Ne için yaşarız? Varlık sebebimiz nedir? Bilgiye ne derece ihtiyacımız vardır? Gerçek nedir?
Hak-hukuk-adalet ne demektir? Evrenin sırları nelerdir? Halk yönetimi nedir, nasıl olmalıdır?
İyilik, kötülük, güzellik, çirkinlik gibi kavramlar ne derece önemlidir? İnsan ne için yaşamalı?
Bütün bunları; akıl, bilim ve felsefe ile anlayabiliriz. Akıl ve bilimin başlangıcı var mıdır?
Buna yanıt vermek zor. Sanırım akıl ve bilim, insanlaşmayla başlar. Zira insan doğduğunda, doğduğu ortama hemen alışabilecek ve yaşamını sürdürebilecek yeterlilikte değildir. Anne ve baba tarafından aşırı derecede korunup, kollanmaya ihtiyaç duyar. Böyle olunca hayatta kalabilmek için, aklını ve becerilerini devreye sokar. Doğayı anlamak için bilgi toplar. Topladığı bilgilerle, yaptığı gözlemlerle, yaşamını kolaylaştıracak tedbirleri alır. İşte bu bilgi birikimini yaşamını kolaylaştırmak için kullanır. Yaptığı araştırma inceleme ve gözlem sonucundaki kazanımlarının toplamına bilim diyebiliriz.
Felsefenin tarihi ise Antikçağlar'a kadar uzanır.
Felsefe, genellikle yaşadığımız çağdaki akıl ve bilimin çözemedikleri üzerinde kafa yorar.
Elbette akıl ve bilimle bağdaşmayan çıkarımlar çürür, geleceğe aktarılamaz, filozoflar ise unutulur.
Din felsefesini ve teologların izlediği felsefi disiplinleri bu yaklaşımın dışında tutuyorum.
Günümüzde yaşayan felsefenin kurucusu sayılan filozoflar; Thales, Anaksimenos, Heraklitos,
Parmenites, Zenon, Demokritos, Sokrates, Platon (Eflatun) ve Aristoteles vb. kabul edilir.
Bu düşünürler ve bilim insanları sayesindedir ki bilim ilerleyebilmiş ve teknoloji gelişebilmiştir.
İnsan sürekli toplu yaşamanın yollarını aramış ve bulmuştur. Toprağa bağlı toplu yaşam başlayınca yönetme ve yönetilme gereği ortaya çıkmıştır. Pek çok denemeler sonunda demokrasiye ulaşılabilmiştir.
O halde demokrasiye bir göz atalım:
Demokrasi Eski Yunanca'da "dimos" ve "krasi sözcüklerinin birleşmesiyle oluşturulmuştur.
"Dimos", halk-zümre demektir. Krasi ise, "kratos sözcüğünden türetilmiştir. Yönetmek anlamı taşır.
Demokrasiye kısaca, halk yönetimi diyebiliriz. Demokrasiyi yaşatabilmek için demokrat bireylere gereksinim vardır.
"Demokrat" sözcüğü ise yine Eski Yunanca'daki "dimokratia sözcüğünden türetilmiştir. Yardım ve bilgi kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Demek ki demokrat olmanın olmazsa olmazı, bilgili ve yardımsever olmaktır.
Dilimizdeki "demokrasi" ise, Fransızca "democratie" sözcüğünden gelmektedir. Zamanla farklı anlamlara gelseler de bu sözcükleri ilk kullananlar antik çağların düşünürleridir. Bu düşünürlerin,
yaşadıkları dönemde ortaya attıkları düşüncelerden pek çoğu halen geçerliliğini sürdürmektedir.
Çağımızda bize düşen birinci görev, çağdaş demokrasi içinde demokrat bireyler olarak yaşamak ve yaşatmaktır.
Aradan geçen bunca zamanda insanlık, kimi küçük örnekleri devre dışı tutarsak, ne yazık ki ilkçağ düşünürlerinin idealize ettikleri seviyeye bile ulaşamamıştır.
Çağdaş dünyanın ulaştığı ve sistem olarak benimsediği çağdaş demokrasi kâğıt üzerinde kalmış, hiç bir yerde tam anlamıyla uygulanmamaktadır. Kimi gelişmiş ülkeler demokraside ileri düzeye erişmiş olsalar da olması gereken demokrat tutumlarını sadece kendi halklarına karşı sergilemekte olup, diğer uluslar ve halklar söz konusu olunca, aynı tutumu sergilemekte cimri davrankmaktadırlar.
Bizde ise, halen gerçek bir demokrasiden söz etmek olası değildir. Son yirmi yıldır demokrasi yolunda kazandıklarımızı da kaybediyoruz. Demokrasi yerine, otokrasiyi, meritokrasi yerine kakistokrasiyi tercih ediyoruz. Üstüne üstlük, nepotizmin doruklarında geziniyoruz.
Halbuki bizim de köklerimizde; "Farabi gibi; mantık, psikoloji,siyaset, İbn-i Haldun gibi; sosyoloji,
iktisat ve historiyografi (tarih yazımı), İbn-i Sina gibi; erken tıp, astronomi, felsefe, kimya, Ali Kuşçu gibi; gökbilim, matematik, dilbilimci ve daha pek çok düşün insanları vardı. Hiç birinden yeteri derecede yararlanamadık.
Çağdaş anlamda düşünürlerimizi, bilim, sanat, kültür ve edebiyat insanlarımızı saymıyorum. Cumhuriyet’i bin bir güçlüklerle kurup bize hediye eden Aydınlanma Devrimi önderlerini ve Gazi mustafa Kemal'i ise söylemeye gerek yok. Bu değerlerimizin öngördükleri ve yürüdükleri yoldan çoktan çıktık.
Bugün geldiğimiz yere bakınca, üzülmemek elde değil. Biz 20. yüzyılın en büyük aydınlanma
devrimlerinden birini başarmış, döneminin çağdaş yasalarını yapabilmiş, insan haklarında (özellikle kadın haklarında) onca yol alabilmiş yurttaşlığı merkeze koyan bir ulusun evlatlarıyız. Ancak bugün, Cumhuriyetimizin kurucu değerlerinden oldukça uzaktayız. Çağdaş uygarlığa giden yoldan bunca uzakta bulunmak ürküntü veriyor.
Korkarım ki var olan kakistokrasi, zamanla teokrasiye evrilecek ve geri dönüşümüz çok sancılı olacaktır.
Umutsuz değilim ancak dönüş yolunun sancılarını hafifletmek, çakıl taşlarını temizlemek, bugünlerde vereceğimiz mücadeleye bağlıdır.