Anasayfa
ÇIKMAZLARIMIZDAN KESİTLER
Mehmet Ataman
18 Mart 2024

Ülkemiz Pek Çok Açıdan Çıkmazdadır. Büyük bir ekonomik abluka altındayız. Şöyle ki:

Türkiye; 2003-2023 yılları arasında yabancılara 563 milyar Dolar faiz ödedi. 2024 yılında iç faiz tutarı ödemeleri 1 trilyon iki yüz elli milyar TL civarındadır. Yap-işlet-devret modeliyle firmalara ödenecek para 162 milyar 400 milyon TL’dir. Bu yıl ödenmesi gereken dış borç faiz ve anapara toplamı 226, 7 milyar dolar kadardır. 30 Eylül 2023 itibariyle 482 milyar altı yüz milyon Dolar dış borcumuz vardır. Gelen yabancı yatırımcıdan daha çok yerli yatırımcı dışarıya kaçtı. Sığınmacılara yapılan masrafın yaklaşık 60 milyar Dolar’ı aştığı söyleniyor. 2024 yılı için öngörülen cari açık 35 milyar dolar (Hesap tutarsa) olacak. Bu koşullardaki bir ülke gelişebilir mi? Bu koşullarda bir ülke olarak; satılan fabrika, kurum ve kuruluşları, liman ve işletmeleri geri alabilir miyiz? Bu çıkmazdan çıkabilecek miyiz?

Demografik Değişim Kıskacındayız. Şöyle ki:

Kimine göre 7, kimine göre 10, kimine göre 13 milyon yabancı ülkemizde bulunuyor. Türkiye’nin nüfus artış hızı 1.7 iken, yabancıların nüfus artış hızının 4,5 civarında olduğu hesaplanıyor. Buna göre; 1950’li yıllarda yabancı sayısı yerlileri geçecek. Bu nüfus yığılmaları yoğunluklu olarak, özellikle bazı merkezlerde gerçekleşiyor. Bu durum buralarda egemenlik talebini doğurabilir. Etnik çatışmalara yol açabilir. Suç oranları artabilir. Entegrasyon sorunları yaşanabilir. Bu durumda da ülkemizin barışı ve bütünlüğü tehlikeye düşmez mi? Lübnan ve Pakistan örnekleri incelendiğinde böylesi büyük bir tehlikenin varlığı görülecektir. Bu çıkmazdan çıkabilecek miyiz?

Sistem Karmaşası İçindeyiz.  Şöyle ki:

Demokratik parlamenter sistemden uzaklaştık. Dünyada örneği görülmemiş, Cumhurbaşkanlığı Sistemi gibi ne olduğu belirsiz bir sisteme geçtik. Tek kişiye inanılmaz yetkiler verdik. Yasama-Yargı-Yürütme tek elde toplanmış durumda. Anayasa mahkemesinin kararları bile uygulanmıyor. Tarafsız olması gereken cumhurbaşkanı aynı zamanda parti lideri de olduğundan taraflı hareket ediyor. Bu da sadece bir partinin üyelerinin devlete yerleşmesi sonucunu doğurdu, ortaya parti devleti çıktı. Siyasi partilerin hiçbirinde demokratik işleyiş yok. Tamamı sisteme ayak uydurarak lider partisi durumuna geldi. Sol ve sosyal demokrat olduğunu söyleyen partiler bile; yerel yönetimlerdeki adaylarının tamamını ön seçimsiz, atama yoluyla belirledi. Sosyalist olduğunu iddia eden partiler bile, popüler aday diyerek, aşırı sağdan transferler yapabildi.  Hedef sadece seçimi kazanabilmeye indirgendi. Demokrasinin “d”si yok. Bu totaliter rejimden çıkabilecek miyiz?

Seçkinleri Aşağılıyoruz, Yetersiz Yetkilileri Baş Tacı Ediyoruz. Şöyle ki:

Seçimlerde aday olmuş, kazanamamış avukatlar, hâkim savcı yapıldı. Bir tek uluslararası makalesi olmayan öğretim elemanları üniversite rektörü oldu. Kurumların başına kurumla ilgili bilgi birikimi olmayan partililer atandı. Bölgecilik inanılmaz bir boyuta ulaştı. Sanki ülke sadece bir bölgeden ibaretmiş gibi bir yaklaşım sergileniyor. Nepotizm tavan yaptı. Ülkenin tüm beyinleri yurt dışına çıkmak için can atar duruma geldi. Seçkin insanlar aşağılandı. Doktor da dövebiliyoruz, diye övünebilen, sorumsuz insanlar korunur oldu. Bu kayırmacılıktan, bu sorumsuzluktan, bu bayağılıktan, bu nepotizm kıskacından çıkabilecek miyiz?

Topraklarımızı, Madenlerimizi, Ormanlarımızı, Sularımızı Katlediyoruz. Şöyle ki:

Son 15 yıl içinde 386 bin maden ruhsatı verildi. Ormanlar, zeytinlikler, tarım arazileri, meraların neredeyse tamamı (yaklaşık %70) maden alanı ilân edildi. En geri modellerle, en tehlikeli yöntem olan siyanürle arama yapılmaktadır. Üstelik şirketlerin hemen hemen tamamının hissesi yüzde ellinin çok çok üzerindedir. Yerli kurum ve kuruluşlar madencilikten dışlanmıştır. Yabancı şirketler çıkardıkları altın ve madenleri beyan usulü ile bildirmektedirler. Devletin alacağı pay ise sadece %4 civarındadır. (Doğru beyan verilirse) Her sahil, her yayla, her körfez imara açılmaktadır. İnşaattan başka bir sektör yokmuş gibi sürekli bu sektör öne çıkarılarak, beton ormanları oluşturulmaktadır. Mevcut sanayimiz belirli, bölgelerde, nehir kenarlarında, sahillerde yoğunlaşmış olup, bütün sularımız fabrika ve kent atıklarıyla kirletilmektedir. Bu değerbilmezlik çıkmazından çıkabilecek miyiz?  

Bütün Değerlerimizi Çürütmekteyiz. Şöyle ki:

Ülkemizin kurucu değerleri olan, tam bağımsızlığı, barışı, iyi komşuluk ilişkilerini, antiemperyalist görüşleri savunuyorsanız; adınız; “dinozora” çıkar. Ülkenizin taşınır, taşınmaz her türlü varlıklarını korumakla ilgili tavır koyarsanız, ulusal değerlerinizi savunursanız, geri kafalı, milliyetçi, faşist damgası yersiniz. “Her şey para değil,” derseniz, doğru olmasa da; “tuzu kuru” sıfatına uygun görülürsünüz. Kültüre, sanata, edebiyata değer verirseniz; kitap okur, gazete alır, bir dergiye abone olursanız; ”entel, ukala” gibi damgalar yersiniz. Sevgi, saygı, anlayış, hoşgörüden söz açarsanız; “kendini beğenmiş,” damgası yersiniz. Bu değerbilmezlik çıkmazından çıkabilecek miyiz?

Sahi, bizi, bu çıkmazlardan kim çıkaracak? Bizi bu çıkmazlara sokan, mevcut 22 yıllık iktidar mı? Yoksa… !