Anasayfa
ÇOCUKLAR ÖLDÜRÜLMESİN ŞEKERDE YİYE BİLSİNLER
Fatih Mehmet Moray
16 Eylül 2024

Demokrasi, İnsan Hakları, Çocuk hakları, Hayvan hakları, Çevre hakları, engelli hakları, Haklar! Haklar, haklar… Bunlar sizler için ne anlam ifade ediyor? Benim için koskoca bir hiç… Evet koskoca bir hiç. Gerek batının gerekse ülkemizdekilerin yönetim anlayışları ne kadar da hiç, ne kadarda iki yüzlü. Adına şiirler yazılan Basralı Ömeri, hani şu körfez savaşı sırasında göklerden yağdırılan (demokrasiler) sonucu ayaklarını yitiren Basralı Ömer’i anımsıyor musunuz? Oysa ben hiç unutmadım ki! Unutmak mümkün mü? Ya Aylan Bebeği! Hani şu denizde boğularak öldürülen aylan Bebeği… Öldürülen diyorum, çünkü gerçekten batılı emperyalistler ve ülkemizin izlediği Suriye politikası sonucunda yerinden yurdundan edilen bir Suriyeli ailenin bebeği “Aylan” bebekten söz ediyorum.  Çocukların hür dünya da yaşama hakkı para söz konusu olduğunda canice yok edilebiliniyormuş. Ya İsrail Filistin savaşlarında daha ana rahminde iken yok edilen bebeklere ne demeli? Yeri geldiğinde insan hakları nutukları atan, sahte gözyaşları döken ikiyüzlü dünya liderlerine ne demeli? Ülkeler böylesine kendi savundukları ve köklerini antik Yunandan alan evrensel değerleri aç kurtlar gibi yemelerine ne demeli? Rusya Ukrayna savaşında öldürülen kadınlar ve çocukları nereye koymalı? Bu günahsız masum çocukları hangi toprakla gizlemeli?   Ya aynada saçlarını taramadan, o güzelim bembeyaz gelinlikleri giymeden gök yüzünden yağdırılan demokrasiler sonucu gelinliklerini ve güzelliklerini ayna da unutan o güzelim kadınları hangi toprağa vermeli?

Ülkemize gelince: sokakta ip atlamadan, eline defteri kalemi almadan umutları ve hayalleri çalınan o güzel, adı gibi Narin yavrucağın hesabını kim ya da kimler verecek? Ülkemizde sokak ortasında en azından günde bir kadının hunharca öldürülmesinin hesabını kim ya da kimler verecek? Para uğruna katledilen akarsularımızın, kirletilen topraklarımızın, şu yada bu şekilde yok edilen ormanlarımızın doğanın, kısacası hesabı kim yada  kimlerden sorulacak? Bütün bu soruların yanıtını hayvan haklarını hiçe sayarak sokak hayvanlarının öldürülmesi için TBBM’deki sayısal üstünlüğünü kullanarak yasa çıkartanlar, Narin için AKP Diyarbakır milletvekili sayın Galip Ensarioğlu’nun söylediği sözler için sessiz kalan iktidar mensupları değil elbette… Çünkü onlar bu politikaların uygulayıcısıdırlar. Ve bütün bu soruların yanıtlarını sandıktan çıkacak sonuçlar verecektir.

Uluslararası emperyal güçler bu soruların yanıtlarını elbette veremezler. Çünki, onların anladığı, onların taptığı bir şey vardır! Oda para… Onlar için para, bir Zeus, bir Heradır… Tanrı ve tanrıçaların ise duyguları yoktur, tıpkı emperyalist güçler gibi, tıpkı Kapitalist güçler gibi. İğneyi yeterince çevremize batırdık, şimdi de çuvaldızı kendimize batırmanın zamanı geldi. Güzeller güzeli Narin ne ilk oldu ne de son olacak. Kim bilir, kamuoyuna yansımayan nice narinler, nice Leyla bebekler, nice iki yaşında cinsel tecavüze uğrayan bebekler ve altı yaşında nikâh kıyılan çocuk gelinler var. Sonuç üzerinden gidildiğinde öyle ya da böyle, şu ya da bu şekilde suçlular bulunur hak ettikleri cezaya çarptırılırlar, ya da haklarında önce kırk yıl isteyip de, sonra salıverilen başlarına paradan bigudiler takanlar gibi ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşırlar… Her ne olursa olsun hukuk gerekeni yapacaktır. Burada önemli olan neden sonuç ilişkisidir. Bu noktada yönetenler başta olmak üzere konuyla uzaktan yakından ilgisi olan tüm kişi, kurum ve kuruluşların ellerini taşın altına koymaları kaçınılmaz bir zorunluluk olarak orta yerde durmaktadır. Burada Türkiye’nin bir dönüm noktasında olduğunu bütün çelişkileriyle ortaya koymak gerekir. Her şeyden önce savaşılması gereken, karşımızda  dimdik duran bir cehalet sorunu vardır. Ancak bu sorunun ortaçağ kafasıyla çözülmesi olanaklı değildir. Sorun ancak ve ancak çağdaş eğitim anlayışıyla çözümlenebilir. Çocuklarımızın Kafalarını bir takım dogmalarla doldurarak çözüm üretilemez. 18. Yüzyılda Fransa’da Hıristiyan Katoliklerin eğitim anlayışlarının sonuçları dikkatle irdelenmesi gerekir.  Öte yandan ülkemizin içinde bulunduğu siyasal yapıya bakıldığında ülkemiz ne tarım ülkesi, ne de sanayileşebilmiş bir ülkedir. Ülkenin  belirli bölgelerinde hala feodal kalıntıların hüküm sürdüğü yadsınamaz bir gerçektir. Siyasi iktidarın İzlediği tarımsal politikaların ciddi anlamda ıslaha muhtaç bulunduğunu hiç kimse inkâr etmeye kalkışmasın, güneş balçıkla sıvanmaz. Dün kırsaldan kente göç edenlerin yarattığı sorunlar halen ortada bu sorunlara yenilerinin eklemlenmesi hiç kimseye yarar sağlamayacaktır. Öte yandan, Cumhuriyet’in 100. Yüzüncü yılında Hala kendi burjuvazisini oluşturamamış bir ülkede ahlaki çöküşün önlenmesi ortaçağ aklıyla değil, bilimle olur. Günümüzü yönetenleri ne eğitimden sağlığa, ne de tarımdan sanayiye çözüm üretmekten oldukça uzak olduğu gerçeği ile ne zaman yüzleşecekler? 19. Yüzyıl kafasıyla ekonomik sorunların çözümlenemeyeceğini, halkın her geçen gün yoksullaştığı gerçeğini ne zaman görecekler? Açıkça ifade etmek isterim ki! Gerçekçi politikalar üretilmez, sosyal kargaşanın önüne geçilmez ise daha çok Narin’ler, daha çok leyla’lar, daha çok 6 yaşında çocuklara nikah kıyılmasını, daha çok tecavüzler ve daha çok öldürülen kadınların haberlerini yaparız.

Artık yeter! Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler.