Türkiye’yi korkutan Düzce depremi, olası İstanbul depremini de gündeme düşürdü. 50 li yıllardan beri, vizyonsuz projeler, rant, çarpık yerleşme yüzünden, İstanbul için beklenen son; Büyük Felâket! Oku! diye başlayan “Kâinatta, akıl edenler için nice dersler, ibretler vardır” diyen, aklı kullanmanın önemini anlatan ayetlere rağmen, genelde kaderci bir toplum olduğumuz için, ilim, bilim, araştırma, sorgulama ile pek alâkamız olamıyor. Aklını kullanan, Ülkemin ve Dünyanın en yetkin bilim insanlarının yer aldığı, “Ulusal Deprem Konseyi” kapatıldı. Hemen hemen tüm şehirlerimiz deprem kuşağında iken, “İstanbul batarsa, ülke ekonomisi batar” deniyor iken. Olası İstanbul depreminde, patlayacak su, gaz, kanalizasyon boruları, şehrin içinde kalan oto yollar, olası tsunami, yangınlar, girilemeyen ara yollar, oluşan enkazın boyutu, hastaneye nakil, ilaç ve doktor, kurtulanların kaçacağı yer, yağmacılık vb. Felâketin boyutlarını düşünmek bile istemezsiniz.
Her gün, öyle farklı sosyal depremler yaşıyoruz ki! Ört ki ölem!
Devlet; Halkın can ve mal güvenliğinden sorumludur. Halka hizmet ederken, kollarıyla her bireye eşit ve adaletli olmak zorundadır. Türk halkı, geleneklerinde; koruyan kollayan olarak devleti Baba, üreten, doyuran, bağrına basan olarak da toprağı Ana diye anlamlandırmış ve kutsamıştır. Devlet baba değil, sistemdir.
Görevlerle anlamlar bazen karıştırılsa da, devlet kendine sığınanlara asli görevini yerine getirmelidir. Can güvenliği nedeni ile ülkemize sığınanlar, ülkenin her şehrine, kontrolsüzce dağıldılar ve ürediler. Yolunu bulanlar dışındakiler, insanlık dışı sefil, perişan yaşamaya çalışıyor. Bir canlının hayatını kurtarmışsanız, ömür boyu onun yaşamından sorumlu olursunuz. Okul yüzü görmeyen artık delikanlı olanlar, okulda olması gereken küçük çocuklar başıboş ortalıktalar. Dilencilik, fuhuş, uyuşturucu çeteleri vb. vicdansız yaratıkların elinde, hak etmedikleri yaşam koşullarında, kinle dolu olarak saldırganlaşıyor. Kamu mallarına, topluma, vatandaşlara zarar verirken, kendileri de hırpalanıyor. Giderek toplum için, ürkütücü suç makineleri haline geldiler. Binlerle ifade edilen kayıp kız ve erkek çocuklarla ilgili istatistik bilgiler var mı? Bilmiyoruz.
Arapça kökenli Tarik(yol)kelimesinin çoğulu olan Tarikat; Bir dinin içinde, bir takım yorum ve uygulama farklılıklarına dayanan, bazı ilkelerle birbirinden ayrılan, Yaradan’a ulaşma ve onu tanıma yollarından her biridir. Ülkemde; Özellikle 80 li yıllarda, kanunun “Temel Hak ve Hürriyetler” maddelerinden yararlanan bazı tarikatlar, zamanla devasa yapılar içinde, denetlenmeyen, kapalı toplumlar haline gelerek, amaçları dışına çıktılar.
Seksenli yılların başında başladığım ve müzmin öğrencisi olduğum zamana kadar, İstanbul Üniversitesi’nde ve Ülkemde başörtüsü sorunu hiç yoktu. Okulda ve biri bizim sınıfta olan başörtülü, kalın çoraplı, kapalı giyinen arkadaşlarımız vardı. Öğretim görevlilerine ve bize farklı gelmiyordu. Seksen sonları, doksanlı yılların başında, başları türbanla sarılı, yerlere kadar uzanan kıyafetli kızlar, guruplar halinde dolaşmaya başladılar. Giyimlerinin tarzına, rengine ve türbanlarının bağlama şekillerine bakarak, hangi tarikat ve cemaate ait olduklarını anlayabiliyor, bazı tarikat ve cemaatlerin siyasallaşmaya başladığını gözlemliyorduk. Durumu fark eden Üniversite Yönetimi, başlarını normal başörtüsü ile bağlamaları için ikna etmeye çalışırken, kızlar “zorla başımızı açmaya çalışıyorlar” diye türban sorununu oluşturdular..
Daha sonraları şık durduğu için, bayanlar arasında türban moda oldu. Bazı tarikat ve cemaatler ise büyüyerek, Siyasal İslâm’ı oluşturdular. ”Hepsi kapansın” tartışmasına girmek yerine, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kendi kuvvetlerini kullanarak, ciddi araştırma ve sıkı denetlemelere acilen başlamalı, girilmeyen yerlere girmelidir.
* Bilim İnsanı Carl Sagan’ın Kozmik takvimine göre; Tüm evrenin başlangıç noktası Büyük Patlama (Big Bang) günümüzden 13,7 milyar yıl önce başladı (Dünya takvimine göre). Evrenin yaşını, Dünya takvimi gibi 12 aylık zaman dilimine bölersek. 1 Ocak saat 00.00-Big Bang başlangıcı (11 Mayıs Samanyolu galaksisinin oluşumu…1 Eylül- Güneşin oluşumu…21 Eylül-Dünya üzerinde ilk canlılar Prokaryotların oluşumu… vb.)
31 Aralık-23.54’ İlk insanların ortaya çıkışı, 31 Aralık-23.59’47” Dünya Tarihinin başladığı, ilk yazının ortaya çıkması.. Evren yaşına göre, aradan geçen zaman, 184 Milisaniye. ( Araştırmacı Dr. Baybars Türel’in paylaşımından).
* İnsanlık tarihinin süresi, bir gün bile değil. İsterseniz kudretli padişah olun, ister güç- kuvvetiniz, şan şöhretiniz dünyayı sarssın. Hepi topu evren yaşına göre, 184 Milisaniyeniz var. Özetle, insan ömrünü de düşünürsek, göz kırpma kadar bile değil. İnsanlık olarak, nefret biriktirebilir ya da yaşamınızın sonu geldiğinde, bu dünyada hoş sada bırakabilirsiniz.