Peter COVENEY/Roger HIGHFIELD, Der Pfeil der Zeit in der Selbstorganisation des Lebens adlı kitaplarının daha girişinde zaman kavramının edebiyatçılar ve filozoflar için etkileyiciliğinden bahsederken fen bilimleri açısından zaman kavramının bir nevi “unutulmuş” boyut olduğunu ifade ederler[1]. Kitabın “zamanın oku” kavramını ismine taşımasının sebebinin gereksiz olmadığını, göz kırpmanın dahi geriye alınamayacağını aklımızda tuttuğumuzda mekan kavramının aksine zamanın akışının tek yöne doğru olduğunu görebiliriz. Kişinin mekanda sağa ya da sola doğru hareket etmesi kendi iktidarındayken, zamanın akışı sürekli tek yöne doğrudur. O nedenle bireylerin yaşamından soyutlayacak olursak zaman lehe yahut aleyhe akmaz sadece “geçer”.
Tabii ki bilim kurgusal olarak insanların topraktan kalktığı gençleştiği ve çocuklaştığı ve ana rahmine geri dönmesi gibi Benjamin Button hikayelerini veya Elalı Zenon’un ok paradoksunu atlarsak zaman sürekli ileri doğru akacaktır. Peki eller Mersin’e yüzerken tersine yüzenler sadece mekanda mı hareket ediyorlar yoksa atlanması gereken zaman boşlukları mıdır hayatımızda?
Dünya futbolu sürekli ileri doğru giderken yani zamanın oku ileri akarken bizde ise Zenon’un paradoksu gibi zaman sonsuz bir durağanlık içerisinde.
Futbolun ekonomisi, hukuku ve yönetim süreçleriyle ilgili olan herkes kabul ediyor ki ülke futbolu bir kriz içerisinde.
Uluslararası arenada bazı başarıları olsa da milli takımın altın nesli denilen çocukların neredeyse tamamı yabancı ülke alt yapılarından yetişme. Bu noktada federasyonun teşekkülü kanımca en önemli etmen. Tabii ki “yok kanun yap kanun” mantığıyla çözülecek işler değil ama TFF Statüsü md.22 uyarınca genel kurul;
a) Türkiye Profesyonel futbol en üst ligindeki kulüplerin başkanları ile altı delege,
b) Türkiye Profesyonel birinci ligde yer alan kulüplerin başkanları ile bir delege, c) Türkiye Profesyonel ikinci ligde yer alan kulüplerin başkanları,
d) Türkiye Profesyonel üçüncü ligde yer alan kulüplerin başkanları,
e) Türkiye Amatör Spor Kulüpleri Konfederasyonu başkanı ile Yönetim Kurulu tarafından ayrıca belirlenecek dokuz delege,
f) Profesyonel Futbolcular Derneği başkanı ile en fazla (A) Milli olmuş ve faal futbolculuğu bırakmış beş delege, g) Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği başkanı ile en uzun süre (A) Milli Takım teknik direktörlüğü yapmış beş delege,
h) Türkiye Faal Futbol Hakemleri ve Gözlemcileri Derneği başkanı ile ön eleme müsabakaları hariç UEFA Şampiyonlar Ligi ya da bu lig öncesinde bu statüye denk organizasyonlarda en fazla müsabaka yönetmiş beş delege, (Başkan ve diğer beş delegenin de faal olmaması şarttır.)
i) Bünyesinde futbol dalı bulunan engelli spor federasyonlarının başkanları, j) FIFA veya UEFA İcra Kurulu’nda görev yapmış kişiler, k) FIFA veya UEFA komitelerinde fiilen en az on yıl görev alan kişiler, l) (01.06.2019 tarihli Genel Kurul kararı ile değişik) Türkiye Futbol Federasyonu başkanlığı yapmış kişiler.
Görülebileceği üzere TFF genel kurulu kapalı yapı olarak adlandırdığımız genel kurul yapısındadır. Bu nedenle ağırlık neredeyse hiçbir tanesi futbolun içinden gelmemiş iş adamlarından oluşan çoğunluk tarafından yönetilmekte doğal olarak TFF başkanları da genel olarak iş adamı olup futbolun içinden gelmemektedir.
Bir ara rezerv lig tartışması çıktı hatırlarsanız. Alt yapıdaki futbolcular arasında bir lig kurulacak eskisi gibi PAF takım maçları oynanacaktı. Yeni spor yasası diyeceğim düzenlemenin daha genel gerekçe kısmında isimleri verilmeden dört büyük kulübün borçlarından bahsedilmektedir. Kulüpler birliği isimli vakıf daha yeni haberdar olmuş olacak ki süslü lojistik ve operasyon kelimelerini kullanınca olayı mistize ettiğini düşünmüş. Kısaca çocukları oynatacağımız saha, oraya götürecek aracımız, paramızın yettiği konaklama tesisleri ve oteller yok diyememiş onun yerine kulüplerimiz daha da borca batıyor demiş. Yukarıda anlattıklarım Riklin’in şu hikayesini getirdi nedense aklıma;
Çantalı adam girdiği berber dükkanının hınca hınç dolu olduğunu görünce şikayette bulunmak için koşarak Şehir Şurasına gider. Girince, belediye işleriyle daha doğrusu berberlerle hangi memurun ilgilendiğini sorar ve danışmada bulunanlar ilgili memurun birazdan geleceğini, oturup beklemesini söylerler. İki saat bekleyen çantalı adamın yanına tekrar gelen danışma görevlisi o konuya bakanların toplantıda olduğunu ve kendisinin yarın tekrar gelmesini ancak o zaman görüşebileceğini söyler. Bizim çantalı üç gün boyunca Şehir Şurasına gider gelir ama her gidişinde memurlar ya hamamdadır ya toplantıda ya teftişte ya da aranılan memurun dişi ağrımaktadır. Dördüncü gün Şehir Şurasının binasında sesini yükselten çantalı adam, sonuçta memurların haber vermesinin ardından Şura başkanının karşısına çıkar ve berber dükkanındaki düzensizlikten başlayarak Şehir Şurasında gördüğü kırtasiyeciliğe kadar her şeyi anlatır ve belediye işleri bakan memurun adını sorar. Şura başkanı bir süre düşündükten sonra ismi hatırlayamadığını söyleyerek yardımcısı ile sekreterini çağırır.
Yardımcısı işin Penkin’e verildiğini söyleyince, sekreter başkan yardımcısına Penkin’in öldüğünü hatta cenazeye birlikte gittiklerini hatırlatır. Bunun üzerine yardımcı tekrar Kuroçkin diyecekken sekreter Kuroçkin’in tayin edildiğini Kirpiçeva diyince de onun kreş işlerine atandığını söyler. Bunun üzerine geçen yılların toplantı tutanaklarını incelemeye karar verirler. Tutanaklar ise karmaşıktır. İşin Semeçkin’e verildiği yazan tutanağı takip eden tarihli tutanakta Semeçkinden alındığı Kopten’e verildiği yazmakta ama bir sonraki tutanakta ise Kopten’in hastalıktan dolayı ayrıldığı yerine Belikov’un getirildiği fakat onun da daha sonra kooperatif işlerine atandığı yazmaktadır.
Aniden sekreter buldum diye bağırır ve atanan kişinin İglitsin olduğunu söyler. Çantalı adam kısık bir biçimde kim? Diye sorar. Porfiri Kiriliç diye cevap verir sekreter. İşte eli çantalı adam o zaman göreve atanan kişinin kendisi olduğunu anlar ve görevin kendisinde olduğunu mahcup biçimde kabul eder. Şura başkanı da kendisiyle tanışmaktan onur duyduklarını ve belediye işleriyle berberi istediği gibi yönetebileceğini söyler.
Bataklık yoğunluğu mililitrede 2 gram insan ise mililitrede 1 gram yoğunlukta olduğundan yaygın komik inanışın aksine kişilerin bataklıkta boğulması fizik kuralları gereği mümkün değildir. Bataklığın içindeyiz boğulmadık ama fizik kurallarını alt üst etmemiz an meselesidir.
Çantalı adamlar ise hala sorumlu aramaktadır. Bırakın zamanın oku ileri aksın. Gerekirse Brezilya’da sadece Sao Paulo takımları arasında oynanan Paulista kupası gibi bir statü getirilerek rekabet artırılabilir. Kocaman koltuklarda oturan büyük adamlar ellerinde çanta ülke futbolunun içine düştüğü durumun sorumlusunu arıyor...