“Bazen arakana bile bakmadan gitmek istersin.
Öyle her şeyi falan da bırakmana gerek yok.
Anıları bırakabilsen yeter…” EDİP CANSEVER
Hoş geldin Mayıs…
Her türlü sevincinle, acılarınla, mihnetinle hoş geldin…
Mayıs’ta yitirdiğimiz sanatçılarımızı rahmetle anıyor, ışıklar içinde uyusunlar diyoruz.
Bizlere miras olan eserleri için onlara şükranlarımızı sunuyor, bu dil hazinelerinden inciler dizip bir yıldız gibi kayarak aramızdan ayrılmış sanatçılarımız yad ediyoruz.
HAŞİM NEZİHİ OKAY (AKŞAM ŞARKILARI/ ILGAR/ ÖMRÜMÜN YAPRAKLARI)
Yazar, şair…
Sessiz sakin, düzenli bir ömre sığdırılan Türk edebiyatına ait kıymetli araştırmalar derlemeler…
Sanatçının gökkuşağı gibi şiir dönemeçleri…
Bir yığın toz olacak belki yarın,
Nice hislerle örülmüş bu yığın.
İnce bir hatıra denmese bile,
Sisli bir gölgesidir varlığımın.
Bu dizelerle şiir anlayışını özetler, Türk edebiyatı tarihinin çınarı…
Bu çınarın her dalından farklı bir döneme ait şiirler yeşerir. (Divan, Halk şiirleri; Anadolucu Toplumcu şiirler)
“Akşam, ateş, kızıl, mor, dağ, yol” imgeleriyle sembolizmin izleri ve Ahmet Haşim etkisi…
Aşık Sümmani, Seyrani, Bolulu Dertli, Dadaloğlu ve Köroğlu’na ait derlemeleriyle Halk edebiyatının tanıtılması ve sevdirilmesinde önemli bir katkısı vardır. Bundan dolayı 1983 yılında Türk Folkloruna Hizmet Ödülü verilir.
Her mahalle bu yerde bir parça keder saklar,
Hep böyle bu ülkenin cana yakın yerleri
Ah insan dert veren, yara veren sokaklar
Ah bu Anadolu’nun bakımsız şehirleri…
Nazım Hikmet’in etkisini ve Marksizm’in felsefesinin kokusunu alırız bu şiiriyle.
Ezgi’nin Günlüğü’ne giren ve Sumru Akyürüyen’in muhteşem sesinden dinlediğimiz Akşam Şarkıları şiirinden dizeler…
AKŞAM ŞARKILARI
Bir şarkı sesidir yıllar içinden
Bir çığlık direnciyle seni arar
Bir şarkı sesiydin yıllar içinden,
Bir çığlık direnciyle seni arar.
Aradığı sen misin yalnızca
Yoksa yitirirken yitirdiğin şey mi var
Akşam vakti ince sazlar, koyulurken şarkılar…
Haşim Nezihi Okay; Yahya Kemal ile Park Oteli’nde buluşmuşlar, sohbet etmektedirler. Yahya Kemal etrafındakilere ERENLER redifli VEDA GAZELi’ni okuyup okumadıklarını sorar. Nezihi Okay, Üstad’a nazikçe okuyup sevdiğini fakat biraz Yunus koktuğunu söyler. Yahya Kemal birden celallenir, çevresindekilerin başına Park Oteli’ni yıkacaktır sanki. Sakinleşince “Oku bakalım şu Yunus’u der.”
Haşim Nezihi Okay da Yunus’un meşhur dizelerinden “ Biz dünyadan gider olduk/ Kalanlara selam olsun.” şiirini okur. Şiir bitince Yahya Kemal’in gözleri yaşarır” Aman evlat bu ne arı bu ne güzel Türkçe” der. Biraz önceki patırtı kütürtü yerini “Aradığımız Türkçe budur işte!” söylemiyle memnuniyete bırakır.
ORUÇ ARUOBA (GÜNDÜZ YARASALARI/ MAYIS FIRTINALARI)
Yazar, şair, çevirmen, editör…
Türk edebiyatının mihenk taşlarından biridir.
İNSANLAR
Birbirlerinden uzun mesafelerle ayrılmış yıldızlar gibi
Kendi hususi boşlukları içinde dönen hepsi yalnız
Hepsi mahrem ve başkalarına kapalı bir dünyadır.
Bir yıldız sönünce ondan uzaktakiler bir şey duymaz
Herkes ancak biraz kendi komşusuyla meşgul olur.
Yaşamı ve yaşadıklarını tek taraftan değil iki taraflı yorumlayan şairin GÜNDÜZ YARASALARI isimli yedi bölümlük çok beğenilen şiiri için “Bu şiirlerin üzerine başka hiçbir şey yazılmasa da olurmuş” yorumları süsler.
GÜNDÜZ YARASALARI
Neyse ki biz ilk ışıkları görülünce güneşin
Koparız tepenin göz kapakları
Ürpererek karşılayalım doruk ışığı
Gölgeler kısılınca çıkarız ortaya
Açıktır, aydınlıktır aradığımız
Parlaklıkta bulur gücünü görüşümüz
Kör olmuş ışıktan gözlerimiz
Gündüz yarasalarıyız biz.
Eserlerinden: DE Kİ İŞTE: Felsefecilerin görüşleri çerçevesinde ele alınmış yazıları
İLE: Herkesin kendinden bir şeyler bulacağı yazılarıyla
MAYIS FIRTINALARI: Mayıs ile Kasım arasında yazdığı kırk beş şiiriyle anıyoruz şairimizi.
MAYIS FIRTINALARI
Bakışların – mayıs ayının ortasında beklenmedik kış fırtınası…
Örtünmeye şans tanımaz, düşünmeye fırsat olmaz…
Sen de hiç düşünme artık zaten düşündüğün gibi değil
Aynı anda hem akıllı hem duyarlı olmak en ağır işkenceymiş hayatta…
***
HAİKU tarzı şiir anlayışıyla da (Japon tarzı kısa şiir) edebiyatımızda yer alır.
Sen mezarım olsaydın
Mışıl mışıl uyurdum
İçinde
***
Özgürlük budur belki de
Sürekli bir yersizlik sürüp giden bir yol
TURHAN OĞUZBAŞ (SONBAHAR RÜZGARLARI/ YAŞANMAMIŞ MEKTUPLAR/ BEYAZ KASIMPATILARI)
Yazar, şair…
SONBAHAR AKŞAMLARI
Ne zaman Emirgan’a yağmur yağsa sen geçersin aklımdan, gözlerin geçer
Bir rüzgar saçlarını dağıtır, çınar altında
Sonra bir yığın sararmış yaprak hüzün dolu
Derken akşam olur, içine efkar basar insanın
Sonra ver elini İstinye yolu…
1933 yılında Mersin’de başlayan yaşam yolcuğu 1997’de İstanbul’da sona erer. Altmış dört yıllık yaşamında: İSPANYOL MEYHANESİNDE SENİ ARADIM/ YAŞANMAMIŞ MEKTUPLAR/ GÖZLERİN İSTANBUL SENİN/ SONBAHAR RÜZGARLARI/ BEYAZ KASIMPATILARI isimli şiir kitapları sıralanır. Bu şiir kitaplarındaki şiirlerinin çoğu güfte olur, notalarla nağmelere dökülür ve Avni Anıl, Saadettin Öktenay, Dr. Selahattin İçli, İrfan Özbakır, Sadi Hoşses tarafından beslenir. Keyifle dinlediğimiz müziklere dönüşür.
Bestelenmiş şiirleri: BENİ BU ŞARKI ÖLDÜRECEK GÖRECEKSİN (EMİR ATEŞ)/ BU AKŞAM BÜTÜN MEYHANALERİ DOLAŞTIM İSTANBUL’UN (AVNİ ANIL)/ UNUTULMUŞ NE VARSA SEVGİDEN GERİ KALAN (AVNİ ANIL) / NE OLUR AKŞAMLARI GELSEN TURSAN YANI BAŞIMA (AVNİ ANIL)/ GÜN GELİR UNUTULUR DOST BİLDİKLERİMİZ (İRFAN ÖZBAKIR)/ YAŞAMAK YALAN BELKİ YALAN DELİCE SEVMEK YALAN (SAADETTİN ÖKTENAY) / BİR RÜZGAR SAÇLARIMI DAĞITSA UZAK LİMANALARA (SELAHATTİN İÇLİ)
Timur Selçuk ve Nesrin Sipahi’nin yorumlarıyla İspanyol Meyhanesi gönüllere taht kurar.
Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un,
Seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde
Sonra akvaryumlu meyhanede balıklara sordum seni
Canım kıyasıya sarhoş olmak istiyordu
Yokluğun bir karanlık gibiydi içimde
Ağır ve dayanılmaz
İspanyol meyhanesinde
***
Göçer bir başka dünyaya göçmez bildiklerimiz
Küser dünyaya bir gün küsmez bildiklerimiz
Öyle ani açar ki bir bilinmez aleme
Kaybolur gider bir gün ölmez bildiklerimiz.
EDİP CANSEVER
Yazar, şair … Otellerin Şairi…
İkinci Yeni’nin temel taşlarından…Türk şiirinin kıvrımlarında teker teker yol almış. (İkinci Yeni öncesi, İkinci Yeni dönemi, İkinci Yeni sonrası)
Hiç böyle ısınmamıştım,
Daldaki vişneye, vitrindeki aydınlığa,
Salça kokusuna mutfağımın,
Akan dereye, uçan buluta
Yoksulluk olgusunun var oluşa ve üretmeye engel olmadığının canlı timsalidir Edip Cansever. Hiç kitap okunmayan bir evde büyüyen bir şair, ortaokul ikinci sınıfında ilk şiirlerini yazarak şiir dünyasına adımını atar. 17 yaşlarındayken komşuları Nigar Hanım’ın kardeşi Ahmet Hamdi Tanpınar’a ilk şiirlerini sunar. Tanpınar da “bu şiirler çok güzel, hepsi de güzel ama hiçbiri şiir değil.” cevabını alır.
Tanpınar ona ilk önce uzun uzun bir resme nasıl bakılacağını anlatır, Edip Cansever de bir sürü resim alır uzun uzun resimleri inceler. Bu feyz ile İKİNDİ ÜSTÜ isimli şiir kitabını yayınlar, her ne kadar sonradan yayınladığına pişman olsa da.
Seni günlere böldüm
Seni aylara
Daha yıllara, yüzyıllara böleceğim
Ve her zaman söyleyeceğim ki beni anla,
Böyle eskitilmiş de olsa bu kalbi, minesi çatlamış bir diş gibi duracağım karşısında.
“En çok ve en uzun süre şiir yazan şair” unvanıyla karşımıza çıkan E. Cansever 1955’ten itibaren kapalı soyut bir şiir anlayışına, 1963’ten sonra da toplumcu, maddeci, açık şiir anlayışına yönelir.
Varoluşçuluk akımının etkisinde kişinin dünya karşısındaki yerini araştırır, düşünce yönü baskın şiirler yazar.
Şairimizden minik minik inciler dizelim.
“Ah bu nisan yağmurları hüznün kaybetmiş çocuklar gibi şaşkın”
“Bu aralar ellerim üşür benim, doktor kansızlık der, ben sensizlik derim”
“Hiç gitmeyecekmiş gibi sevenler, hiç sevmemiş gibi gittiler.”
Can dostu C. Süreya, şairimizin ölümünden sonra şu dizeleri sıralar:
“Yeşil ipek gömleğinin yakası
Büyük zamana düşer.
Her şeyin fazlası zararlıdır ya,
Fazla şiirden öldü Edip Cansever.”
Haziran ayında görüşmek üzere…