Mayıs ismi, eski Yunan Tanrıçası Maia’dan gelmektedir. Titan Tanrısı Atlas’ın kızı olan Maia aynı zamanda yedi kardeşin en büyüğüdür. Yeryüzüne can kattığı bilinir. Tıpkı Mayıs gibi..
Mayıs’ ta doğa canlanmaya başlar bir uyanış başlar ve bahar çiçekleri açmaya başlar .Tüm dünyada bir geçiş dönemi olarak biliniyor. Bir geçiş dönemi olarak bilinmesinden ötürü umutlarımıza umut katıp Mayıs’ la birlikte sözler verdik “yine baharlar gelecek” diye.. Maviydi rengi umudun gri oldu ve biz o griyi yine maviye çevirdik ikinci tur umuduyla. Gel gör ki yine olmadı olduramadık. Tomurcuklanmış umutlarımızı gömdük güzelim Mayıs ayında toprağın altına nadasa bırakırcasına ..
Diyeceğim o ki, çoğunluğun demokrasisi olmaz. Demokrasi tek bir insanın bile hakkını korumaktadır. Demokrasin yoksa o bir hakkın da yok demektir.
Uzun süre sessiz kaldım. İnsanları gözlemledim, kendimi gözlemledim, olanı, biteni, tüm durumları gözlemledim. Sonra baktım geriye ve bu güne; ülkümüzü çaldılar, yurt dışı hesaplarına yatırdılar. Birbirimize merhametimizi çaldılar. Dünya yalan dolan iftira attılar umudumuzu çaldılar. Olmayanı olmuş gibi gösterip bizleri ötekileştirdiler. Her yola başvurup kaybetmemeyi, gelip hiç gitmemeyi, ötekini sevmemeyi kutsayıp vicdanı bir kenara attılar. Mülkün temeli adaletken adaleti iki dudak arasına bağladılar. Bilmemeyi, öğrenmemeyi, sorgulamamayı kutsayan bir sistem kurdurdular hazırcılığa alıştırdılar. Okuyan terörist oluyor demeye cesaret buldular. Küçücük çocukların umutlarını çaldılar. Yıkıldık en derininden, on bir ilimiz yerle yeksan oldu takdir ilahi, kader dediler razı oluşu kabullenmeyi öğrettiler, enflasyon almış başını gidiyorken ekonomik kriz birbirine bağlı fay hattı misali çatır çatır çatırdıyorken millet kira artışından başını sokacak evi bulamıyorken her şey bu kadar yalın, çıplak, gerçek ve ortadayken şimdi ve öncesinde de anlayamadığımız bir güruh bir de üzerine, nasıl yönetileceğimize karar veren göç etmiş sayısı milyonu geçmiş ilçe ilçe kenti parsellemiş göçmen varken nasıl da bir çoğu görmezden gelir diye kendinizle savaşıyor mağlup olan siz oluyor susup sessizliğe bürünüyor acaba ben miyim deli diyorsunuz.. E hal böyle olunca ne hak yiyen konuşmanı ister ne hakkını koruduğun. Hak yiyen menfaati bozulacağından sus der, ezilen korkusundan. O gitsin bu gelsin ne olacak?
Vidaları sonuna kadar gevşetilmiş rayından çıkmak üzere ama kendi kendine dağılsın diye beklenen bir tren gibiyiz. Hiçbir şeye şaşıramaz hale getirildik. Her bir kendini bilen bilmeyen gökyüzünde dönen duran yıldızlardan medet ummaya koyuldu onlardan bir tatlı huzur almaya kadar bi çare oldu..
Büyük genç topluluk gümbür gümbür geliyor derken baktık ki paldır küldür geliyor, o büyük enerjilerini nasıl da yok ediyorlar ne kadar ucuza oyalanıyorlar.. Sisteme itiraz etmeyen adamlar, kadınlar ekranlarda her gün kimseye faydası olamayan mevzularda ahkam kesenler …
Ben neyi anlıyorum biliyor musunuz? Bireysel cesaretlerimizden, bilgimiz ve becerimizden çok daha büyük bir kurguyla savaşıyoruz. Herkesin, her şeyin satın alındığı bir ortamda ne kadar uğraştıysak o kadar olmadı. Kendimle baş başa kaldığımda gözlerimi kapatıyor ve geleceğe bakmamaya çalışıyorum. Memleket kayıp giderken avuçlarımızdan hiçbir şey yapamamanın suskunluğunu bıraktılar. Konya İzmir’e, Samsun Antep’e, Edirne Trabzon’a yabancı düşmüş budur memleket kayıp giderken avuçlarımızdan dediğim.
Belki biz zaten hep böyleydik…
Ekonomik faydasızlıklarıyla şehrin sırtına hançer gibi sokulmuş beton kuleler, bağırıp duruyor her gördüğümde. Ve artık herkes öfkeli, tahammülsüz, yaşam idamesi ve kendi geleceği hakkında kaygılı, hastalıklı bir toplum ve umutsuz günü kurtarma derdinde bir toplum haline geldik.
Anadolu sanki Yunan ile Pers arasında sıkışmış var olma dansında bin yıllar sonra..
Ne onun farkındayız ne bunun farkında..
Kime sorsan herkes payına düşeni yapmış sayıyor kendini. Sonra zaman çok kıymetli diyoruz ya zaman elbette kıymetli onu iyi değerlendirdiğin, iyi kullanabildiğin ve iyi yönetebildiğin sürece biz o beklediğimiz zamanı iyi değerlendiremedik ve iyi yönetemedik memleket adına, bu benim şahsi kanaatim tabii ki.
Umut .. umuda gelince onu yeşertmek her daim bizim elimizde iki dağın ardında da olsa onun orada olduğunu bilmek az bir az da olsa bizi kendimize getirme, yeniden diriltme ihtimali vardır.
Şimdi öyle beylik sözler yazmayacak olmayanı varmış gibi gösteremeyeceğim. Aksine her birey kendi kendine sorgulamasını yapmalı, daha farklı kitlelere erişmek, onları anlamak ve kendimizi anlatabilmek adına birlik olup ne yapabiliriz demeli. Biz bize hitap etmekle kalıp, % 48 oranında olan kesimin içinde kalmaktan başka bir arpa boyu yol alamayız aksi halde.