Siyaset; İnsanların siyasal olarak, hem dost, hem de düşman olabileceğini önceden varsayar. Ancak; Siyaset; Dinsel, ahlaki, ekonomik, etnik veya başka bir karşıtlık ile insanları dost ve düşman olmak üzere etkili biçimde ayırabilecek derecede güçlü ise, bunun bir karşıtlığa ve politik savaşa dönüşmesi kaçınılmazdır.
Sosyal bakışa göre *yanlış ve olmaması* gerekirken; İnsanlar arasında siyasal alanda, dost-düşman ayrımı güdülmektedir ve bunu özellikle de yönetenler yapmaktadır..
Ancak, Ahlaki açıdan kötü, estetik açıdan çirkin ve ekonomik anlamda zararlı olanın *düşman* olması gerekmediği gibi *dost* olması da gerekmez.
Bir ülkede siyasal alanda kullanılan dil; üslup ve söylem bağlamında nezaketi göz ardı etmeden yapılan siyaset insanlarının ortaya koydukları düşünceleri, eleştirileri, eleştirilere verdikleri yanıtları o ülkenin somut problemlerine ilişkin olan süreçleri toplumun tüm kesimlerinin beslendiği bir siyasal kültürün varlığını gösterir.
*Siyasal Kültür*ün oluşmadığı ülkelerde siyasetin dili bozuk olur. Bizdeki gibi.!
Peki, bu nasıl oluyor, olabiliyor.? *Dil* ile oluyor. Devlete, kurumlarına, Hükümete ve Bakanlıklarına hâkim olan ve yöneten bütün yöneticiler yıllardır yukarıda belirtilen ayrıştırıcı dil davranışlarını bilinçli politik bir tercih olarak gerçekleştiriyorlar.
Bu siyasal dost-düşman ayrımı ve karşıtlığının siyasetin diline ve üslubuna doğrudan yansıtılması durumu, sağlık kavramıyla söylersek topluma zehir enjekte edilmektedir.
Gelişmiş ülkelerde siyasetin dilinde nezaket ve saygınlık tercih edilirken, az gelişmiş ülkelerde ise maalesef nezaketten uzak, saygısızca, hakarete varan bir dil ve üslup tercih edilmektedir.
ÜLKEMİZDE SİYASETİN DİLİ ve SEVİYESİ
Ülkemizde de siyasetin dili ve kullanım biçiminin aynı azgelişmiş ülkelerdeki gibi kaba, saygısız, bölücü, ayrıştırıcı ve oldukça zararlı olduğu görülmektedir.
Siyasal kültürlerde farklı düşüncelerin kamusal alanlarda tartışılması toplumun yararınadır. Ancak ülkemizdeki bu durum siyasal düşüncelerdeki farklılıklarla açıklanamıyor.
Bu anlamda Ülkemizin pek çok alanda çözüm bekleyen somut problemlerinin dil ve mantık oyunlarıyla çözülmesi olanaklı değildir. Kişileri şüpheye düşürerek yanıltmaya, şaşırtmaya ve aldatmaya yönelik dil ve mantık cambazlıklarıyla yapılan safsatanın siyasal kültürümüzde kendisine sınırlı bir yer bulması siyasetimizin geldiği seviyenin göstergesidir.
Tam da bu noktada siyaset insanlarına düşen somut problemlere ilişkin nezaket sınırları içinde tartışarak çözüm önerilerini ortaya koymalarıdır.
*SİYASETTE KULLANILAN SÖZCÜKLERİN ÖNEMİ BÜYÜKTÜR*
Toplumsal kutuplaşma hayatın her alanında etkisini artırmaktadır. Parmak sallayan, çemkiren, paçadan çeken, hakaret eden, tepeden bakan, üsten konuşan, hakarete varan bir kirli dille karşı karşıyayız, Halk bundan çok sıkıldı.
Bu seçim; yerel seçim değil genel seçimdir. *Eline, Beline, Diline sahip olanlarla olmayanların seçimi olacaktır. Bu bozuk üslup genelde liderlerin ve liderden daha çok lidercilerin ağzından çıkıyor.
Son 25 yılın siyaset dilinde: “Lan” “Terbiyesiz” “Cibilliyetsiz” "İsrail dölü", "Şerefsiz" "Zürriyetsiz", "Tezek", "Mankafa", "Geri Zekâlı", "Soysuz" "Ölü Sevici", "Çakal", "Çürük", "Sürtük" . "Onursuz", "Tecavüzcü", "Namussuz", "Alçak", "Terörist", "Haysiyetsiz" *İllet*, *Zillet*, *Ahlaksız*, *Fetöcü*, “Kudurmuşlar” *Kandil işbirlikçileri* "Adiler" gibi söylemleri kimler söylemiş.? Saraydan, saray soytarılarına kadar herkes.! Bu ülkede, plan Bütçe Komisyonunda bir üyenin ölmüş annesine bile küfredildi.!
*SEN KİMSİN, SEN KİM OLUYORSUN*.?
Liderler düzeyinde kullanılan siyasetin dilinin hoşgörülü ve herkesi kucaklayan bir dil olması gerekirken maalesef; varsa yoksa sert bakış, hakaret, şiddet, masaya yumruk. Siyasi liderler ötekileştirmeyen, ayrıştırmayan, kışkırtmayan olursa, toplumda gerilim olmaz.
Siyaset önderleri söylemleri birleştirici, bütünleştirici, bir dil kullanırlarsa toplumu kucaklayan, hoşgörü sevgi ve saygı çerçevesinde konuşurlarsa, toplumsal birlik ve beraberlik sağlanır.
Sövmek, saydırmak, bağırmak, çağırmak, siyaset dili değildir, siyasette böyle bir dil olamaz, olmamalıdır. Bu nefret dili seçmeni, siyasetçiden nefret etme durumuna getiriyor. Siyaset bu kadar kirli, siyasetçi de bu kadar ucuz olmamalıdır. Oy, makam uğruna insanları germenin toplumu huzursuzluk ortamına çekmek beldeye, ilçeye, aile ve ülkeye bir şey kazandırmaz.
*KİN VE KİBİR İÇEREN NEFRET DİLİ*
Siyaset toplumu hakkaniyetle idare etme, toplumda oluşan çatışmaları uzlaştırabilme sanatıdır. Bugünün liderleri birbirlerini sürekli itham etmekte, aşağılayarak iyi siyaset yaptıklarını sanıyorlar.
Siyasilerin dışında kalanlara düşen görev ise; Bu kokuşmuşluğa, çürümüşlüğe karşı gereken toplumsal muhalefeti aşırıya kaçmadan yasal çerçeve içinde kalacak şekilde gösterebilmektir.
Siyasetçiler ortak akla inanarak demokrasinin gereklerini yerine getirmelidir. Ülke insanı oy kullandığı partiye göre vatansever ve vatan haini ilan edilmemelidir.
Modern ve medeni toplumlarda Liderler Halkına ve halkın temsilcileri olan rakiplerine; *İspatlamayan namussuzdur*, *şerefsizdir* *Ananı da al git buradan* *Hepiniz buradaydınız ulan* gibi söylemlerle konuşmazlar, terbiyeleri buna uygun değildir.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde kazanmak için her yolu mubah görenler, kızgınlıklarını öfke ve kinlerini devam ettirerek toplumda gerginlik yaratanlar, Sevgisiz, hoşgörüsüz, tahammülsüz bir şekilde, korku yaratarak oy devşirme yolunu seçerler ve “Ezan, Vatan, Bayrak” gibi ortak kutsalları sadece kendi tekellerindeymiş gibi kullanarak sömürüye hız kesmeden devam ederler.
Sevgi, saygı, barış sözcüklerini kullanmayarak siyasetlerini kimlik, inanç, ideoloji, etnik ve dinsel farklılıkları olanların mücadelesine dönüştürürler. Bu algı yaratmaya dayandırılan siyaset anlayışı ve algı yönetimiyle, ne kadar ileri gidilebilir ve ne gibi sonuç alınır görülecektir.
NEDEN, NEDEN, NEDEN.?.!
Dünya nelerin peşinde, dünyada neler konuşuluyor.? Biz nelerin peşindeyiz ve bizde neler konuşuluyor.? Bizim dünyada olan bitenlerden haberimiz var mı,? Neden hala *Zat-Kişi-Şahıs* düşünülüyor, konuşuluyor.? Neden Zat-Kişi-Şahıs’ların peşinden gidiliyor, koşuluyor.? Önemli olan kişi değil de yaptıkları, yapmadıkları veya ne yapacakları değil midir.?
Neden; Sistem, Rejim, Ekonomi, Demokrasi, İnsan haklarımız, Anayasa, iç-dış sınır güvenliğimiz, toplumsal dayanışma, tarım, sanayi, teknoloji, üretim, büyüme, refah, huzur, gibi gerçekçi sorunlarımızı, birlikte, beraber çözebilmeyi Konuşmuyoruz da *Adam* ve adamlar arıyoruz, bir *Süpermen* gelip bizi Kurtaracak, kurtarsın diye bekliyoruz, Neden.? Neden bize hizmet etsin, huzur ve mutlu yaşantımızı sağlasın diye seçtiklerimizi kral gibi görüyor ve onlardan yalvar yakar iş, ekmek istiyoruz.?
Ve neden hala birileri oyun kursun, birileri oynasın, biz de seyirci olalım, seyredelim diye bekliyoruz.? Neden seyirci olmakla yetiniyoruz.? Ve neden biz *Seyirci, Oyuncu olmayalım. Oyun kurucu biz olalım* demiyoruz.?