16.09.2022 tarihinde, Gökçeada’nın güneybatısında yer alan Gizli Liman’ndaydım. Limanı tepeden gören bir noktadaki Limnos Otel’den limana bakınca muhteşem bir manzara ile karşılaştım. Burası, çok iyi bildiğim bir yer olmasına ragmen “ilk kez görüyor” gibi heyecan duydum. Gözüm ufka takılınca uzaklardaki Limni’yi fark ettim. Buraya hemen her gelişimde olduğu gibi “Mondros Ateşkes Antlaşması”nı (Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışını simgeleyen bu anlaşma, Limni Adası’ndaki Mondros Limanı’nda Rauf Orbay başkanlığındaki bir heyet ve İngiltere heyeti arasında Agamemnon adlı zırhlıda imzalanmıştır.) anımsadım. Koca bir imparatorluğun çöküşü hafızamda bir film şeridi olup aktı. Kısa bir süre sonra geçmişten günümüze döndüm. Güncel siyasi tartışmaların teması da Osmanlı’ydı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun imzaladığı son iki antlaşmadan ilki Mondros, sonuncusu Serv’dir.
Mondros ve Serv’e baktığınızda, koca bir imparatorluğun nasıl parçlanıp emperyalist devletlerce paylaşıldığını çok net olarak görürüz. Buna rağmen koca devleti bu duruma düşürenleri savunabilenlere şaşıyorum. Bunca aymazlık, bunca sapkınlık ve hatta bunca hainlik içinde olanlara güzellemeler yapılabiliyor. Yenilmiş, parçalanmış, manda arayışlarına girmiş bir imparatorluktan yepyeni bir cumhuriyet meydana getirenler ise yok sayılabiliyor. Anlaşılır gibi değil. Bu derece tarihi çarpıtmak ne akla, ne mantığa, ne de insanlığa sığar! Mondros’un o çok ağır koşulları yetmezmiş gibi ardından Serv imzalanmıştır. Serv; vatan topraklarının İngilizlere ve diğer 1. Dünya Savaşı galiplerine yaranmak amacıyla bölünerek, dağıtıldığı çok ağır koşullar içeren bir antlaşmadır. Osmanlı’nın imzaladığı son anlaşma budur.
Türkiye Cumhuriyetinin ise kurtuluş sonrası ilk olarak imzaladığı iki antlaşmadan ilki Mudanya (arada Yunanistan’la imzalanan mübadele anlaşması hariç) ikincisi Lozan’dır. Mudanya Antlaşması’na baktığımızda yepyeni bir ulusun doğmakta olduğunu, Lozan’a baktığımızda ise tam bağımsız bir ulusun dünya sahnesine çıktığını görürüz.
Aradan yaklaşık yüz yıl geçti. Son günlerde yaşadığımız tartışmalara bakar mısınız? İmparatorluktan yana mısınız? Cumhuriyetten yana mı? İngiliz gemisine binip kaçan son sultan, vatan haini miydi? değil miydi? Böylesi saçma bir tartışma olabilir mi? Son padişah Vahidettin’in, vatansever mi hain mi olduğunu, Osmanlı’nın imzaladığı ve yukarıda adı geçen son iki antlaşmanın maddelerine bakın, yanıtı bulursunuz. Bu tartışmaların kime, ne faydası olacak?
Bunca yıl sonra neleri tartışıyoruz! Bilgi çağı, uzay çağı, nanoteknoloji çağı, iletişim çağı gibi çok değişik şekilde adlandırılan yüzyılımızda tartışmamız gereken şeyler bunlar olmamalı. Giderek dünyadan kopuyoruz. Beyinlerimiz göç ediyor. Ulusal kaynaklarımız yabancıların eline geçiyor. İlk 20 ekonomiden düştük. Paramız pul oldu. Laik, demokratik, sosyal hukuk devletini ara ki bulasın! Dünyada en yüksek faizle borçlanan ülke olduk. Doğacak bebelerimiz bile borçlu doğacak. Bilim ve teknolojide gelişmiş ülkelerle yarışabilecek halimiz kalmadı. Gelin bunları ve bunları yaratan ortamı konuşalım. Nasıl kalkınırız? Nasıl daha sağlıklı bir toplum oluruz? Nasıl daha özgür ve bağımsız bir toplum olabiliriz? Nasıl daha barış içinde dostça yaşayabiliriz? Bunları konuşalım. Etnik ve kültürel farklılıklarımızı zenginliğe dönüşttürelim. Tarihi olayları, gerçek tarihçiler yazdı, yazıyor, yazacak. Gelecek kuşaklar da okuyacak. Bizim de kimler olduğumuzu zamanla değerlendirecekler. Bizler, bugün ne çeşit savunmalar yaparsak yapalım, tarih hükmünü verecek.