İnsanlarla iletişim hep hayatımın önemli bir bölümünü kaplamıştır. Araştırmak, yazı yazmak, paylaşmak da öyle. Ben insanlardan besleniyor ve öğreniyorum. Öyle, alıp başını sakin bir kasabaya gitmeler! Hiç bana göre değil. Ara sıra da olsa, bir yerlere kaçıp kafamı boşaltacak bir kaç gün, bana yetiyor(idi). Artık, ben bile bana fazla geliyorum. Yazmak istemiyorum. Dinlenmek istemiyorum.
Son zamanlarda türeyen, sevgisiz, kaba, cehaleti, sorgulamamayı vatanseverlik, bencilliği sahtekarlığı akıllılık, fedakarlığı salaklık, kafasına ve çıkarlarına uymayanları öldürmeyi kahramanlık olarak algılayan sayıları gittikçe artan güruh, kuru kalabalık artık çekilmez halde. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemde de kokuşmuşluk zirvede.
Bir metrekare yeşil alan kalmamacasına, neredeyse apartman bahçelerine kadar, eciş bücüş estetik olmayan, mimarisi özenerek kopyalanmış gökdelenlerle, binalarla dolu güzel İstanbul! Kelle hesabında daalmış başını gidiyor! İş ve aş olanaklarının daha çok olduğunu düşünen veçaresizlikten göçen insanlarımız.Özellikle komşu ülkelerden siyasi nedenlerle kaçıp gelen, üretmeyen ama durmadan üreyen vasıfsız eğitimsiz göçmenlerimiz!
Dengesiz kalabalığın nedeni; Ekonomik yatırımların Marmara Bölgesi’ne yığılmış olması dolayısıyla İstanbul’unekonominin merkezini oluşturmasıdır. Bu durumda,dengesiz ekonomiye ve insanların buraya yığılmasına neden oluyor. Eskilerin dediği gibi “Nerde çokluk, orda b….k.” Kalabalıkta varolma derdine düşmüş,inançlarını, insanî, siyasi,ahlaki değerlerini unutan, birbirinin sırtına basmaktan, ezmekten çekinmeyen bir sürü insan maddi vemanevi değerlerimizi de çürütüyor. Batırıyor!Unutmayalım! İstanbul batarsa, Türkiye de batar!
Ülkemde, kokuşmuşluğun önemli nedenlerinden biri de; Biz Müslümanlar-Siz Laikler bölünmüşlüğüdür. Bu akla ziyan saptamaya bakarsak hala dünyevi ve ilahi değerlerini kavrayamamış ya da kavramış ama çıkarcı insanların, çoğunlukta olmasıdır.Onları eleştiremiyorum. Eğitim seviyeleri ne olursa olsun bilgi kapasiteleri dar ya da çıkarları öyle gerektiriyor. Fikirlerine ve ilmine çok güvendiğim, ömrünüKur’an-ı Kerimi Türkçeye ve diğer dillere çevirmeye adayan, Türk İslam felsefesi profesörü, İstanbul Üniversitesiİlahiyat Fakültesi kurucu dekanıve Biliminsanı Yaşar Nuri Öztürk (1951-1916) Kur’an-ı kelime kelime, bilimsel bakışla incelemiş ve çevirmiştir.
Ayet açıklamalarından birinde; “Kur’an der ki –Sana neyi bağışladık ise, senin ve ailenin ihtiyacından fazlasını paylaş-(Biriktirdiğin servetini; Akıl, bilim, ilim, mevki vs. Üretime dönüştürerek paylaş.)diye ayetin açıklamasını yapıyor. Buna bağlayarak, “Kur’an sosyalist bir kitaptır. Okumak anlamak gerek” diyor ve devam ediyor.
-Hayat geri adım atmaz. Geri adım atarsanız, hayat size bunun hesabını sorar. Yıllardır Türkiye’ye geri adım attırıyorlar.
Kur’an’ınİslâmdan istedikleri ile Atatürk’ün İlke ve Devrimlerinin milletten istedikleri farklı değil. Atatürk İslam dünyası için de bir şanstır. Görülüyor ki! Bu şansı Türkiye iyi kullanamadı. Atatürk’ü dışlamak aklı dışlamaktır. Kutsal kitabımızın Yunus Suresi 100. Ayetinden örnek veriyor;- Aklını işletmeyenlere pislik indirilir.-der. Ülke bu pisliğe batmaktadır.”
Atatürk’ten bu yana Cumhuriyet Kazanımlarımız bir bir yok edilirken, geriye doğru adım atıyoruz. Adalet, insan hakları, can ve mal güvenliği, demokratik haklar, eğitim ve öğrenim hakkı,işsizlik, gelir dağılımı gibi attığımız adımları sayabiliriz. Ama pisliğe bulaşmamızın temel nedeni; Eğitim yerlerde sürünüyor!
Oktay Akbal, 1946 da basılan ilk öykü kitabında “Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey” der. Sonraki nesle. İkinci Dünya Savaşı’nı örnek vererek, insanlığın kokuşmuşluğunu anlatmak isterken.
Pisliğe bulaşmamızın temel nedeni; Eğitim çarpıklığı!
“Önce, müfredattan, Felsefe dışlandı.” Felsefe; Aklı kullanma bilimidir. Felsefe; Bilimi, inancı, hayatı anlama yeteneğinin temelidir.
Dibe vurmak üzereyiz. Umarım, akıllanırız.