Anasayfa
Üç Devrim
Mehmet Ataman
07 Agustos 2020

Bilim insanlarının son araştırmaları ile ilgili bulgular pek çok yerde, bu arada "Nature" dergisinde de yayınlanmaktadır.

Son zamanlarda Nature dergisinde yayınlanan makalelere göre, bugünkü modern insanın (Homo-Sapiens)

geçmişi iki yüz bin yıl  civarından üç yüz bin yıl civarında olduğu iddiaları öne çıktı.

Üstelik, ilk oluşum, Afrika'daki tek noktadan değil, Afrika’daki pek çok noktadan eş zamanlı olarak gerçekleşmiştir.

İnsanın insanlaşma süreci kolay olmadı, olmuyor. İnsanlık ise kolay gelişmiyor. Zor büyüyor, zor gelişiyor.

Köklü değişimler ve ilerlemeler ancak devrimlerle mümkün olabiliyor. Bu devrimler de her zaman sancılı gerçekleşiyor.

İnsanlık geçmişte bireysel buluşlar üzerinden devrimler yaşadı. Ateşin, tekerleğin, buharlının...vb. bulunması gibi.

Son iki yüz elli yılda ise insanlığı etkileyen devrimler toplumsal içerikli ve kitlesel devrimlerdir.

Bu zaman zarfında insanlık çok değişik badireler atlattı, yine de ayakta kalmasını becerebildi.

Köle -Efendi ilişkisinden, yurttaş birey aşamasına gelmek kolay olmadı. Az da olsa bu kapsamın dahilinde olanlar hala mevcuttur. Uygarlık evrenseldir ve yerel uygarlıklardan beslenerek büyür. Dünyanın bir köşesindeki sancı veya mutluluk, diğer köşedeki insana öyle ya da böyle ulaşır. Her büyük olay, her kıtada hissedilir.

Bu doğrultuda son iki buçuk asrın insanını etkileyen üç büyük devrim var dersek, yanıltıcı olmaz.

Bu devrimler sayesindedir ki insanlık kısmen de olsa özgürleşebilmiştir. Sıradan insanların da yönetime katılabilmesinin önü açılabilmiştir. Her şeyin göksel ve ilahi olmadığı inancı yaygınlaşabilmiştir.

Bağımsızlık ve özgürlük kavramları uğruna mücadele etmenin önemi kısmen de olsa kavranabilmiştir.

Doğuştan kimsenin ayrıcalıklı doğmadığı fikrine erişilebilmiş ve eşit yurttaşlık hakkıyla ilgili mücadeleler gelişebilmiştir. Halen de sürmektedir. Son iki yüz elli yılda tüm insanlığı etkileyen üç büyük devrim birbirini takip eden ve birbirini etkileyen devrimlerdir. Temele Fransız Devrimini koyuyoruz. Bu devrimle; "Descardes sayesinde aklın ve özgür düşüncenin önemini, J.J. Rosseau sayesinde eşitlik fikri ve halkın yönetime katılma gereğini, Montesquieu sayesinde halkın milletvekilleri aracılığıyla yönetime katılmasının ve güçler ayrılığı fikirlerinin hayata geçirilebilmesi mümkün olmuştur. Bütün dünyayı etkileyen bu devrim aydınlanmanın da temeli sayılmıştır. Fikir kökleri sadece Avrupa ile sınırlı değildir. Doğu'dan ve Kuzey'den de beslenmiştir. Ancak Avrupa merkezli sayılan çok önemli bir devrimdir. 

İkinci devrim Ekim Devrimidir. Bu devrim sayesindedir ki amele işçi olmuş ve emekçi olarak sınıf bilinci geliştirmiş, yönetimde ağırlıklı olarak yer alabilmiştir. Feodal düzenlerin sonunu getirebilmiştir.

Marks'ın, Friedrich Engels'in Lenin'in sayesinde ferdin özgürlüğü yerine toplumun özgürlüğünün konulması fikri hayata geçirilebilmiştir. Artı sosyal demokrasiye beşiklik etmiştir. Sendikal hareketler ve işçi örgütleri de yönetimlere bu devrim sayesinde katılabilmiştir.

Yaşam hakkının önemini, insanların ırk, inanç ve kökenlerinin insanlığın önüne geçmemesi gerektiği, üretim araçlarının önemi, sömürü düzenlerinin sonlandırılması gerektiği fikirleri tüm dünyaya yazılmıştır.

Üçüncü devrim, Anadolu (Türk) Aydınlanma Devrimi'dir. Bu devrimle insanlık, emperyalizme karşı mücadele ederek tutsaklıktan kurtulabileceğini, tam bağımsızlığın önemini, ulus devletlerin birinci görevinin emperyalizme karşı durmak olduğunu, her ulusun kendi özgün koşullarına uyumlu sistem geliştirebileceğini kavrayabilmiştir. Feodal din-tarım toplumundan özgür bir toplum ve Cumhuriyet yaratmanın mümkün olabileceği fikri tüm uluslara somut olarak gösterilebilmiştir.

Her üç devrimin dünyadaki yansımaları farklı olmasına rağmen, tarih içindeki yerleri çok büyük önem arz eder. Dünyada hiç bir tarihçi ve bilim adamı, bu üç devrimin insanlığa büyük katkılarda bulunduğunu inkâr edemez.

Sadece bizim ülkemizde Anadolu (Türk) Aydınlanma Devrimi görülmezlikten gelinmeye çalışılıyor. Yeni ve uyduruk tarih yaratılarak devrimin inkârı yoluna girişiliyor. Devrimin önderlerine hakaretler yapılıyor. Hem de önderin kurduğu kurumların en tepesindekiler tarafından. Bir karşı devrim süreci yaşıyoruz. Bu sürecin sonu karanlıktır.

Afganistan, Pakistan, İran'ın düştüğü durumlara düşebiliriz. İnsan haklarında zorlukla edindiklerimizi kaybedebiliriz.

Özgür bireyler yerine; kullar, mensuplar durumuna düşebiliriz. Bu nedenle siyasi bilinç içinde doğru ve sağlıklı örgütler içinde sesimizi daha çok yükseltmeli ve mücadele etmeliyiz. Dünyayı etkileyen üç büyük devrimden birinin kaynağı olmakla gururlanmamız gerekirken, devrimimizi ve onun önderlerini yok saymak hatta aşağılamak, onlara hakaret etmek bize bir şey kazandırmaz ama çok şey kaybettirir. Kaybedince, yitirdiklerimizin değerini anlarız belki ama onları geri almak hiç kolay olmaz. Bunun için Orta Doğu'daki gelişmelere, Uzak Doğu'da yaşananlara, Kuzey Afrika'daki oluşumlara, Latin Amerika'ya şöyle bir göz atmak yeterlidir.

Avrupa'nın göbeğinde, 21. yüzyılda Yugoslavya'da yaşananları hatırlayalım. "Sahi şu anda Yugoslavya var mı? Elli yedi İslâm ülkesinin hal-i pür melali nedir?" Bu ve benzeri soruları her aşamada sorabilmeliyiz.