Anasayfa
Avukat Gözüyle İş Sağlığı Ve Güvenliği
Dilek Özdemir
12 Eylül 2019

Sevgili Kentim Şişli okurları..

 

Ülkemizde, önüne geçilemeyen iş kazaları ve meslek hastalıkları ile bunların acı sonuçları hepimizin malumu. Hepimizin bilmediği, esasen bunların önüne geçilebileceği. Peki nasıl? İşte bu sorunun cevabını vermek üzere; 22 yıllık tecrübeli bir avukat ve Çalışma ve Sosyal Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş bir Ortak Sağlık Güvenlik Birimi (OSGB) nin kurucusu olarak; gazetemizin bu sayısından itibaren iş sağlığı ve güvenliği farkındalığını arttırmak ve bu konudaki tüm tecrübelerimi sizlerle paylaşmak amacıyla sizlerle bir araya gelmenin mutluluğunu yaşıyorum.

 

Son yıllarda her geçen gün artan teknoloji kullanımı ve sanayileşmeyle birlikte artarak çoğalan iş kazaları ve meslek hastalıkları ile bunun beraberinde getirdiği olumsuz sonuçlar ve bu sonuçların ülke refahına etkileri ve Türkiye’nin, gerek Avrupa Birliği iş sağlığı ve güvenliği mevzuatına uyum çalışmaları gerekse onaylanan uluslararası sözleşmelerin gereklerini yerine getirme yükümlülüğü bulunması, ülkemizde iş sağlığı ve güvenliğini düzenleyen kapsamlı bir yasanın çıkarılmasını zorunlu hale getirmiştir.Bu nedenle; iş kazası ve meslek hastalıklarının önüne geçmek ve ortaya çıktığı durumlarda zararın karşılanması amacıyla, 2012 yılında 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği (ISG) Kanunu çıkarılmıştır. Elbette ki, sadece çıkarılan kanunlar iş kazalarının önüne geçilmesi için yeterli olmamakta, iş sağlığı ve güvenliğinin bir kültür haline getirilmesi gerekmektedir.

 

2014 yılında Soma’da yaşananlar, hepimizde bir şok etkisi yaratmış ve hepimizi yasa boğmuştur. Fakat en önemlisi, iş sağlığı ve güvenliği kültürünün yerleşmesinin ne kadar önemli olduğunu göstermiştir. Zira, eminim ki, orada çalışan işçiler ve işverenler yıllarca bu şekilde çalışmışlardı ve bundan sonrada bir şey olmayacağına dair yanlış bir inanış içindeydiler. Bu, iş sağlığı ve güvenliği kültürünün ülkemizde yerleşmemiş olmasından kaynaklanmaktadır ve iş sağlığı ve güvenliği kültürünün yerleşmesi için yapılması gereken en önemli şey; işçinin ve işverenin ayrı ayrı iş sağlığı ve güvenliği farkındalığı kazanmasının sağlanması, bu yönde özellikle eğitim anlamında adımların atılması ve hukuki farkındalığın kazandırılmasıdır.

 

Kaç işveren 6331 sayılı kanunundan ve bu kanunun kendisine yüklediği sorumluluklardan haberdardır? Ya da kaç işçi, bir anlık ihmalinin canına mal olabileceğinin ayırdındadır? Peki bizler, hepimiz, iş sağlığı ve güvenliği farkındalığımız olmadığından dolayı, küçük bir tedbirle önüne geçebileceğimiz olayların ve bu olayların sonuçlarının ülkemize etkilerini biliyoruz?

 

Gerçekten de; Sosyal Güvenlik Kurumunun 2015 yılı istatistiklerine göre; 2015 yılında 241.547 iş kazası ve 510 meslek hastalığı tespit edilmiştir.Sayılan bu iş kazalarının 1.252 tanesi ölümle sonuçlanmıştır.İşin en vahim tarafı; 2014 yılından bu yana, iş kazalarının sayısı %9,11 artmıştır.Ülkemizde her 6 dakikada bir 1 iş kazası olmakta ve her 6 saatte bir 1 işçi hayatını kaybetmektedir.Üstelik kayıt dışı kaza ve meslek hastalıkları bu verilere dahil değildir. Bu kayıt dışı verilerinde eklenmesi halinde, zaten ciddi olan durumun, daha da ciddileşeceği aşikardır.

 

Ayrıca, iş kazaları ve meslek hastalıkları sadece işçilerin ölümü ile sonuçlanmamakta, aynı zamanda organ ve uzuv kayıplarına, sürekli iş göremez duruma gelmelerine de yol açmaktadır. Bu durum işçileri ve işçilerin gelirine ihtiyaç duyan yakınlarını da ekonomik olarak etkilediği gibi, aynı zamanda iş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu işveren de ağır hukuki ve cezai yaptırımlarla muhatap olmakta, ekonomik açıdan yıkım yaşamakta ve ülke ekonomisi de ciddi hasar görmektedir.


6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile birlikteİSG kavramı; devlet, işveren ve çalışanların oluşturduğu bir çatı altında ele almakta, kamu ve özel sektör ayrımı gibi bir durum olmaksızın, herhangi bir alanda, herhangi bir ünvan ve şekil ile çalışan herkesi kapsamaktadır. Bu kanun ile; tüm işyerlerinin faaliye alanına göre az tehlikeli-tehlikeli-çok tehlikeli olmak üzere 3 sınıfa ayrılması, işyerindeki çalışma şartlarının çalışanlar üzerindeki sağlık ve güvenlikle ilgili olumsuz etkilerini en aza indirecek şekillde vedahil olduğu sınıfa göre bir iş güvenliği uzmanı ve iş yeri hekiminden hizmet alması ya da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş bir Ortak Sağlık Güvenlik Birimi’nden danışmanlık hizmeti almasının zorunlu hale getirilmesi gibi son derece önemli düzenlemeler getirilmiştir.

 

Peki; 6331 sayılı kanun ile zorunlu hale getirilerek, yerine getirilmediği takdirde özellikle işveren açısından hukuki, cezai ve idari yaptırımlar öngörülen iş sağlığı ve güvenliği uygulamaları günlük hayatta nasıl yer bulmaktadır? OSGB’ler bu uygulamanın neresinde devreye girmektedir? Bir işçinin hayatına mal olacak ve bir işverenin de işletmesini kurarken harcadığı tüm emeklerine mal olmakla kalmayıp onu kanundan kaynaklanan yaptırımlarla muhatap olmaya ve mali kayıplara sevk edecek hataların önüne nasıl geçilebilir?

 

Kurallara neden uyulduğunu bilmeden, salt kurallara uymuş olmak için uymak, iş sağlığı ve güvenliği kültürünün yerleşmesi için yeterli değildir. Bu, olsa olsa belirli bir durum ya da olay için yeterlidir. Oysa ki; tehlike ve risklerin nedenleri ile sonuçları anlatılmadığı sürece, çalışanların ve işverenlerin, belli bir durum ya da olay dışındakalan durumlarda hatalı davranışlar sergilemeleri önlenemez olur.

 

Bu nedenle; tüm bu hususları, sizlerle birlikte; hem hukuki açıdan ve hem de uygulamadaki İSG mevzuatı açısından tek tek ele alarak açıklığa kavuşturacağız. Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği kültürünün yerleşmesi ya hepimizi kurtaracak, ya da hepimize zarar verecektir. Buna izin vermemek, hepimizin vazifesidir.

 

DİLEK ÖZDEMİR BAYRAM