2020 yılı genelde dünyamıza, özelde ülkemize pekte hayırlı gelmedi. Şu altı aylık sürece bakıldığında doğal afetler, Savaş tehlikeleri ve Covit-19 ile uğraşmak zorunda kaldık. Kim bilir! Belki de yakın bir gelecekte çekirge istilalarıyla uğraşmak durumunda olacağız. Yakın çevremizdeki ülkeler çekirge istilalarıyla uğraşıyorlar. Süreç Ocak ayında Elazığ depremi ile başladı. Uğranılan maddi kayıplar bir yana canlarımız bir hiç uğruna gittiler. Genel olarak depremler sonrasında iki kesimden açıklamalar gelir. Bizlerde gazete sayfalarında, Televizyon ekranlarında bu iki kesimden gelen açıklamaları halkımıza yansıtırız.
Ülkeyi yönetenler: Depremler sonrası aldıkları önlemleri ballandıra-ballandıra anlatırlar. Yer bilimciler ise deprem öncesi alınması gereken önlemlerin altını ısrarla çizerler. Depremleri bir risk olarak tanımlar! Bu risklerin yaratacağı tehlikelere dikkat çekerler. Elazığ depreminden sonra, bilim insanları Bingöl Karlıova, Malatya ve Hatay yörelerine dikkat çektiler. Geçtiğimiz Günlerde Bingöl’ün Karlıova ilçesinde 5.8 ve 5.7 olmak üzere 24 saat içinde iki ayrı deprem meydana geldi. Bu uyarılarında ne denli haklı olduklarını kanıtlamaz mı? Bizler bu filmi her deprem sonrasında izlemeye alıştık. Nerede ise satır-satır ülkeyi yönetenlerin neler söyleyeceklerini daha onlar söylemeden biliyoruz ve haberleştire biliriz. Bilim insanları uyarmaktan, biz gazeteciler yazmaktan ve konuşmaktan dillerimizde tüy bitti. Ama kime söylüyorsun, Kimi uyarıyorsun: sanki karşınızda bol çelikten ve bol betondan yapılmış bir duvar var. Onların dertleri doğal afetler sonrası durumu halkımızın yoksulluğunu ve yoksunluğunu kullanarak kendi lehlerine çevirmektir. Kalıcı önlemler almak şöyle dursun semtine bile uğramazlar. Aynı şeyi Covit-19’la yapılan mücadelede görmedik mi? Sağlık bakanlığının açıkladığı verilere göre Covit-19’a yakalananların sayısı 7 yüzlü rakamlardan 1500’lü rakamlara çıktı birkaç gün içinde Bu durum nasıl açıklana bilir? Hiç kuşkusuz konunun ne elle tutulur, ne gözle görülür, ne de bilimsel bir açıklaması olamaz. Ancak sözcük oyunları ile açıklanabilir. Oysa alınan önlemler gevşetilirken Toplumun sosyolojik, sosyoekonomik, kültürel durumları göz önünde tutulmalıydı. Bilim kuruluna benzer içinde halk sağlığı uzmanlarının, sosyologların, sosyal antropologların, psikologlar ve sosyal psikologların, psikiyatristlerin ve iletişim uzmanlarından oluşan ikinci bir bilim kurulunun oluşturulması gerekirdi. Yer bilimciler dinlenebilirdi, dinlenmedi. Alanlarında her biri otorite sayılan enfeksiyon ve göğüs hastalıkları uzmanları dinlenebilirdi, dinlenmedi. Bir sosyal bilim kurulu oluşturulabilirdi, oluşturulmadı. Bütün bunlar yapılabilirdi, ama yapılmadı. Alandaki bilim insanlarının yanı sıra meslek birliklerinden de normalleşmenin erken olduğu yönünde açıklamalar yapıldı hiç mi hiç dikkate alınmadılar. Dikkate alınmak şöyle dursun, susturmaya çalıştılar. Oysa yöneteniyle ve yönetileniyle kamu yararı ilkesi etrafında birleşmek gerekirken durumdan pay çıkartmak istercesine kamu yararı yok sayılmaya çalışıldı. Eğer değim yerinde ise siyasi erk yerel yönetimlerle bir sidik yarışına girmeye kalkıştı. Yerel yönetimlerin çalışmalarına Çin Seddi gibi setler çekildi. Halkımız sizleri iktidarıyla yerel yönetimiyle bir birinize köstek olasınız diye seçmedi. Ortak çalışma ilkesinden uzaklaştılar. Bütün bu egosantrik politikaların temelinde yatan bir gerçek vardır. Oda siyasal erkin politikalarının merkezinde insan yerine paranın oluşudur. Dünyanın en ileri kapitalist ülkeleri bile yoksul vatandaşları için yardım kampanyaları başlatmadılar. Dünyanın hiçbir kapitalist ülkesi bizler gibi kara gün akçesi olarak nitelendiren merkez bankasının kasasındaki paraları har vurup harman savurmadılar. Dünyanın hiçbir ülkesinde deprem vergileri betona yatırılmadı. Dünyanın hiçbir ülkesinde gaziler için toplanan paraların akıbeti belirsiz olmadı. Dünyanın hiçbir uygar ülkesinde çalışanın kıdem tazminatına göz dikilmedi. Dünyanın hiçbir ülkesinde yoksulun gelirlerinden alınan vergilerle şatafatlı bir yaşam sürdürülmedi. Ve dünyanın hiçbir demokrasi ile yönetilen ülkesinde liyakat yerine sadakatin egemen olduğu görülmedi. Hal böyle olunca önlem almakta kolay iş değil hani. Para vardı da aziz milletleri için harcamadılar mı? Benimkide laf ola beri gele.
Bir de kalkmış hiç sıkılmadan dilimizde tüy bitti diye başlık atıyoruz.