Normalleşme kelimesini Covid-19 sırasında çok duyar olmuştuk. Sosyal yaşamdan uzak bir halde evlerimizde günlerimizi geçirirken “Ne zaman normal yaşama döneceğiz” sorunun cevabını bulmak için basın yayın organlarında konunun uzmanı doktorları dinleyerek uzun zaman geçirdik.
31 Mart 2024 Yerel Seçimler sonrası AkParti’nin 2. Parti durumuna düşmesi ve Meclisteki Ana Muhalefet Partisinin 1. Parti olması sonrası CHP Genel Başkanı Sayın Özel’in “Normalleşme” talebinde bulunması, Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın da bu konuya olumlu yaklaşarak konuya “Yumuşama” diye ortaya koyduğu durumu; değerlendirecek olursak…
Siyasette normalleşme isteğinin oluşması için anormal yani, sıra dışı bir durumun veya durumların olması gerekir. Ülkemizde siyasetin konu başlıklarına bakıldığında olağan dışı olan (Anormal giden) konulara bakacak olursak…
- Yasama, yargı ve yürütme erkleri arasında eşgüdümün olmaması,
- Siyasi Partiler arasındaki kavgaların TBMM çatısı altında sürmesi, Yasama Erkinin sağlıklı çalışmaması,
- Yapılan Yargı reformlarına karşın; hala Hukuk Sistemimizi kuramamış olmamız. Bundan dolayı Yargısal Kurumlar arasında Adaletin sağlanmasına yönelik eşgüdümün kurulmaması (Anayasa Mahkemesi-Yargıtay arasındaki hukuksal görüş farklılıkları),
- Dava ve İcra Dosya sayılarının her geçen gün artması,
- Yargılamaların çok uzun sürmesi, Toplumda adalete olan inancın sarsılması,
- İnsan Hak ve Özgürlüklerinin kullananlara yönelik (Gezi Davasında gibi) AİHM’nin kararlarına rağmen hukuk dışı uygulamaların olması,
- Seçilmiş Belediye başkanlarını mahkeme kararı olmadan İçişleri Bakanı tarafından görevden alınması ve Kayyım atanması,
- Birçok yasa dışı faaliyet gösteren yapılara yönelik sık sık operasyonlar yapılması, önünün hala alınılamamış olması
- Ülke içinde huzurun sağlanması için asayiş düzeninin kurulamamış olması,
- Fetö’nün; Başta hukuk, asayiş, eğitim, Peygamber ocağı Ordumuz olmak üzere devlet işleyişine vermiş olduğu zararlar, onarılamamış olması,
- ABD, AB, Yunanistan, Suriye, İsrail gibi birçok ülkeler ile BM, NATO, AİHM gibi kuruluşlarla ilişkilerimizi uluslararası hukuk ve diplomasi içinde çözümleyemediğimiz birçok sorunlarımızın olması,
- Sağlık hizmetlerinin her geçen gün daha da sıkıntılı hale gelmesi, Pahalı olması,
- Teknolojinin bu kadar geliştiği dünyamızda kamu hizmetinde çalışanların sayılarının nüfusa göre düşmesi gerekirken; her geçen yıl anormal şekilde artması,
- Yetişmiş insan gücünün düzeni beğenmeyip ülkeyi terk etmesi,
- Yabancı sığınmacıların sayılarının her geçen gün artması ile ülke kaynaklarının yetersiz kalması, Pahalılığın artması,
- Tarım ve hayvancılıktaki üretimin her geçen gün azalması ile ürünlerin pahalılaşması,
- Ekonomimizde Para ve Maliye Politikaların Uygulanmasından Rasyonellikten uzak olması,
- Kapitülasyon Anlaşması gibi; Kamu Özel Sektör İşbirliği ile yapılan yap-işlet-devret Projeleri kapsamında yapılan köprüler, otoyollar, Havalimanları, Şehir Hastaneleri gibi projelere devlet garantili döviz bazında ödeme yapılmasının bütçeye getirdiği yük,
- İç ve Dış borçların her geçen gün artması,
- Yanlış enerji politikaları sonucu yüksek enerji maliyetleri,
- Yanlış özelleştirmelerle kamu kuruluşlarının satılarak gelen paraların çarçur edilmesi, (Çok ilginç bir örnek söylenir işletmeleri kurmak için tarım ürünleri satarken; şimdi tarım ürünleri almak için bu işletmeleri satılması,)
- Küllüye’ye yakın iş insanlarına özel; vergi ve alacaklardan vaz geçmek veya özel indirimler sağlanmasının bütçeye getirdiği yükler,
- Ülke doğal kaynaklarının madenlerinin ve ormanlarının toplumsal yarar açısından kullanılmaması,
- Ülke ekonomimizin büyümesinin toplumun geniş kesimlerine yansımaması, Yoksullaşma her geçen yıl hızla artması,
- Orta gelir tuzağından çıkmak için gelişmiş ülkelerle rekabet edecek teknoloji ve sanayi üretimine yönelememe,
- Vergiler her yıl enflasyondan daha hızlı artarak vatandaşların taşıyamayacağı hal alması,
- Eğitiminin planlanmaması sektörlerin ihtiyaçları doğrultusunda eğitimlerin verilmemesi sonucu ve eğitimli iş gücü yetiştirilmesinde yetersiz kalınması,
- Ülke sanayi ve tarımın gelişmesi için meslek eğitiminin geliştirilememesi,
- Üniversitelere her yıl milyonlarca öğrencinin kaydının yapılarak ülke ihtiyacından fazla beyaz yakalının iş hayatına atılmaması, iş bulamamaları,
- Siyasi Etik yasasını çıkarılmamış olması
- İmar rantları ile belli kesimlere kentin rantının aktarılması,
- Basının iktidara yakın ve uzak olmak üzere ikiye bölünmesi, basın özgürlüğünün ortadan kalkması,
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidar ortağı MHP ile birlikte; Muhalefet Partileri ile iş birliği yapıp ülkemizde “Siyasette Normalleşme-Yumuşama” sürecini başlatmaları pek mümkün görülmemektedir. Bu normalleşme işine en başta MHP lideri Devlet Bahçeli karşı durmaktadır.
Diğer taraftan; Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile CHP lideri Sayın Özel’in bu yönde konunun uzmanlarının heyetler halinde bir araya gelip çalışma başlatıp yol yürümeye kalkmaları; en başta Sayın Cumhurbaşkanlığı liderliğindeki AkParti’nin yukarıda sıralamaya çalıştığım sorunların baş sorumlusu olduklarının da kabulü anlamına gelir ki; bu görüşmelerden de sonuç çıkmaz.
Birbirinin alternatifi olan yapılar “sorunların çözümü için” bir araya gelmeleri ancak bir kaalisyon kurma görüşmelerinde veya ulusal güvenliğimizi ilgilendiren bir konu başlığında olabilir.
Bugün AkParti ile CHP arasında yapılmakta olan görüşmeler; 2015 yılında Sayın Ahmet Davutoğlu ile Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun yapmış olduğu istikşafi görüşmelere benzeyecektir.
Türkiye’nin bugün ihtiyaç duyduğumuz en büyük eksiklik; yukarıda sıralama çalıştığım sorunlarımızın çözümüne yönelik politikaları ortaya koyacak “DEĞİŞİM / DÖNÜŞÜMÜ” yapabilecek kadro hareketinin henüz ortaya çıkmamış olmasıdır. Yaşamakta olduğumuz ve her geçen gün daha da ağırlaşan Sorunlarımıza çözüm ortaya koyacak DEĞİŞİM / DÖNÜŞÜMÜN rüzgarını estirecek siyasetin mümkün olup – olmadığını da önümüzdeki günlerde yaşayarak göreceğiz.