Anasayfa
NE YAŞIYORUZ?
Mehmet Ataman
08 Ekim 2022

Bu nasıl bir dünya? İnsanoğlu, tarihinden hiç ders almadı. 20. yüzyıla iki büyük dünya savaşı ve sayısız ulusal savaşlarla din ve mezhep çatışmaları sığdırdık. Bu savaş ve çatışmalarda milyonlarca insan yitirdik. Yetmedi 21. yüz yılda da sorunlarımızı savaş ve çatışmalarla çözmeye çalışıyoruz. Irkçılık, siyasal dincilik ve mezhepçilik yeniden aldı başını gidiyor. Her tarafta faşist partiler yükseliyor. Sömürü hat safhada. İnsani değerler yok oluyor. Ülkesini terk etmek isteyen insanlar, Ege’nin, Akdeniz’in sularında yaşamlarını kaybediyor. Evrensel ahlâki değerler derseniz; yerlerde sürünüyor. Kültür, sanat, edebiyat, mimari öteleniyor. Tarihi ve kültürel değerler yok ediliyor. Varsa-yoksa maddi çıkarlar. Bireyci ve egoist ilişkiler. Bu gidiş belki bazı uluslara yakıştırılabilir; ama bize yakışmıyor. En azından ben yakıştıramıyorum.

Bizim cumhuriyetimiz, daha 1920’li yıllarda çağının en çağdaş yasalarını, kadın haklarını, çocuk haklarını, seçme seçilme haklarını, medeni yasayı hayata geçirdi. Avrupa’da pek çok ülkenin kadınları; “Biz de Türk kadılarına tanınan hakları istiyoruz,” diye, eylemler yapmışlardı. (İngiliz ve pek çok Avrupa devletlerinin kadınlarının hak mücadelelerinin tarihi incelendiğinde bu tespitimin doğru olduğu görülecektir.) Bütün Ortadoğu halkları bizleri örnek almıştı. Mazlum ulusların örnek modeliydik. 1930’larda ve 1940’larda, Avrupa’da yükselen ve egemen olan faşizmden kaçanların sığındığı ülkeydik. Borçlarını ödeyen, pek çok kuruluşları millileştirmiş, yabancıların elindeki demiryolları, limanlar, madenleri ve fabrikaları kamulaştırabilmiştik. Sanayisini geliştirmiş, kendi yerli uçağını yapan ve ihraç edebilen bir ülkeydik. 1960’larda yüzde yüz yerli otomobilini yapabilmiş bir ülkeydik.

   Bugünlere geldiğimizde şu soruları sorma gereği duyuyoruz? Nasıl bir toplum olduk? Nasıl oldu da sanayi devrimini kaçırdık? Nasıl oldu da tarımda yeterli derecede makine kullanamaz duruma düştük? Kendine yetebilen yedi ülkeden biriyken, dışa bağımlı hale geldik. Samanı bile ithal etmek zorunda kaldık. Nasıl oldu da sanayimizi ithalata bağımlı kıldık? Nasıl oldu da paramız pula döndü. Gelişmiş ülkelerin paralarından on beş, yirmi kat değersiz hale geldi?

Nerede yanlış yaptık ki üniversite mezunlarımız, makam ve mevki sahiplerimiz bile hiç okula gitmemişlerden daha kötü davranışlar sergileyebiliyor? Nasıl oldu da en seçkin insan kaynaklarımızı tükettik? En değerli beyinlerimizi; “giderlerse gitsinler!” anlayışı ile yabancı ülkelere kaptırdık. Yetmedi; 20 yıldır değiş(tiril)meyen iktidardakiler düşmanca bir dil geliştirdi. En kaba sözcüklerle muhaliflere, kadınlarımıza, kurucularımıza en ağır hakaretleri yapabiliyor.  

Nasıl oldu da bütün kurumlarımızın içi boşaltıldı? Bütün kurum ve kuruluşlar, toplumun gözünde değerlerini sıfırlayabildiler. HSK (Hâkimler savcılar Kurulu) eşini öldüren ve arkasından intihar eden Adalet bakanlığı Destek hizmetleri Daire Başkanı Serkan Tüzün hakkında baş sağlığı mesajı yayımlayabiliyor. Bir şarkıcı (Onur Şener) dinleyicilerinden bir grubun istediği şarkıyı bilmediğini söylemesi üzerine öldürülebiliyor. Kadınlar, çocuklarının gözleri önünde eşleri tarafından katledilebiliyor. Uyuşturucu trafiğinin göbeğinde yer almış durumdayız. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar aldı başını gidiyor. Bu ve benzeri kötü olaylarda yer alan kişilerin unvanlarına bakılınca üst kademelerde makam sahibi ve üniversite mezunlarına, hatta yüksek lisans ve doktoralılara rastlanıyor. Bunlar buralara nasıl geldi?

Tek parti devleti olduk. Muhalif üç-beş tv ve gazetelere en ağır cezalar veriliyor. Yetmedi sosyal medyayı da kontrol altına almak üzere yeni yasalar hazırlanıyor, TBMM’de görüşülüyor.

Yaşadıklarımız bir toplumsal çürüme. İktidar tam bir karşı devrim ilkelerine bağlı olarak yol alıyor. Gözünü karartmış, belirledikleri hedefe doğru son sürat gidiyorlar. Bu gidişe dur diyecek siyasetçiler, sivil toplum örgütleri, dernek ve sendikalar da karşıdevrimcilerin savlarıyla, onların sahasında mücadele etmeye çalışıyorlar. Doğrusu işimiz zor. Ancak zoru başarmak yaşama sevincimiz olacak. Ümitsizliğe yer yok. Hamuru yoğuracağız. Ekmeğimizi de yapacağız. Çünkü ustalarımız kötü olsa da mayamız iyi. Yakındır ustaları değiştireceğiz!