Anasayfa
Yetkili Yetersizler
Mehmet Ataman
31 Mart 2020

Patatesin yapraklarını tanıyanlar bilir, domatesin yaprağına benzer yaprakları vardır.

Ancak patates ektiğinizde, domates hasadı yapamazsınız. İğde ile zeytin ağaçları da benzerdir. Dalında, yeni yeni renk almaya duran o güzelim zeytini, iğde zannıyla yemeğe kalkarsanız, ağzınızın payını alırsınız. Düşünsenize, birbirine çok benzeyen geniş yapraklı fesleğen yerine, ısırgan otunu salatanıza doğradılar.

Yediğinizde sonuç ne olur?

Mantarı manavdan başka yerde görmeyen birinin, kırdan topladığı mantarları yer misiniz?

Kasap da et doğruyor, gövdeyi tanıyor diye, cerrahın görevini kasaba verir misiniz?

Ülkemizde son yıllarda yeterli donanıma sahip olanlar (liyakatliler) ötelenip, yetersizler (liyakatsizler) öne çıkarılıyor. Onlar da cacığımıza dere otu yerine, anason doğruyor ve hepimizi sarhoş ediyor. Acemi kaptanların elinde, okyanusta turlamayı beklerken, bodoslama kayalara bindiriyoruz.

Sümbülü ve fulyayı sadece güzel görüntülerinden dolayı her yana ekiyorlar. Ardından, biz de; "Ne de güzel görünüyorlar!" diye sevip, evimizin odalarına kadar yerleştiriyor, okşuyoruz. Ardından da hep beraber; "Yandım anam! Galiba zehirlendik!"diye bağırıp, çağırıyoruz. Sonra da yana yakıla doktor arıyoruz.

İyi yemek, iyi ustanın elinde pişer. Kötü yontucunun spatulasının ucunda ortaya çıkan şeye; heykel veya sanat eseri denemez, ucube denir. Gerçek sanatçı, adını, sanatıyla özdeş kılan kişidir. Barselona'da mimariden söz ettiğinizde, Barselonalı olsun, olmasın, herkesin aklına A. Gaudi gelir.

Resim ya da ressam sözcüklerini telâffuz ettiğinizde, aklımıza ilk anda; Picasso, Da Vıncı, Van Gogh, Poul Gauguin, İbrahim Çallı gelir. Yaptığı spor dalında başarılı olmuş nice sporcunun adı,

o sporun adıyla özdeşleşmiştir. Boks deyince, M. Ali'nin, halter deyince, Naim'in adı, formula deyince, Schumacher, tenis deyince; Nadal, Federer veya Navratilova'yı anımsarız.

Müzik dediğinizde; Mozart, Beethoven, Fazıl, şiir dediğinizde; Nazım, Shakespire, Rilke, Baudelaire, Neruda, roman dediğinizde; Dostoyevski, Gorki, Kafka, Tolstoy, Hugo, Y. Kemal, heykel dediğimizde; Rodin, Michelangelo, İlhan Koman, devlet adamı dediğinizde; Büyük İskender, Timur, Cengiz Han,

Fatih, George Washington,  Atatürk ilk anda aklımıza gelenlerdir. Ayrıca, bakış açınıza göre farklı alanlarda, farklı isimlerle daha pek çok örneklemeler yapabilirsiniz.

Yetkilendirilmiş liyakat sahibi kişiler, uğraştıkları alanı, bağlı oldukları kurum, kuruluşları, ülkesinin kültür-sanat ve edebiyat değerlerini, kendileri ile birlikte yüceltirler, evrensel kılarlar.  

Tek yetkili olan birisinin işaretiyle seçilmiş yetersizler ise, karşımıza; büyükelçi, müdür, daire başkanı, genel müdür, müşavir, hakim, savcı veya milletvekili, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı olarak çıksalar bile, zamanla adları silinir gider. Bu kişiler, kendileriyle birlikte bağlı oldukları; kurum,

kuruluş, makam ve mevkileri yüceltmek bir tarafa, bütün bir toplumu ve o toplumun bağlı olduğu değerleri, kendileri ile birlikte daha alt seviyelere doğru çekerek yok ederler.

Son zamanlarda, bu liyakatsizlere bir de toplum mühendisliği görevi verilmiş durumdadır. Bu kişilerin yaptıkları, değil mühendislik, kalfalık bile olamıyor. İşte bu kötü çırakların, hatalarının bedellerini, sadece kendileri değil, koca bir toplum olarak biz ödüyoruz. Hepimizin ağzı yanıyor. 

Cahil cesaretleriyle, eprimiş kumaştan modası geçmiş gömlek biçmeye ve zorla giydirmeye çalışıyorlar.

Giymeyeceğim diyerek direnen bizlere de en ağır bedelleri ödetiyorlar. Bu bedelleri öderken özgürlüklerinden olanımız da oluyor, yaşamından olanlarımız da. 

Bütün bu karamsar tabloya rağmen, yine de yılgın olmamalı, umutsuz olmamalı, bitik olmamalıyız.

Ne kadar ilgisiz, bilgisiz, yeteneksiz, "yetkili-yetersiz" kişiler görevde olursa olsun, şeflerinin

hedeflediği durağa varmaları o kadar kolay olmayacaktır.

Bu toprakların son endemik çiçeği olan Cumhuriyetimizin kuruluş mayasında; akıl, bilim, inanç, güven, fen ve felsefe vardı. Köklerinde; Büyük Meclis, Milli Mücadele azim ve kararı vardı. Bilgili yeterli, liyakatli insanlar vardı. Bu ülkenin kuruluş temellerinde, çağdaş uygarlık hamuru vardı.

Yeni anlayışlara ve yeni buluşlara açık kapılar vardı. Halkını layık olduğu seviyeye çıkarma azminde olan hümanistler vardı. Ulusal değerlerine sonuna kadar bağlı, yetkin ve yetişkinler vardı. Yurttaşını etnik, din, köken, cinsiyet ayrımına tabi tutmayan aydınlar vardı. Onlar, çağdaş uygarlık tohumlarını toprağa ektiler.

Ekilen bu tohumlar, gerektiği yerde, gerektiği zaman yeşerememişse de çürüdükleri sanılmamalı.

Uykuda olabilirler ancak uyanacakları muhakkaktır. Uyandıklarında yeniden yeşereceklerinden eminim.

Bu konuda zerre kadar endişem yok. Yaklaşık yüz yıl önce Aydınlanma Devrimi yapabilmiş bir ulusun bireyleriyiz. Köklerimiz İstiklâl Mücadelesi'ne (Bağımsızlık savaşı) dayanmaktadır. Kurucumuz

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüz, aşağıdaki özdeyişini bize iletebilmişse, en zor şartlarda bir Cumhuriyet kurup emanet edebilmişse, şartlar ne olursa olsun, bize düşen, bu Cumhuriyet'i yaşatmak ve hak ettiği düzeye çıkarmak adına; umutlu olmak ve gereğini yapmaktır.

"Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti; şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz."  Gazi Mustafa Kemal Atatürk