Soğuk marttan ılık nisana gelinir,
Sanırım artık bahar gelmek üzere.
(Bayram Eser)
Hoş geldin mart, hoş geldin ilkbahar…
Tarihin acı ve tatlı olaylarının yaşandığı; doğanın yenilendiği, can bulduğu mart ayından selamlar…
8 Mart Emekçi Kadınlar Günü’yle kadınların insan olarak yaşam hakkının kutsallığı,
12 Mart İstiklal Marşı’nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy’u Anma Günü’yle “Allah bir daha bu ulusa İstiklal Marşı yazdırmasın” temennisiyle,
18 Mart Çanakkale Şehitlerini Anma Günü’yle; başta Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşlarıyla birlikte Sevr Antlaşması’yla parçalanmış, işgal edilmiş vatanımızın istiklaline kavuşması için bu yolda can veren şehitlerimizi rahmetle anıyor, ruhları şad olsun diyerek onlara şükranlarımızı sunuyoruz.
Doğanın uyanış, diriliş ve yaradılışını simgeleyen 21 Mart Nevruz Bayramı’yla…
Mart ayında vefat eden bütün sanatçılarımızı anarak onlara rahmet diliyoruz.
İsmail Safa, 1901, Yazar, Şair
Ömer Seyfettin, 1920, Yazar
Yusuf Akçura, 1935, Yazar
Hüseyin Suat Yalçın, 1942, Yazar, Şair
Hüseyin Rahmi Gürpınar, 1944, Yazar
Halit Ziya Uşaklıgil,1945,Yazar,Şair
Mithat Cemal Kuntay, 1956, Yazar,Şair
Bekir Sıtkı Kunt, 1959, Yazar
Emin Türk Eliçin,1966, Yazar
Cevat Fehmi Başkurt, 1971, Yazar
Falih Rıfkı Atay, 1971, Yazar
Müfide Ferit Tek, 1971, Yazar
Aşık Veysel, 1974, Şair
Munis Faik Ozansoy,1975, Şair, Yazar
Şevket Süreyya Aydemir, 1976, Yazar
Ceyhun Atuf Kansu, 1978, Şair, Yazar
Zekeriya Sertel, 1980, Yazar
Yaşar Nabi Nayır, 1981, Şair, Yazar
İlhami Bekir Tez, 1984, Yazar, Şair
Emin Galip Sandalcı, 1993, Yazar
Semiha Ayverdi, 1993, Yazar
Mustafa Necati Karaer, 1994, Yazar, Şair
Galip Erdem, 1997, Yazar
Murat Çobanoğlu, 2005, Şair
Yusuf Hayaloğlu, 2009, Şair
Ahmet Oktay, 2016, Şair
Ayten Gülçiner,2018, Şair
Beril Dedeoğlu, 2019, Yazar
Ressam/Karikatürist:,
Arif Dino, Hikmet Onat, Mahmut Cüda, Hulusi Güney, Cahit Burak, Mustafa Irgat, NeharTüblek, Mustafa Emektar, Nüzhetİslimyeli, Turhan Selçuk.
Müzik:
Deniz Kızı Eftelya, Ömer Altuğ, Sadi Işılay, Saadettin Öktenay, Meliha Demirkıran, Fecri Ebcioğlu,Suna Korat, Esmeray, İstemihan Taviloğlu, Müslüm Gürses, İlhan Feyman, Erol Büyükburç, Emre Saltık, MükerremKemertaş.
Sinema/Tiyatro:
Suavi Tedü, Şevkiye May, Aziz Basmacı, Cahide Sonku, Gülistan Güzey,Bilge Olgaç,Sadri Alışık, Belgin Doruk, Ali Sururi, Kenan Pars, Nedim Otyan, Hepşen Akar, Adalet Cimcöz, Halit Akçatepe, Metin Serezli, Ercan Yazgan, Altan Günbay, Ümit Yesin.
Gazeteci:Cihan Özkırım, Ömer Sami Çoşar, Ertuğrul Yeşiltepe, Beyhan Cenkçi, Tayfun Talipoğlu
AŞIK VEYSEL (KARA TOPRAK, UZUN İNCE BİR YOLDAYIM, DOSTLAR BENİ HATIRLASIN )
Sen bir ceylan olsan ben de bir avcı
Avlasam çöllerde saz ile seni
Bulunmaz dermanı yoktur ilacı
Vursam yorulsam söz ile seni
Söz ve saz ustası A. Veysel’in acılarla başlayıp halk ozanlığına uzanan dramatik hikayesi 1894’te Sivas’ın Sivrialan köyünde başlar.
Çok yalvardım çok yakardım
Uyanmadı kara bahtım
Şansım küsmüş etmez yardım
Uyanmadı kara bahtım
Veysel’in uyanmayan kara bahtı çocukken yakalandığı çiçek yüzünden gözlerini kaybetmesiyle başlar. Baba Karaca Ahmet oğlunun yoksunluğu ve engellenmişliğiyle başa çıkabilmesi için ona bir bağlama alır, iyi bir saz ustası olursa ileride köy odalarında, kahvelerde saz çalarak ekmek parasını kazanabileceğini hayata tutunabileceğini düşünür. Önce Çamışıklı Aşık Ala ve Molla Hüseyin’den saz dersleri alır daha sonra da Veysel’in düşünce dünyasını zenginleştiren, ufkunun açılmasını sağlayan Mescit köyünden Salman Baba’dır. Yaşama sevinciyle hüznün, iyimserlikle mutsuzluğun iç içe olduğu şiirleriyle aşık geleneğinin son büyük temsilcileri arasında yer alır.
“Sazsız Aşık kulpsuz tepsiye benzer” Divan Şairinin kalemi neyse aşığında sazı ve tezenesi odur. Saz kutsaldır aşık için. Aşık; sazıyla övünür, saz onun dilidir, gönlüdür. Onunla sohbet eder, dertleşir, bütünleşir.
Ben gidersem sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarımı aşikar etme
Lal olsun dillerin söyle ya da
Garip bülbül gibi ah u zar etme
Aşık Veysel, sazı öyle özgün kullanır ki musikimizde VEYSEL DÜZENİ diye adlandırılan bir eda oluşturur.
“Cahiller dikensiz çalı sayılır.” deyişiyle ulusa seslenir ve kalkınmanın ilim ve fenne önem verilmesiyle olacağını işaret eder, eğitimin önemini vurgular, köy enstitülerive halk evlerinin yaygınlaştırmasını önerir.
Evren ve doğa, Veysel için çok önemlidir; ona göre doğa, Tanrı’nın insanlara ve bütün canlılara verdiği en büyük armağandır. Yorgunluğunu, kırgınlığını, kahrını toprağa döker.
“Dağlar çiçek açar,
Veysel dert açar” derken sırlarını tarladaki otlara, ekinlere, ağaçlara söyler. Toprak cömerttir, toprağın insanlara bahşettiği sayısız nimetlerin asıl kaynağının Allah olduğunu belirtir. 40 yaşından sonra Vahdet-i Vücut anlayışı ile yoğurur dizelerini.
“Bütün kusurumuzu toprak gizliyor
Merhem çalıp yaralarımı düzlüyor
Kolun açmış yollarımı gözlüyor
Benim sâdık yârim kara topraktır”
Aşık Veysel’in “kara bahtı”nın aydınlığa evrildiği dönüm noktalardan birisi de onun A. Kutsi Tecer ile 1930’da Sivas’ta tanışmasıdır. Halk müziği derlemecisi Muzaffer Sarısözen ve Aşık Veysel’i keşfeder Ahmet Kutsi Tecer, onları geniş halk kitlelerine tanıtır.
Sivas’ta bir şiir yarışmasında Cumhuriyet Destanı isimli şiiri çok beğenilen A. Veysel’in ünü A. Kutsi Tecer’in çabasıyla dalga dalga bütün yurda yayılır. Hasanoğlu Köy Enstitüsü’nde en verimli en usta şiirlerini yazar Aşık Veysel. Şairin“Mektup” isimli şiiri nedeniyle A. Hamdi Tanpınar,“Pabuçlarımızı damaattın şair, ben artık şiir yazamam” diye A. Veysel’e övgüsünü dillendirir.
Birinci eşinin onu terkederek yanaşması ile kaçacağını anlayan A.Veysel, eşi onu terk ederse sefil olmasın diye çorabının içine gizlice para koyacak kadar da yüce gönüllüdür.
Davet edildiği meclislerde söz biraz uzadı mı Veysel elini masaya birkaç defa vurarak sesini yükseltir “Efendiler biz yiyip içiyoruz amma saz acından ölüyor!” der ve sazı eline alarak başlar gönlündekini dillendirmeye…
Ses ve söz ustası, halk filozofu Veysel’in şiirleri pek çok sanatçı tarafından şarkı olarak söylenir.
Derdimi döksem derin dereye/ Gülden Karaböcek
Güzelliğin on para etmez, Kara toprak/ Esin Afşar, Hümeyra
Uzun ince bir yoldayım, Sen bir ceylan olsan/ Fikret Kızılok
CEYHUN ATUF KANSU (SAKARYA MEYDAN SAVAŞI/DEVRİMCİNİN TAKVİMİ/BALIM KIZIM, DALIM OĞUL)
Cumhuriyetin kristal şairidir.
Hekimliğinin yanında doğduğu ülkesinin gerçeklerini kavramış aydın kimliğiyle karşımıza çıkar.
Habersiz hepsi, kızamuktan ve ölümden,
Kirli yüzlerinde açan ölümden habersiz,
Ve düşmüş bir gül oluyorlar birden,
Bebekler ölüyor, ölümden habersiz.(KIZAMUK AĞIDI’NDAN)
Önce Halk şiiri geleneğiyle 1940’tan sonra da serbest şiir anlayışıyla da eserlerinde genellikle Toplumcu ve Marksist bir şiir anlayışı hakimdir. Şiirlerinin kaynağı hoşgörü, insanlık sevgisi, ulusal bağımsızlık ve doğadır.
Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum
Kaderleri bana benzeyen
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları
Geniş ovalarda kaybolur kokuları
Hekim olarak Anadolu’nun en ücra köşelerini dolaşmış, köy ve kasabalardaki Anadolu insanının yoksulluğuna, çaresizliğine, hastalığına, sevincine, üzüntüsüne ayna olmuştur.
“Dünya’nın Bütün Çiçekleri”isimli şiirinde öğretmenliğe kendini adamış bir öğretmenin ağzından öğrencilerine olan sevgisini dile getirir. Okul duvarının çökmesiyle Şefik Öğretmen’in okulda göçük altında kalması ve hayata veda ederken ölüm döşeğinde bile öğrencilerini sayıklaması, bu olaya şahit olan Ceyhun Atuf Kansu’yu çok duygulandırır. Şair duygularını bu satırlara döker…
Anadolu’nun gelmiş geçmiş medeniyetlerine ilgi duyar hatta şiirlerinde, oradan yükselen bir hümanizmanın ilk esintileri görülür.
“Küçük Asya” derler onlar
Bizim halk dilimizde Anadolu
Baştan başa derdimiz çilemiz
Bir avuç ekip biçtiğimiz
Yakıp geceleri türkü diye söylediğimiz
Kayalarından tuz çekip ekmek yediğimiz
Garip çeşmelerinden su içtiğimiz
Sırrı bir bizlere açık Anadolu
AHMET OKTAY (YOL ÜSTÜNDEKİ SEMENDER / AĞITLAR VE ÖVGÜLER)
Yazar, şair, gazeteci…
Yüreğim
Paslı bir kapı
Açılınca da inleyerek ardında
Hiçbir şey yok büyük karanlıktan başka
Ödeşemiyorum seninle
Sevgili yaşam
Uzlaşamıyorum da …
Hareketli bir şiir anlayışıyla Mavi Hareketi’nden sonra Toplumcu - Gerçekçi yaklaşım sergileyerek İkinci Yeni Akımı’na dahil olur. Tedirginliğin, intiharın şiirini yazar.
Kendiyle yenilenir her hüzün
Bırakın geyikleri bahçesine
Birlikte söyleyelim teklerden koro
“Her yerdeki intiharları durduralım
“Her biçimdeki intiharları durduralım”
Epik söyleyişi, zengin sözcük dağarcığı, bir tema ekseninde uzun solukluşiirleriyle yaşadığı yıllara ayna tutar, dönemini sorgular.
Yurt öleceğimiz yer midir, sevgilim
Yaşadığımız izbeler mi? Düşlenmiş
Ülkeler midir yurt, aç kaldığımız
Kentler mi?..
Azla avunmaya alıştık
Ne yapalım para yoksa
Şarabımız bitince yağmura çıkarız
Kim güzelleşmiyor öpüşünce…
İSMAİL SAFA (ŞAİR-İ MADERZAD)
Yazar, şair, eleştirmen.
Peyami Safa’nın ve gazeteci İlhami Safa’nın babası, siyasetçi Ali Kamil Akyüz’ün de ağabeyidir.
Kamil takma ismiyle şiirlerini yazar.
Muallim Naci’nin Şair-i Maderzad (Anadan Doğma Şair) ismini verdiği İsmail Safa, “Milli Dil” anlayışına bağlıdır.
Sultan II. Abdülhamid Dönemi baskılarının arttıkça arttığı dönemde İsmail Safa bu baskılara tepki gösterir, padişah karşıtı toplantılar düzenler. Bu dönemde yazdığı EY HALK UYAN isimli şiiri epey yankı uyandırır.
EY HALK UYAN
Bir millet kim ehl-i namus olur,
Olanlar ya menfi, ya mahsus olur.
Fazilet, hüner akçe etmez bugün,
Terakki kim isterse mahpus olur.
İsmail Safa bir sürgüne gönderildiğinde sürgün şartlarına dayanamayan iki kızını kaybeder, son olarak Sivas’a sürgün gittiğinde de hasta olan bünyesi Sivas’ın soğuk hava şartlarına dayanamaz ve orada vefat eder.
Şair vefat ettiğinde oğlu Peyami Safa iki yaşındadır. Peyami Safa öksüz, hastalıklı, sevgiye hasret olan çocukluğunun nedenini İkinci Abdülhamid olarak görülür. Yaşamı boyunca kırgınlığı ve öfkesi hiç geçmez. Bu duyguları şiirlerine yansır.
Nisan ayında görüşmek üzere…