Her alanda sarsıntılı ve hareketli bir yılın ardından dünyada ve ülkemizde acı ve tatlı olayları geride bıraktık.
Covid-19 salgınının etkileri devam etti. Arka arkaya çeşitli aşıların sunulduğu dünyamızda, yaşamda normalleşmeye doğru adımlar atıldı. Her ne kadar covid-19’un çeşitli varyantları bizi ürkütse de…
Emperyalizmin doğal akışı bağlamında; ülkeler arası savaşlar, tehditler, ambargolar yine tarih sahnesinde yerini aldı. İklim değişikliği çeşitli felaketlere sebep olurken dünya gündeminde bir sorun olarak bir defa daha tartışıldı, değerlendirildi.
Ülkemi yasa boğan orman yangınları, ülkem üzerindeki rantçıları sevindirirken halkımın kenetlenmesiyle yangın söndürme çabaları; suni dalgalanmalarla ekonomideki çöküş, halkın fakirleşmesi, enflasyonlar, anlık değişen zamlar 2021’ e damgasını vurdu.
Türkiye’nin ilk imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmemiz de ve sözleşmenin feshedilmesini de hayretle ve esefle izledik.
Bizi mutlu edenlerse:
NASA’nın keşif aracı PERSEVERANCE’nin yedi ay süren dört yüz seksen milyon kilometrelik yolculuğunu Mars’a başarılı bir inişle gerçekleştirilmesi / Mars’a gönderilen INGENUITY isimli helikopterin bir dakikadan az süreyle Mars’ ta bir uçuş gerçekleştirmesi ve “Başka bir gezegende uçurulan ilk hava aracı” olarak anılması.
Tokyo Olimpiyatları’nda Okçuluk alanında Mete Gazoz’un altın madalya alması (İlk kez okçulukta altın madalya) / Boksta Buse Naz Sürmeli’nin altın madalyası (ilk altın madalya)/ Filenin Sultanlarının Avrupa üçüncülüğü gibi spordaki başarılar…
2021’e veda ederken aralık ayında vefat eden Namık Kemal, Mehmet Rauf, Mehmet Akif Ersoy, Reşat Nuri Güntekin, Oğuz Atay, Behçet Necatigil, Orhan Şaik Gökyay, Şükran Kurdakul gibi yazın dünyasında birbirinden değerli sanatçılarımızı rahmetle anıyoruz. Işıklar içinde uyusunlar…
ŞÜKRAN KURDAKUL (TOMURCUK/TANIĞIN BİRİ/ CEZAEVİNDEN BAB-I ALİ’YE)
Şair, yazar, araştırmacı… Coşkunun, inancın, direncin şairi…
Ben sevdayım, al beni sevecenliğine
Ben gülüm, dallarına aşıla beni
Çocuğum ben, göğsünde büyüt
Umudum ben, düşüncende geliştir
Acıyım, gerçeği ararsan bende
İnancım, coşkuyu yaşarsan bende
Şairimiz: “Mesajımızı halka iletmek zorundayız bunun için somut bir dil kullanmak gerekir. Mesajı halka ulaşmayan eser sanat eseri değildir.” diyor
Topluma yoğun bir yurt ve insan sevgisiyle bakan, siyasal ve toplumsal mücadelede söz ve sorumluluk sahibi olan kavgacı bir ozan.
AĞIT DEĞİL
Gücünüz varsa sizin
Sözcüğü tutuklayın
Öğrenci, kitap
En güzel kavramı dilimin, özgürlüğü tutuklayın.
Ben ki düşünüyorum
Var olduğumdan beri
Silahlar bana dönük
Savaşlar sizin için
Gücünüz varsa artık
Usumu tutuklayın
Toplumcu Gerçekçi çizgisiyle şairimiz; sevecenliği, inançlarından ödün vermezliği, en çok da bağımsızlık bilinciyle yazın dünyamızda tanınmaktadır.
ARARSAN
Dağ yolları gibiyizdir, uzağa düşeriz
Ararsan bir şiir gurbetinde ara bizi
Belki rüzgarımız ses verir bir dizeden
Belki bir imgeye vurur düşlerimiz
ARMAĞAN
Acıların sütüyle büyüttüğüm umutlar,
Mahpushane avlularında boy verdi
Dolunay menekşelendi kirli kara camlarda
Her görüşte yeniden vurulduğumuz ana evren
Özgürlüğe boyadı saksımdaki çiçeği
Senin olsun…
Biz ki acılar döneminden,
Ellerimizi kirletmeden geçtik
Direncim senin olsun
Sevgim senin olsun…
ALİ KIZILTUĞ (BAYKUŞALARA KALAN KÖY/SORMA EFENDİM)
Halk ozanı… İçten, samimi, babacan kişiliği dizelerine de yansır. Aşık Veysel ve Aşık Mahsuni Şerif’ten etkilenir.
1971 İstanbul Tepebaşı’nda yapılan ve tüm ozanların katıldığı bir yarışmada Birincilik
2009 Yaşayan En Ünlü Ozan Ödülü.
2011 Yılın Ozanı Ödülü.
2012 Ustaya Saygı Ödülleri sahibidir.
ÖF ÖF
Aramıza girmiş dağlar denizler,
Gelemem diyorum öf öf, sen gel diyorsun,
Kar yağmış yollara, örtülmüş izler
Bulamam diyorum öf öf, sen bul diyorsun.
(Günümüzde Cem Adrian tarafından seslendirilen bu eser çok sevilmiştir.)
Halk ozanımız: “Ne yârimden vazgeçtim ne sazımdan ne de vatanımdan vazgeçtim. Nasıl Mursal’dan geldiysem o mazlum, sefil, tertemiz bir köylü çocuğu isem şimdi de aynıyım“ der.
Sivas’ın Divriği ilçesine bağlı Mursal köyünde dünyaya gelen şairin iki binin üzerinde eseri vardır, bunların 550 tanesi başka sanatçılar tarafından da seslendirilmiştir.
GEÇ KALDIN
Yıllar boyu beni ağlatan zalim
Güldürsen de zaman geçti geç kaldın
Gözlerinden yaşlar çatlatan hain
Artık sildirsen de zaman geçti geç kaldın
Kurudu bağları güllerim soldu,
Bana ne olduysa yar hep senden oldu
Geldi yurtlara yad eller doldu
Geri dönüp zahmet etme geç kaldın
MUSTAFA SAMİH RIFAT (NEFAYİSÜ’L – ENFAS / HALKİYAT/ ŞARKIN MASAL ANALARI)
Şair, Dil Bilimci… 2.Meşrutiyet ve Cumhuriyet Dönemi sanatçısı.
Cumhuriyet öncesi şiir yazmaya başlayan şair Cumhuriyet’ten sonrasında da yazın dünyasının etkin kalemlerinden oldu.
Yedikule Bektaşi Tekkesi dervişlerinden Hasan Rıfat Bey’in oğlu, Bestekar Ali Rıfat Çağatay’ın kardeşi ve Şair Oktay Rıfat’ın babasıdır. Eşi ise Nazım Hikmet’in teyzesidir.
1890’lı yıllarda Eski Şiir anlayışıyla Muallim Naci, Yenişehirli Avni gibi sanatçıların izinde, sonraları da Yeni Şiir anlayışıyla Recaizade Ekrem ve Abdülhak Hamit gibi şairlerin izinden gider.
Mütareke yıllarında “Akdeniz Kıyılarında (Marşı)”/Aydın‘ın Yunan ordusu tarafından işgali üzerine “Güzel Aydın”/ Milli Mücadele Dönemi’nde ise “Asker Koşması, İnönü Kapılarında , Ya İstiklal Ya Ölüm” gibi milli duyguları terennüm eden sade dilli şiirler yazar.
Milli Mücadele’ye kalemi ve gönlüyle destek veren cephe gerisi kahramanlarındandır.
AKDENİZ MARŞI
Yaslı gittim şen geldim
Aç koynunu ben geldim
Bana bir yudum su ver
Çok uzak yoldan geldim
Deniz Deniz Akdeniz
Suları berrak deniz
Karşımda yar ağlıyor
Gideyim bırak deniz
GÜZEL AYDIN
İzmir Türk’ün Ana yurdu
Vermez onu altın ordu
Düşmen İzmir’e girerken
Bütün millet ağlıyordu
Aydın aydın güzel aydın
Ah bir kere kurtulaydın.
MEHMET AKİF ERSOY (SAFAHAT)
Şair, veteriner hekimi, öğretmen, siyasetçi… Vatan Şairi, Milli Şair…
Kahraman ordumuza ithafen yazdığı İstiklal Marşımızın yazarı olan Milli Şairimiz Çanakkale Destanı , Bülbül gibi ölümsüz şiirler yazar. 2. Meşrutiyet Dönemi’nde Sırat-ı Müstakim (Sebil-i Reşad) dergisinin başyazarlığı, Teşkilat-ı Mahsusa görevinde, Kurtuluş Savaşı sırasında milletvekilli olarak 1. TBMM’de yer aldı.
“Sanat toplum içindir“ görüşüyle içinde bulunduğu toplumun sorunlarına duyarlı, halkın sorunlarını cesaretle dile getirdi.
ZÜLMÜ ALKIŞLAYAMAM
Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem/Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım/ Boğamazsın ki, hiç olmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam/ Hele hak namına haksızlığa ölsem, tapamam
Doğduğumdan beridir aşığım İstiklale,
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum.
Kesilir belki fakat çekmeye gelmez boynum
BÜLBÜL
Eşin var aşiyanın var, baharın var ki beklerdin,
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül!
Nedir derdin
O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun
Cihanın yurdu hep çiğnense çiğnenmez senin yurdun
Medeniyeti arama konusunda M. Akif Ersoy İslam’ın Amentüsü’nde , Tevfik Fikret ise Haluk’un Amentüsü ile Batı‘da bulmaya çalışır. Mehmet Akif ve Tevfik Fikret; yazın tarihinde “İman ile Küfür” ekseninde geçen tartışmaları “İnanç ile İnkarın” “ Teslimiyet ile Reddin” simgesi haline gelir.
Mehmet Akif , Tevfik Fikret’i “Zangoç” ; Tevfik Fikret de Mehmet Akif’i “Molla Sırat” olarak isimlendirir.
Bu tartışmaların başlangıç noktası ise Tevfik Fikret’in Tarihe, savaşlara ve inançlara olan nefretini dile getiren TARİH-İ KADİM isimli şiiridir. Tartışmaların şiddetine rağmen iki asil ve değerli sanatçıdan ne Tevfik Fikret TARİH-İ KADİM şiirinin yayınlanmasını ister ne de Mehmet Akif doğrudan doğruya Fikret ile ve onun etrafındaki diğer şairlerle ilgili 49 beytini Safahat’a dahil eder. Hatta Tevfik Fikret’in ölümünden sonra bu tartışma M. Akif’in üzerinde bile durmadığı bir konu olur.
Türk edebiyatının iki usta kalemi… İdeolojileri farklı olsa da ikisinin de amaçları bir… Hem Mehmet Akif hem Tevfik Fikret ülkesini çok seven, ülkesinin çağdaş uygarlık çizgisine ulaşmasını isteyen; ilerlemeyi ve gelişmeyi hedeflemiş iki duyarlı sanatçıdır. Her ikisi de gençliği hedef alır, onlara bu yolda öğütler verir. Mehmet Akif Ersoy gençliğin simgesini Asım olarak belirlerken Tevfik Fikret de oğlu Haluk’un nezdinde Türk gençliğine seslenir. Gençliğin; çalışmasını, bilime önem vermesini, ülkeyi ileri seviyeye taşımalarını isteyerek gençliğin görevlerini sıralar.
Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı
Mahşerde mi biçarelerin, yoksa felahı!
Nur istiyoruz sen bize yangın veriyorsun
“Yandık” diyoruz, boğmaya kan gönderiyorsun
Mazlumu nedir ezme de, ezdirme de mana
Zalimleri adlin, hani öldürmedi hala
Cani geziyor dipdiri, can verme de masum
Suç başkasınındır da niçin başkası mahkum.
Şubat ayında görüşmek üzere… Sevgilerle…