Öncelikle 2019 yılının başta Şişli Halkı olmak üzere Türk halkına, ve tüm insanlığa barış, mutluluk, esenlik getirmesini diliyor tüm dünya halklarının ötekileştirilmeden kendi toprakları üzerinde özgürce yaşadığı bir yıl olmasını diliyorum.
Liderler kolları sıvadı, her şey seçimlere odaklandı. Yalanlarıyla, doğrularıyla, takılan isimleriyle, söylenen ve söylenmeyenleri İle oluşturulan siyasal ittifaklar yerel seçimlere doğru bir maratonun içinde buldular kendilerini. Ama ne maraton! Koş koşa bildiğin kadar. Dilin kemiği yok konuş konuşa bildiğin kadar. Ne yaparsan gider, ne söylersen tutar mantığıyla hareket eden kendisini kurnaz sanan şark kurnazı siyasetçilerimiz de yok değil hani. Allah başımızdan eksik etmesin onları, onlar olmasa bizler neler yazacağız? Nerelerden malzeme bulacağız? Önceki gün İstanbul adayları belli oldu. CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye başkan Adayı daha önceden açıklandı. (Beylikdüzü Belediye Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu) AKP de adayını açıkladı (TBMM Başkanı Sayın Binali Yıldırım.)
Şişli’de ise halen adaylar belli değil. Şişli adaylarını arıyor dersek yanlış bir söz etmiş sayılmayız. Seçimlerde aday olmak: veya oy kullanmak en azından yaşama hakkı kadar vaz geçilmez, devredilmez, temel insan haklarındandır. Siyasal propaganda hakkını kullanmak, seçmen kitlelerini etkilemeye çalışmakta öyle. Ama bir farkla: Demokrasiden ayrılmamak koşuluyla… Demokrasi demek: Halkın kendi kendisini yönetmesi demektir. Demokrasi demek: Farklılıklarımızı zenginlik haline getirmek demektir. Demokrasi demek: ekonomik, sosyal, siyasal, felsefi görüş, dinsel inanç, kültürel ve benzeri farklılıklarınıza karşın bir arada yaşamak demektir. Demokrasi demek: özgürlük demektir. Demokrasi demek: Korkusuzca yaşamak demektir. Demokrasi demek: Başkalarının emeğine saygı demektir. Demokrasi: ötekileştirmek demek değildir. Demokrasi: Şark kurnazlığı yapmak değildir. Demokrasi: başkalarının emeğine konmak hiç değildir. Aslına bakılacak olursa Ahlaki de değildir. Her şeyin bir etik değeri olduğuna göre demokrasinin de bir etik değeri vardır. Örneğin çoğunluğu elde ede bilmek için bir başka ifade ile söylemek gerekirse iktidarı elde etmek için yalan söylenemez. Başkalarının emeği üzerinden siyasal propaganda yapılamaz. Bu ve benzeri tutum ve davranışların demokrasi ile uzaktan yakından ilgisi yoktur, olamazda…. Hele-hele ömürlerinin büyük bir kısmını siyaset sahnesinde geçirmiş tecrübeli siyasetçilerin bu gerçeği bizlerden daha iyi bilmesi gerekmez mi? Elbette gerekir. O halde demokrasi etiği gereği bu türden yanışlara sapmamaları gerekir. Peki saparlarsa ne olur? Saparlarsa bunun adı demokrasi olmaz. Bunun adı Şark kurnazlığı olur. Artık şark kurnazlarını ne siyasi partiler, ne Şişli halkı, ne de Türk halkı yutmaz, yutmamalıdır. Etik olmayan yollardan siyasi iktidar sahibi olmak isteyenlerin esasen sözlerine de güven olmaz. Bu türden yan yollara sapmak ne politikacıya, ne de halka uzaktan yakından hiçbir faydası dokunamaz. Keşke Şişli ilçesini yönetmeye talip olan tecrübeli politikacılar bu gerçeği iyi görebilseler ve seçim çalışmalarını yaptıklarının yanında yapamadıklarının bir öz eleştirisini yaparak halkın karşısına çıkabilseler. Ne iyi olurdu öyle değil mi? Umalım ki Şişli halkının gerisinde kalan kimi politikacılar bu gerçeği görür ve şişli halkını yakalamak için azami çabayı gösterirler. Örneğin Görülmeyen gazeteyi sahiplenmek yerine şöyle bir öz eleştiri yapsalar ne iyi olurdu: “Bizler yönetimde bulunduğumuz dönemlerde kültürel çalışmalara elimizden gelen desteği verdik, ama kamusal alanlarda yaptığımız düzenlemelerde engellileri ihmal ettik. 2005 yılından çıkarılan ve 7 temmuz gün, ve 5378 sayılı yasanın ön gördüğü Mimari düzenlemeleri yeterince gerçekleştiremedik. Bu konuda diğer belediyelere örnek olmamız gerekirken örnek olamadık.” Gibilerinden bir öz eleştiri ile siyaset sahnesine çıkmış olsalardı en azından daha şık dururdu. Şişli ki! Yalnızca İstanbul’un değil, Türkiye’nin göz bebeklerinden belki de en önde gelenlerindendir. Politikacıların bu gerçekle yüzleşmesi gerekir. Demokrasinin diğer bir niteliği de yapılan yanlışlar karşısında özür dileme olgunluğunu gösterip yapılan yanlıştan dönmek için gerekli adımları biran önce atmaktır. Bu yanlıştan dönülmesi noktasında en ufacık bir işaret göremedik. Öyle ki bu konuda sessizliğe bürünüyor olmaları suçluluk psikozundan kaynaklanıyor olsa gerektir.
Fatih Mehmet Moray