Anasayfa
GÜNCEL BİR ÖYKÜ
Mehmet Ataman
05 Ekim 2020

Genç çalışan, işverenini, kapıda karşıladı. Halini, hatırını sordu. Karşılıklı teşekkürler sonrası ayrıldılar. 

       Çalışan, müşterisinin elinden tuttu, birlikte binaya girdiler. Bu müşterisi gibi daha pek çok müşterisi vardı. Her müşterisine aynı hassasiyeti gösteriyordu.

       Gün boyu müşterilerine karşı görevini hakkıyla yaptığını düşündü. Gün sonunda, müşterilerini servislerine dek götürdü, yerlerine oturttu, o günkü işini yapmanın huzuruyla evine gitmek üzere işyerinden ayrıldı.

       Haftanın çalışma günleri birbirine benzer şekilde aktı. Hafta sonu kimi özel müşterilerinin evlerine dek gidip, onlarla özel olarak ilgilendi. Özel müşterilerinin her biri birbirinden uzak yerlerde oturduklarından hepsine gidip gelmek hiç de kolay olmuyordu. Gelgelelim, diğer çalışanlardan daha çok kazanması gerekiyordu. Paraya ihtiyacı vardı. Eşinin de çalışmasına rağmen; kira, yol parası, yeni doğan bebeğin bakım ve bakıcı giderlerine yetişemiyorlardı. Yoruluyordu ama işi bırakamazdı. Canını dişine takarak çalışmasını sürdürüyordu. Tatil bilmiyor, eğlenceyi ise tamamen unutmuştu. Genç ve dinamikti. Sağlığının bozulabileceği hiç aklına gelmedi. Ancak iş yoğunluğu ve dengesiz beslenme sonucu sağlığı bozuldu. Başı dönüyor, midesi bulanıyordu. İhmale gelmeyecek boyuta varınca, çare aradı.

       Büyük bir binanın giriş kapısında karşılandı. Zarif sekreter, müşterisini en tatlı diliyle karşıladı. Hal-hatırını sordu. Kaydını aldı. İş yerindeki ilgili departmana yönlendirdi. Departmanda da çalışan tarafından benzer bir dille karşılandı. Sorununun tespiti için gerekli tetkik ve incelemeleri istedi. Laboratuvar tetkikleri için beş tüp kan verdi. İdrar örneğini bıraktı. Radyolojide akciğer grafisi, ardından eforlu elektrokardiyografisi çekildi. Odyometrik test yapıldı. Solunum fonksiyon testinden geçti. Kulak, burun ve boğazlarını da ihmal etmedi. “Gelmişken sizi, görme testlerinden de geçirelim,” diyenleri reddetmedi. Psikiyatri muayenesine ihtiyaç duyulmadı. "İlk etapta bunların sonucunu bir alalım, sonrasında gerekirse daha başka araştırma ve incelemeler de yaparız," diyen çalışanlara teşekkür etti. Muayene odasından ayrıldı. Daha kapıya varmadan sekreter kız bir kurşun gibi yerinden fırladı. Kendisini karşıladı. Çıkış kapısını açtı. Büyük nezaketle uğurlandı.

       Ertesi gün sonuçları almak üzere tekrar iş yerine geldi. Aynı nezaketle karşılandı. Kendini evinde gibi hissetti. İlgili departmanda kendisini muayene eden çalışanla görüştü.  Çalışan, kendisinde ciddi bir sorun olmadığını, bir miktar "D" vitamini eksikliğine rastladığını belirtti. Bunun için bir reçete yazarak müşterisini kapıya dek uğurladı. Çıkış kapısının hemen yanındaki vezneye yöneldi. Fatura tutarını görünce üzerine bir ağırlık çöktü. Kredi kartını çıkarırken kart elinden düştü. Veznedeki beyefendiye; "Bu ne ya?" diyebildi. Veznedeki çalışan, kendisini; "Efendim, bunca tetkik yapıldı, bunları başka bir yerde yaptırsaydınız, kim bilir ne kadar

ödeyecektiniz? diye yanıtladı. Parmakları titreyerek, kredi kartının şifresini tuşladı. Ekstresi elinde çıkış kapısına doğru yürüdü. Çıkışta kendisine; "Geçmiş olsun, tekrar bekleriz efendim!," diyen çalışanı duymadı bile...Öfkeli öfkeli otobüs durağına doğru yürüdü. Düşünmeye başladı:

       Bu yıl içinde özel müşterilerimden kazandığımdan fazlasını ödedim. Bu kadar fatura tutarı olur mu? Bunlarda hiç insaf yok, anlayış yok, vicdan yok...

       Ertesi gün iş yerine gittiğinde, kendisinden oldukça deneyimli ve herkesin sevip saydığı iş arkadaşına başından geçenleri anlattı. Deneyimli çalışan:   "Bak arkadaş; sen, ben, bu diğer arkadaşların unvanı öğretmendi. Çalıştığımız yerin adı, işyeri değil, kamuya ait okuldu. Müşterilerimiz diye baktıklarımız öğrenciydi. Senin tetkik yaptırdığın arkadaşların adı da doktordu. Onların çalıştığı binalar da sağlık merkezleri, kamu hastaneleriydi. Sanıyor musun ki senin ödediklerin orada çalışanlara kalıyor.  Hayır, onlar da birilerine çalışıyor. Hem de hiç görmedikleri tanımadıkları, doymak bilmez birilerine.

Yeni dünya düzeninde artık hepimiz; birilerinin çalışanı, birilerinin müşterisi durumundayız. Ben bunu kabullenemiyorum. Aşırı derecede ihtiyacım olmasa burada çalışacağımı mı sanıyorsun? Kesinlikle çalışmazdım ama mecburum. Genç çalışan:

       "Efendim, peki, kendisine çalışılan biri olmak istersek ne yapacağız?" diye sorunca, deneyimli çalışan:

        "Sorulması gereken soru bu değil. Sorulması gereken, bu eğitim ve bu sağlık sistemiyle nereye varırız? Sonumuz ne olur? Bu sağlık sistemini, bu eğitim sistemini nasıl değiştirebiliriz?  sorularıdır. Anlaman gerek. Bunlar iyi günlerimiz. Böyle giderse...

       Genç çalışan alındı. Alınganlığını hissettirmedi. Söylenenleri duymamazlıktan geldi. Kalktı, deneyimli öğretmenin yanından uzaklaştı. Magazin dergisi karıştırmakta olan genç arkadaşının yanındaki koltuğa yerleşti.