Anasayfa
Birikim
Fatih Mehmet Moray
20 Eylül 2019

Hayattan Damlalar:

“Ülke siyasetine yön verenler, halk yararına yaptıklarıyla övüne bilirler, ama yapmadıkları  ya da yapamadıklarıyla en azından bir o kadar da yerinmelidirler.”

Ülkemizde ve dünyada sağlıktan eğitime, çalışma yaşamından sosyal yaşama, toplumsal ilişkilerden bireysel ilişkilere, hatta aile içi ilişkilere değin hemen-hemen her şeyin görünen üzerinden şekillendiğini politikacısından eğitimcisine mimarından şehir planlamacısına toplumun tüm ilgili kesimleri bilir. Bilir bilmesine de politikacılar başta olmak üzere özel günlerde çıkartılan cılız ve etkisiz seslerden gayrı her hangi bir ses duyulmaz. Ülkemizin de Taraf olduğu uluslararası anlaşmalarda engelli bireylerin eşit yurttaşlar olarak kabul edildikleri, akranları ile eşit duruma getirilmesi noktasında taraf devletlerin olanakları ölçüsünde önlem alacakları, eğitim, çalışma yaşamı, sağlık gibi benzer alanlarda eşitlik ilkesinin gözetileceği güvence altına alınmıştır. Kuşkusuz bu bağlamda hiç bir şey yapılmadı demek haksızlık olur. Zaten  yapılanları yapanlar bula bildikleri her alanda ballandıra-ballandıra anlatıyorlar. Ne hikmetse yapmadıklarını ya da yapamadıklarını (ballandırmadan da olur) bir türlü anlatmıyorlar, anlatamıyorlar. Şu kadarını yazalımki! Yapamadıklarınızı ya da yapmadıklarınızı anlatmak siz değerli yönetenlerin günah çıkardığı anlamına gelmez, gelmemelidir. Sorunların yılların birikimiyle her geçen gün katmerlenerek büyüdüğü, içinden çıkılmaz bir hal aldığı herkesin malumudur. O halde sorunlarda herkesçe ortak akılla çözüme kavuşturulmalıdır. Yani demem o ki! Dağarcığımızda sorunlar birikimi değil, bilgi birikimi olmalıdır. Alandaki sorunları çözüme kavuşturma noktasında Yapılacak (ARGE) çalışmalarıyla önder bir ülke konumuna neden gelmeyelim? Kuşkusuz sorunların bir anda çözümüne ilişkin hiç kimsenin elinde sihirli bir değnek yok. Hiç kimsede kâin değil.

Ama bir yerlerden başlamakta kaçınılmaz bir zorunluluk halini almıştır. Bize göre sorunun can alıcı noktası eğitimde yatar, işe eğitimden başlamak gerekir. Eğitimin bütününde olduğu üzere engellilerin eğitimlerinde de popülist politikalardan kaçınarak, yap-boz anlayışından uzak durmak şartıyla  eğitim sistemimizi gözden geçirmek, çağımızın eğitim anlayışına uygun bir şekilde eğitim politikalarımızı yeni baştan oluşturmamız gerekiyor. Bu noktada yaygın eğitimden örgün eğitime kadar birçok alanda ciddi reformlara gereksinim duyuluyor. Nerede ise her belediyenin bünyesinde kurulmuş engelliler birimleri mevcut. Üniversitelerde Özürlüler Araştırma Uygulama Merkezleri kuruldu. Kamu ve özel sektörde engelli yurttaşlarımız istihdam ediliyor. İşsiz engellilerin dışında gizli işsiz konumunda engelli yurttaşlarımızın bulunduğunu görmezden gelemeyiz. Oysa istihdam edilen görme engelli yurttaşlarımızdan azami ölçüde yararlanılması hem engelli birey açısından, hem de ekonomiye yapacağı katkılar bakımından yararı inkâr edilemez. Yeter ki gereksinimleri doğru tespit edilsin ve doğru bir yönlendirme yapılsın. Bir örnekle açıklamak gerekirse Başta Hollanda olmak üzere;  İsveç, Norveç, Danimarka gibi Avrupa ülkelerinin yanı sıra Japonya gibi kimi Asya ülkelerinde, ve Amerika kıtasındaki ülkelerde devletler! Engellilerin gereksinim duydukları ortez-protez, beyaz baston, bilgisayar ve ekran okuyucuları, Braille yazma ve okuma cihazlarını periyodik dönemlerde ücretsiz olarak sağlamaktadır. Konuya körler açısından bakılacak olursa başta ABD olmak üzere Almanya, Japonya gibi ülkeler körlerin kullandıkları araç-gereçleri kendileri üreterek ülke ekonomilerine önemli katkı sağlamaktadırlar. Üstelik bu araç-gereçleri engelli sayıları nicel olarak kendilerinden fazla olan ülkelere satarak döviz girdileri sağlıyorlar.  Bu ülkelerin müşterilerinden biriside ne yazık ki Türkiye’dir. İster öyle olsun, ister böyle olsun bu araç-gereçleri ülkemizdeki körler neden kullanarak bilgiye daha kolay ulaşma olanağına kavuşmasınlar? Neden çalıştıkları iş yerlerinde gizli işsiz durumuna düşsünler? Neden okudukları lise üniversite gibi okullarda sınavlarını bir başkasına muhtaç olmadan gerçekleştirmesinler? Neden üniversite ve benzeri sınavlarına özgürce tek başlarına katılmasınlar? Öyle görünüyor ki Milli Eğitim Bakanlığı ve bağlaşıkları, üniversiteler, belediyeler ve benzeri kurum ve kuruluşlara önemli sorumluluklar düşüyor. Sorunlar yumağı gelmek yerine çözüm ve bilgi toplumu olmak her halde daha anlamlı olurdu. İşte ülke siyasetine yön verenlere ve vereceklere yeni bir övünç kaynağı buna toplum olarak bizlerde seviniriz.

Fatih Mehmet Moray