Ben kendimi bildim bileli ülkemizde birileri, birilerini bölücülükle suçlar. Ara sıra da bölücülükle suçlayanlarla suçlananlar yer değiştirir. Bu suçlamalar, bazen etnik köken, bazen de inanç üzerinden yürür. Bu alanlar, siyasi mama elde etmenin en kolay alanlarıdır. Özellikle “Kürt Sorunu” (kimilerine göre Güney Doğu Sorunu, kimilerine göre Doğu Sorunu) en çok kullanılan sorundur. Bu sorunla ilgili biraz hafıza tazeleyelim. Fazla eskiye gitmeyelim. Osmanlı döneminde ve cumhuriyetin kuruluş yıllarında yaşananları değil de yakın tarihte yaşananların bazılarını anımsayalım.
1984’te Eruh baskını ile adını duyuran, ayrılıkçı terör örgütü olan ve ülkemize kanlı bir süreç yaşatan PKK’nın lideri Abdullah Öcalan, 25 Şubat 1999’da yakalandı. Türkiye’ye getirildi. Ardından örgüt hemen hemen tamamen tükendi. 1 Eylül 1999’da silah bırakarak ateşkes ilân etti. Aradan yaklaşık beş yıl geçti. PKK, 15 Ağustos 2004 te ateşkesi bozdu. Çatışmalar tekrar hızlanınca, sorunu çözmek adına MİT- PKK görüşmeleri başladı. Sorunun büyümesiyle eşzamanlı Orta Doğu karıştırıldı. Kürt Sorunu bütün coğrafyanın sorunu haline getirildi. Irak resmen bölündü. Kuzey Irak’ta yapılanan özerk oluşum için Abdullah GÜL, Kürdistan sözcüğünü kullandı. Bölgede sorunlar büyüdü. IŞİD denilen korkunç bir örgüt, Kuzey Irak’ta vahşi cinayetler işlemeye başladı. Bu durum üzerine, Kuzey Iraklı Peşmergeler, Türkiye toprakları üzerinden Ayn-el Arap’a (Kobani) geçti. Tüm masrafları Türk makamları tarafından karşılandı. Bu tutum, sorunun tarafları arasında yumuşamanın oluşmasını sağladı. 28 Aralık 2012 de bir TV röportajında Erdoğan, İmralı’daki ömür boyu hapis cezasına çarptırılan Abdullah Öcalan’la görüşüldüğünü açıkladı. Oslo’ya heyet gönderildi. PKK’nın yurt dışı temsilcileri ile görüşmeler yapıldı. 21 Mart 2013 te Abdullah Öcalan’ın mektubu Nevruz etkinliklerinde hem Türkçe, hem Kürtçe olarak Diyarbakır’da okutuldu. 11 Temmuz 2014 te TBMM’inden “Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun” adıyla bir çözüm yasası çıkartıldı. Bu kanundan sonra akil adamlar süreci geliştirildi. Kandil’e heyetler gönderildi. Düzenli İmralı ziyaretleri başlatıldı. Güney Doğu’da çadır mahkemeleri kuruldu. Teröristler, PKK’nın silâhlı gücüyüz demelerine rağmen tahliyeler gerçekleşti. Aracı HDP lilerle Dolmabahçe’de görüşmeler yapıldı. Bütün bu gelişmeler esnasında askerlere karakollarından çıkmamaları söylendi. Ancak ilerleme sağlanamadı. PKK tarafından 22 Temmuz 2015’te gerçekleştirildiği söylenen; ancak halen aydınlanamayan Ceylanpınar saldırısıyla süreç bitirildi. Masayı kuranlar, birbirini suçlayarak masayı devirdiler. 2015-2016 yıllarında yaşanan hendek çatışmalarında yüzlerce askerimiz ve 2000 civarında sivil insanımız hayatını kaybetti. Sorun bitirilemedi, küllenir gibi oldu. PKK ağırlıklı olarak Kuzey Irak’a çekildi. Orada yeniden yapılandı.
Seçim sürecine girdiğimiz bu günlerde bu sorun yine gündemde. Bu kez, bu sorun üzerinden muhalefet vurulmaya çalışılıyor. Hiçbir yorum yapmadan sunduğum yukarıdaki gelişmelerde başrol oynayan AKP yönetimi, HDP ile yaptığı temaslardan istediğini alamayınca ve HDP cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkarmayıp, Kemal Kılıçdaroğlu’na gizli destek verince kıyameti koparıyor. Vay, altılı masa terörle temas ediyor! Terörden medet umuyor! Hadi oradan! HDP’nin kendi ittifakı var. Ne milletvekilliği, ne de bakanlık pazarlığı yapıldı. Zaten yapılması da olası değil. Zira aynı ittifak içinde değiller. İktidarın HÜDA PAR’la yaptığı ise, tam anlamıyla bir pazarlıktır. Hem milletvekilliği hem de bakanlık verme söz konusudur. TBMM’ine girmiş, terörü lânetlemiş, ve terörle organik bağı olmayan, anayasanın ilk dört maddesine karşı çıkmayan her parti değerlidir. Biz seçmenlere düşen gerçekten bu cumhuriyetle, bayrakla, ilk dört maddeyle, ülkenin bölünmez bütünlüğüyle kimlerin sorunu olup olmadığını ön yargıdan uzak değerlendirerek buna göre oy vermektir. Bu sorunu demokratik yollarla TBMM çatısı altında çözmek isteyen HDP ile silahlı çözümü ön gören PKK’yı aynı kefeye koymak haksızlıktır. Bu sorunun çözümünü istemeyen ve her seçim dönemi bu sorundan nasıl ekmek yerim? diye düşünenler iyi niyetli olamaz. Bu sorun ciddi ve mutlaka çözülmesi gereken bir sorundur. Çünkü bu sorun çözülmeden ülkeye tam bir demokrasi gelemez. Gelin böylesi büyük bir sorunu seçim malzemesi yaparak ülkemize haksızlık yapmayalım. Savaşı reddeden, ülkenin üniter yapısından, barıştan, demokrasiden, kardeşlikten yana olan herkes değerlidir. Kavga istemiyoruz. Yeter artık!