Dünyanın birçok ülkesinde yaşanan ekonomik, toplumsal, kültürel ve siyasi gelişmeler ışığında yönetim şekilleri de değişmiş siyasi katılıma bağlı demokratik yönetim şekli ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte katılımın niteliği, niceliği ve boyutu önem kazanmıştır. Oyu kullanacak karakter dünden bugüne yapısal ve niceliksel değişim sergilemişse de genç adını verdiğimiz 15-24 yaş arasındaki bireylerden oluşan grubun siyasi katılımının gerek dünyada gerek ülkemizde diğer yaş gruplarına oranla düşük olduğunu görmekteyiz. 68 ayaklanmalarından bu yana Türkiye’de ve dünyada gençliğin apolitik bir tavır sergilemekte olduğuna dair teoriler artmış ve bu durumun ispatı olarak da siyasi katılım oranlarındaki düşüş örnek gösterilmiştir.
Gençlik dönemi gencin bağımsızlığını ve özgürlüğünü en üst düzeyde kullanmasını bir amaç haline getirdiği dönemdir. Dolayısıyla gençlik döneminde bireylerin yaşadığı toplumda var olan siyasi, ekonomik ve toplumsal yapının özelliklerine karşı ilgili olması beklenir. Demokrasi ile yönetilen toplumlarda genç yurttaşın özgürlüğünü ve bağımsızlığını pekiştirmek adına yerel seçimlerde oy kullanması, herhangi bir siyasi partinin gençlik koluna katılması, herhangi bir toplu yürüyüş eylemine katılması veya siyasetle ilgili bir sivil toplum kuruluşuna üye olması beklenir. Gençlerin katılımının sağlanması modern toplumlar açısından son derece önemlidir. Çünkü sosyal dışlanma ve gençliğin katılımı zıt iki kavram olarak görülmektedir ve sosyal içerme politikalarının, gençlerin katılımını sağlamadıkça başarılı olamayacağı vurgulanmaktadır.
Gençlerin karar verme mekanizmalarına dahil edilişinin önemi vurgulanırken, pratik yaşantıda bunun gerçekleşemiyor olması birçok sebepten olabilmektedir. Bu durumun sebepleri çeşitlilik göstermekle birlikte günümüzde sıkça tartışılmaktadır. Gençlik; modern Türkiye tarihi boyunca siyasal bir kategori olarak inşa edilmiş ve 1980’lere kadar gençler de kendilerine verilen siyasal misyon içerisinde siyasal sahnenin önemli aktörleri olmuşlardır. Ancak 1980 sonrası gençlik kuşağı siyasi depolitizasyona uğrayarak siyasetten uzaklaşmış, bireyselleşmiş ve konformist bir tutum sergilemiştir. Bu durum yalnızca Türk gençliğine ait bir olgu değil. BM’nin 2005 Gençlik Raporu’na bakıldığında global olarak rastlanan bir olgu ile karşı karşıyayız. Siyasi anlamdaki bu ilgisizlik gençleri karar verme mekanizmalarından uzaklaştırmakta ve günümüz siyasilerinin, toplumsal eleştirilerinin hedef tahtası haline getirmektedir.
Geoffrey Pleyers “Genç İnsanlar ve Alter-Küreselleşme: Hayal Kırıklığından Yeni Bir Siyasi Katılım Kültürüne Doğru” adlı makalesinde; sık sık bireycilikle ve [siyasete] ilgisiz kuşağa ait olmakla suçlanan pek çok genç insanın artık alter-küreselleşmeci hareket sayesinde yeniden siyasi ve toplumsal hayata geri döndüğünü dile getirmiştir. Genç insanlar eskisine kıyasla daha az oy kullanıyorlar ve geleneksel demokratik kurumlara karşı güvenlerini kısmen kaybetseler bile, alter-küreselleşme ve savaş karşıtı protestolar sırasında sokakları doldurabiliyorlar.
“Tepeden inme siyasetten” duydukları hayal kırıklığıyla, siyasetin uygulamaya dayanan, tabandan gelen bir şekilde yenilenmesi çağrısı yapıyorlar. Gençler geleneksel aktörleri eleştirmenin ötesinde, alternatif, daha az kurumsallaşmış ve daha bireysel bağlılık ve katılım tarzları geliştiriyorlar. Proje üzerinden katılıma dayanan bu modelde her kişi sadece, bir konferansın veya etkinliğin düzenlenmesi gibi, sınırlı bir projeye belirli bir şekilde dahil olma sözü veriyor. Gençler artık sınırlı hedefleri olan, doğrudan eylemlere taraftarlar.
Yeni iletişim teknolojileri siyasi katılımın yönünü değiştirmede önemli bir diğer etkendir. Küreselleşmenin başlıca iletişim ağı olarak gösterilen internet, toplumsal muhalefetin, ulusal ve küresel boyutta organize olabilmesini sağlamaktadır. Böylece internet teknolojileri; toplumsal hareketlerin etkileşimini hızlandırmaktadır. İnternet aracılığıyla sağlanan çeşitli sosyal medya platformlarında kullanıcılar arasında biz duygusu gelişmektedir. Kullanıcılar belirli bir siyasi bilinç ve varılacak hedefler konusunda belirli bir ortak bilince sahip olmakta ve egemen düzene karşı doğrudan bir muhalefet gücü sergileyebilmektedir.
Sonuç olarak yeni demokratik anlayışların doğduğu ve yerleşik demokrasilerin de değişime uğradığı bir zamanda yaşıyoruz. Bir taraftan siyasi konuların ve siyasi karar alma sürecinin karmaşıklığı artarken, diğer taraftan vatandaşların siyasi karar alma mercilerine güveni azalmaktadır. Bunun dışında yurttaşlar ile politikacılar sınıfı arasında da büyük bir uçurum vardır. Zygmunt Bauman, insanların siyasi olana karşı bu denli geri çekilmesini küreselleşmeyle açıklamakta, küreselleşmenin ise iktidarın giderek siyasetten ayrılması anlamına geldiğini vurgulamaktadır. Bu durumda halkta siyasete, toplumsal olaylara ve ekonomik olaylara karşı ilgisizlik yaratmaktadır. Küreselleşme devletleri ve devletlerin ekonomik politikalarını uluslararasılaştırmıştır. Artık halk istese de istemese de ulus ötesi siyasi katılımın dışında kalmaya mecbur bırakılmıştır.
Günümüz demokrasilerine baktığımız zaman şunu net bir şekilde görebiliyoruz: Demokrasi ne toplumla ne de toplumsuzdur. Siyasi katılımın belirli oranda sağlanmadığı demokrasiler devletler tarafından sorgulanırken aslında katılımın yine aynı devletler tarafından yalnızca görünür de olması beklenmektedir. Genç kuşak toplumun tüm bu sancılı süreçlerinin en çok farkında olan gruptur. Dolayısıyla devlet mekanizmalarının gençliğin katılımına, sorunlarına ve bu sorunların çözümlerine odaklanmaları gerekmektedir.