I
Yıl 1919,
Haritalar ana yurtsuz.
Kuş bakışı umutlar devşirirken Bolu,
Dörtnala çiğniyor düşman Anadolu’yu.
Anaların gönlünde bin avuç keder, ağız dolusu dua…
Tükenir mi türkün azmi hiç analar evlat, evlatlar ana doğurdukça?
Git Seyit Onbaşı göğsünde Çanakkale’nin gurur nişanesiyle; git haber sal,
“Ya istiklal, ya ölüm!” Desin Mustafa Kemal.
II
Yıl 1919, aylardan hazan…
Sılada gurbeti yaşıyor şimdi, Sultan Ahmet Camisi’ndeki küçük şadırvan.
Bilsin ki, elleriyle tarihe kıyan o cellat,
Her Türk kendi dehlizinden doğurur binlerce Kürşat.
Şehadet şerbetiyle doldurur da gönül tasını,
Yine de esaret gömleğini giymez sırtına Fatih’in torunları.
Şubatlar martları çağırır heyhat!
Ve cenneti muştular baharın kucağında ilk merhabasıyla bir maral,
Bir gün bir yerde “Geldikleri gibi giderler” Diye haykırırsa bir Mustafa Kemal.
III
Bize ezelden destandır, namustur bayrak,
Yardan, serden geçilir de, verilmez toprak.
Susar mı hiç ezanlar Şerife Bacılar, Hasan Basriler varken?
Naçar gönüllere su serpmez mi Akif,
“Korkma!” Diye Sütçü İmam’ı şahlandırırken?
Biz vatanı sudan aziz biliriz, ekmekten daha kutsal,
Başımızı koyarız uğruna hiç düşünmeden,
Yeter ki “Ya istiklal, ya ölüm!” Desin Mustafa Kemal.
IV
Söyle Yunan’a, Fransız’a, İngiliz’e,
Kimseden aman dilemeyiz biz,
Üstte mavi gök delinmedikçe, altta yağız yer çökmedikçe.
Sürüyoruz izini Bilge Kağan’ın, Alparslan’ın.
Çünkü duruyor hala Plevne’de hoş sedası şanı büyük Osman Paşa’nın.
Şahit ol Tanrı Dağları, şahit ol ey nazlı Aral,
Atalarından mirastır her Türk’e istiklal.
V
Yıl 1919,
Hürriyete mevzilendi tüfeğimiz, topumuz.
Uyandı Manisa, Erzurum, Balıkesir.
Ki her Türk yazar gönül atlasına büyük harflerle: “Egemenlik milletindir.”
Zeybekler, dadaşlar… Haydi cepheye!
Göğüslerde iman, bayraklar elde,
Yürüyün başınız arşa değene kadar,
Yürüyün; size bu yolda ölüm değil, ölümsüzlük var.
Bilin ki şehadet hurilerin elinden içilen en mistik bal.
Türk’e Anadolu kapılarını açan anahtar değil mi istiklal?
VI
Kılıçlar çıkınca bir kez kınından,
Döner mi Mehmetçik çıktığı yoldan?
Sakarya’da ”Ya Allah!..” Nidalarıyla kükrerken aslan,
Kim takar esaret zincirini türkün boynuna?
Dur denir elbet bir gün bu irin kusan kanlı oyuna.
Karabekir Paşa, git Gazi’nin kapısını çal,
“Ya istiklal, ya ölüm!” Diye yeniden emretsin Mustafa Kemal.
VII
Yıl 1919 bir başka mayıs bu,
Uçun kuşlar uçun Samsun’a doğru,
Yakacak sabaha karşı kurtuluş meşalesini Bandırma Vapuru.
Geçmişinden doğacak aşkla, azimle istikbal.
Çünkü beşikten mezara Türkün türküsüdür istiklal.
VIII
Kanla tapusu alındı bu toprağın biline,
Halep’te, Şam’da Çanakkale’de,
Gidenler dönemedi sağ salim evine.
Ama indiremedi bu bayrağı gönderden hiçbir el,
Ödendi, ödenir bu yolda sayısız bedel.
Söyledi asırlardır, söyler de asırlarca diller olmaz asla lal,
Hele bir desin “Ya istiklal, ya ölüm!” Diye Mustafa Kemal.
IX
Yıl 1919, düşman pusuda,
Acının gugukları çalıyor içler Kerbelâ.
Savlar, sagular, türküler yasta.
Altın kafesine sığmaz ki bülbül,
Gözler de uyanır gaflet uykusundan; bekle gönül.
Düşerken toprağa canlar, akarken kanlar al al,
Sebat et, kurulur tahtına yeniden istiklal.
X
Yıl 1922, Ağustos 30,
Taktık zafer tacını gururla başımıza.
Boyumuz boylandı, soylandı soyumuz.
Ant içmişti kahramanlar yurdu yaşatmaya.
Dize getirdik düşmanı kenetlenerek,
Çünkü bayrağı yüceltmek en büyük erek.
Değişmez bu, Türkler yeryüzünden silinene dek.
Bayraklaştı Türkün sesi gök kubbede dal dal,
Ana oldu, evlat oldu, yar oldu…
Ordu koştu, vatan coştu, insan koktu istiklal.