Anasayfa
MUTLULUK
İnci Kaya
12 Aralik 2021

Sürekli değişen, gelişen globalleşen dünyada ve yaşadığımız toplumda mutsuz insanların sayısının artması ilgi çeken ve hepimizi düşündürür bir noktaya getirdi. Bunca imkan ve fırsatların artmasına rağmen, iletişim ve teknolojinin hayatımızı kolaylaştırması, ulaşılabilirlik, imkanların artışı ve konforun hayatımızdaki yerinin artması gibi olumlu ilerlemelere rağmen baktığımızda daha mutlu olmamız gerekirken neden mutluluk düzeyimiz genel anlamda bir düşüşte?

Okuduğum onca kişisel gelişim kitaplarının birçoğu sonuç olarak bunca imkan ve şartlara rağmen yeterince mutlu olamamanın bir yerden sonra zihinde bittiğini savunmakta. Detaya girmedikleri bir durum var bence. Hani yukarıda ifade etmiş olduğum bir sürü birçok imkan ve olanak var ya bunların bir çoğuna bir çok sebepten erişemeyen insanlar var.

Mutlu olmak ileri teknoloji, gelişen şartlar ve değişen olaylarla elbette birbirine bağlı ama bu da yeterli olmayabiliyor. Ben bilimsel araştırmalar ya da bazı deneysel sonuçlar üzerine yazılan kişisel gelişim kitaplarının çoğunun insanları önce ben demeyi öğrettiğini savunanlardanım. Bencillik aşılamanın farklı yolları ve metotları anlatılmakta. Kişinin öz potansiyelinin farkına vardırmaya çalışan bu kitaplar aslında başarılı bir insan olmanın, mutlu bir birey olmanın yolunun önce ben demekten geçtiğini anlatmakta.

Hayatımızın mutlak olarak bir insana bağlı olmadan, gerek sevilmek, gerek onaylanmak, gerek memnun etmek gibi dışsal kaynaklara bağımlı olmadan da mutlu olabilmenin mümkün olabileceğini anlatmakta. Şahsen onca okumalarım, araştırmalarım ve denemelerim neticesinde ben o kitaplarda yazılan gibi mutlu olamadım başarılı oldum mu evet ama neye göre kime göre orası da tartışılır elbet..

Biz toplum olarak, geleneksel bağlılıklarımıza bakıldığında yan yana, can cana, diz dize, paylaştıkça ve bir arada olabildikçe mutluluğu keşfedip yaşayan insanlarız. Sevdiklerimiz ve çevremizdeki insanlarla hayatımızı yorumlamak, yaşama ve yaşamsal olaylara anlamlar vermek mutluluğun ta kendisi değil midir?

Yaklaşık iki yıldır devam eden Covid-19 salgını ve salgından korunmak için alınan tedbirler zorlu bir süreci beraberinde getirdi hepimiz bu salgından yana payımıza düşen hem maddi hem manevi yaralar aldık. Bunca mutsuzluğun üzerine, salgın sürecinin en başından itibaren ortaya çıkan stres, kaygı zamanla değişen alışkanlıklarımız, kendi sağlığımız ve sevdiklerimizin sağlığı hakkında duyduğumuz kaygılardan kaynaklı korkular, her anlamda kendimizi kısıtlamamız yaşadığımız alanı daraltmamız ve kendi kabuğumuza çekilmemiz yeni psikolojik dengesizlikler yaşamamıza sebep oldu.

Bunun üzerine memleketin bu hali, ekonomik kaygılar birdenbire evveli olan ama hızla artan işsizlik, yoksulluk ve yaşamı idame ettirebilecek etkenlere sahip olmak için çabaladığımız tüm mücadelemiz karşısında imkan ve fırsatların erişilemeyecek hale gelmesi özetle memleketin hali insanının üzerine oturur hale gelmesi bir çoğumuzu dibe vurdurdu. Uzun uzadıya anlatmak yersiz olacak çünkü ne yaşadığımızı bizler biliyoruz her birimiz ayrı ayrı olumsuzluklarla mücadele etmeye ve bir şekilde yaşamı bu zorlu şartlar altında kendi başımıza idame ettirmeye çalışıyoruz. Biz bu süreçte daha çok yalnızlaştık birinin eli diğerine ermez oldu herkes kendiyle baş başa kaldı. Uzaktan iletişim sağlamak en normalimiz oldu. Nasılsın? diye sormak bile bana o kadar anlamsız gelmekte ki çünkü biliyorum iyi değiliz “iyiyim” demek farz oldu, ağız alışkanlığı halini aldı.

Bir araya gelip iki lafın belini kıramamak, dostlarla buluşup söyleşiler, sohbetler yapamamak, ailenin diğer fertleriyle haftada bir toplanamamak, birlikte gülüp birlikte ağlayamamak, en güzeli olan birbirimize sarılamamak... Mutluluğa sebep paylaşmak değil miydi? Mutlu olmaya aslolan sebepler bunlar değil miydi?