22 Mart Dünya Su Günü imiş. Bu bağlamda,Dünyanın suyuna bir bakalım. Suyumuz ısınmış mı?
Nüfus artışına oranla Dünyada su kaynakları giderek azalıyor. Küresel ısınmayı da katalım. Temiz ve içilebilir suya ulaşmaktaki adaletsizlikler, kirlenmenin en üst seviyeleri aşması, tüm dünya ülkelerinde ortak kaygılar oluşturuyor. Doğa, suyun evrenselliğini kafamıza vura vura hatırlatıyor.
Dünyada kuraklık ve buna bağlı sellerin artması, iklimin ezberleri bozması gibi olayların sıklaşması, kuraklık olaylarını bir kez daha gözden geçirmemizi, su kaynaklarına gözümüz gibi bakmamızı gerektiriyor. Dünya’ya ne gam! O yine, insanlı- insansız dönmeye devam edecek. Kendini bir şekilde yenileyecek.
Tarih boyunca yer alan uygarlıklara bakıldığında; zaman zaman Nuh Tufanı gibi büyük sel baskınlarının olduğunu, su kanalları, barajlar ve bunun gibi, sulama sistemlerinin milattan binlerce yıl öncesinde var olduğunu görürüz. Su ile işleyen sistemlerin gelişimi, denetimi o dönemlerin toplumsal ve siyasi oluşumları için, biçimlendirici ve itici bir güç olmuştur.
Su, ülkelerin günlük hayattaki mutluluklarını, sıkıntılarını, tarihini, ekonomik tarihini etkileyen temel unsurdur. Kırsal alanlarda su, sosyalleşmenin en önemli noktalarıdır. İnsan yerleşmeleri ile su sıkı bir ilişki içindedir. Seyahatlerde su ikmali, mola ve konaklama ya da sohbet etme, haber alma, karşılaşma, tanışma, buluşma yerleridir. Ancak, yerelde suya sahip olma çatışmaları, buna bağlı davaları gibi olumsuzlukları da beraberinde getiriyor.
Günümüzde su kıtlığı; özel sektöre su kaynaklarının satılarak özelleştirilmesi ile halkın yararına olma durumu, uzun vadede tarafları karşı karşıya getiriyor. Örgütlenmelere ve çatışmalara yol açabiliyor. Çok değerli ve önemli olan suyun işletmesi, ülke ile yereli ve uluslararası işbirliğini zorluyor.
Sonuçta; Su, bölgelerin gelişmesinin aracı veya çatışmanın merkezi olabiliyor. Ortadoğu su kaynakları bakımından dünyanın en fakir bölgelerinden biridir. Hızlı nüfus artışı, iklimi, suyun kullanımı, paylaşımı siyasal sorunlara yol açmaktadır. Su paylaşımında ilk kriz 1975 yılında, Suriye ile Irak arasında yaşanmış ve iki ülkeyi savaşın eşiğine getirmiştir. 1983 GAP ile Suriye, Irak, Türkiye arasında da su sorunu yaşanıyor. Türkiye o yıllarda öncelikle, egemenlik haklarına zarar vermeyecek olan işbirliğine sıcak bakıyor. Aksi halde pazarlığa girmeye yanaşmıyor.
Ülkemin ortalama yükseltisinin bin metrelik bir plato oluşu, suya ulaşımı zorlaştırıyor. Küresel kuraklıktan en çok etkilenecek ülkeyiz. Su kaynaklarımız Karadeniz ormanları ve Doğu Anadolunun yüksek dağları ile sınırlı. Su azaldıkça kutsallaşır. Bu yüzden ülkemin suya bağlı gelenek ve kültürleri de çok çeşitli ve zengindir. Bu çeşitlilik, toplumsal şekillenmeyi de etkiler. Özellikle İstanbul’un antik döneminde, Roma ve Bizans dönemlerinde, su biriktirme, su dağılımı amaçlı yapılan kentsel oluşumlar dönemlerinin olağanüstü unsurlarıdır. Sayın belediye başkan adayları;
Su dağıtımındaki kayıp ve kaçaklar, su savurganlığı, kullanılmış suların geri dönüşümü, endüstri atıkların denetimi gibi somut alanlarda, şehirlerin özelliklerine uyarlanmış sayısal verilere ulaşma ve uygulama sorumlulukları vardır! Sadece yönetmeye aday olanlara hatırlatmak istedim…
Şairlere, romanlara, efsanelere, çatışmalara, 3.sayfa haberlerine, kan davalarına konu olan su, gelecekte sellere, tufanlara, savaşlara ve insanlığın büyük oranda telefatına neden olacaktır!
Ey! Tüm Dünya insanları! Su hepimizi tehdit ediyor.
Unutmayın! İnsan yaşamı bir damla su ile başlıyor…
SÜHEYLA BAYRAK