meşgul ederken, yokuş aşağı kiliseye doğru yöneliyorum. Sol tarafta büyükçe bir duvarın üzerinde sokağın sosyo kültürel yapısını hissettiren yazılar var. Serhildan yazısı dikkatimi çekiyor, biraz daha ilerleyince bir gecekondunun kapısında Çukur dizisinin sembolüne rastlıyorum. Başka bir duvarda, ırkçılığa gönderme yapan, “Benim bedenim siyah olabilir ama ırkçılık yapanların da kalbi siyah olmalı” yazısına… Her şey var, Marki Kalfa’dan bir iz yok sokakta. Sokağın sonu Aya Tanaş Kilisesi’nin olduğu Omuzdaş Sokağa (Kilise Arkası) bağlanıyor. Aya Dimitri kilisesinin her zaman açık olan kapısının tersine Aya Tanaş sessizliğe bürünmüş. Omuzdaş sokakta bulunan iki kapısı da kilitli. Terkedilmiş hissi veriyor. Duvarlarında buraya çöp atmayın uyarısı ve kapısına bağlanan ekmek poşeti dikkatimi çekiyor. Sokağın aşağısına doğru yürüyüp birkaç kare fotoğraf daha çektikten sonra tekrar yokuş yukarı tırmanıyorum.

Gözlerim ara sokaklarda Varyemez tabelası ararken, ayaklarım Yenişehir mahallesi olarak bilinen Dolapdere semtine doğru sürükleniyor. Çamaşırların sokaklara taştığı, çocuk sesleriyle neşelenen ara sokaklarda sürüklenerek, Kasap Hurşit (Kasap) sokağa ulaşıyorum. Yanmış ahşap evlerin yıkıntılarında oynayan çocuklar yolumu kesiyor. Yedi sekiz yaşlarındaki Poyraz, aralarından sıyrılıp, “Abla buranın fotoğrafını da çek, buraya yol yapsınlar, biz tepeden aşağıya doğru kaymak istiyoruz” diyor. “Bu evler ne zaman yandı biliyor musun?” soruma, heyecanla cevap veriyor: “Abla ben anneannemin evindeydim. Gece yarısı dört tane ev yandı, çok korktum. Şu gördüğün evin de duvarı yandı.” Yıkıntıların arasında ne oynuyorsunuz diyorum, kırdıkları şişeleri gösteriyor: “Abla belediye burayı temizlemiyor, biz de kızdıkça şişe kırıyoruz.” Sonra gazoz şişesini alıp taşlara fırlatıyor, şişe tuz buz oluyor…

Poyraz’ı öfkesiyle baş başa bırakıp merdivenli yokuştan iniyorum. Sağdaki sokağa girince iki binanın arasına asılı çamaşırların arkasından Panayia Evangelistria Kilisesi görünüyor. Köşedeki duvarda, kalp işaretiyle duvara kazınmış “Nehir Poyraz” yazısı dikkatimi çekiyor. “Öfkeli Poyraz’ın işi mi bu” diye düşünerek gülümsüyorum. Dolapdere’nin merdivenli dik sokaklarında ine çıka Varyemez sokağı ararken, semtin bu yakasında geçmişin izlerine daha çok rastlıyorum. Yangınlarıyla meşhur Tatavla’nın bugüne ulaşan ahşap evleri, yıkıldı yıkılacak bir halde acilen restorasyon bekliyor. Ve sonunda Varyemez sokağa ulaşıyorum. Küçücük bir sokak burası. Hacı Kostil, Sefa hamamına epeyce uzak bir noktada yaşamış. Sokağın tam ortasında 1990’lı yıllardan fırlamış siyah bir Kartal araba duruyor. Ön camında iki kedi derin bir uykuya dalmış. Biraz ilerde grafiti yazılarıyla süslü yüksekçe bir duvarın önündeki boş arsaya atılan eski yatak, yastık, sünger gibi ev eşyaları sokağa taşmış. Duvarın arkasından Taksim tarafında Dolapdere’nin yeni çehresini yansıtan oteller görünüyor.  Duvardan duvara asılan çamaşırlar olmasa terkedilmiş bir izlenim bırakıyor Varyemez sokağı. Yaşadıkları, emek verdikleri, iz bıraktıkları Tatavla’nın Kurtuluş’a evrildiği yıllar içinde isimleri silinse de Tatavla tarihinin anlatıldığı kitaplarda Marki kalfaya da Hacı Kostil’e de sıklıkla rastlayabilirsiniz.

KENTİM HABER MERKEZİ

 

YORUM BIRAKIN
YORUMLAR (0)
Habere Hiç Yorum Yapılmamış.
ÖNERİLEN HABERLER