Anasayfa
YOK MU ARTTIRAN
Fatih Mehmet Moray
01 Eylül 2021

İlgili sendika “Memursen” ile Hükümet arasında yürütülen toplu iş sözleşmesi görüşmeleri sonucunda 23.08.2021 tarihinde Bakan Vedat Bilgin tarafından varılan anlaşma sonuçları Kamuoyu ile paylaşıldı.

Toplu iş sözleşme görüşmeleri Öncesinde ve sürdürülen pazarlıklar sırasında meydanlara çıkarak bol kepçeden nutuk atarak mangalda kül bırakmayanlar, memurları ve emeklileri bir anda yüz üstü bırakı verdiler. Ya alamayacağını istemeyeceksin, ya da istediğini almak için yumruğunu masaya vuracaksın.

Bu iş Meydanlarda nutuk atmaya benzemiyor ne yazık ki. Her şeyden önce siyasi iktidarlar ile sendikalar arasında herhangi bir siyasal bağ bulunmamalıdır, bulunamaz da çünkü sendikalar talep eder, taleplerinin gerçekleştirilmesi için siyasi iktidarlar üzerinde olabildiğince çeşitli araçları kullanarak baskı unsuru oluşturur.

Bütün bunlar yapılmış mıdır? Kesinlikle hayır. Buna sendikacılık denmez. Buna olsa-olsa sendika müsveddesi denir.

Meydanlarda söylenilenlerle masa başında konuşulanların ve yapılan mutabakatın ne denli birbirinden farklı olduğu su götürmez bir gerçektir. Bu gerçekliği kamuoyuna yapılan açıklamalardan anlamak zor olmasa gerektir.

Tarafların açıklamalarına bakılacak olursa bir sıkışma noktası yaşanıldığı, gerçeklerin üstünün örtülmek istendiği, kamuoyuna yaptıkları yalan yanlış açıklamalardan kendilerinin de hoşnut olmadıkları görülür. Söz konusu açıklamalarda Sayın bakana göre 2022 yılı için %12, Memursen Başkanı Sayın Ali Yalçına göre %28, Partili Cumhurbaşkanına göre de %31.2’lik bir artış söz konusudur.

%31.,2 verildi yok mu arttıran?

Bu açıklamaların bir başka yönü daha var: “Kimin cimri” “kimin cömert” olduğu kolaylıkla anlaşıla bilir.

Örneğin sayın bakan oldukça cimri. Sayın Ali Yalçın ne cimri ne cömert, Sayın partili Cumhurbaşkanımız oldukça cömert davranmışlar.

Ne diyelim Allah daha çok versin, (itibarlarını) bol eylesin. Madalyonun birde öteki yüzü var. Memurlara ve emekli maaşlarına nominal, yani enflasyonun altında zam yapılırken kamu kurum ve kuruluşlarıyla bunlara bağlı şirketlerin yönetim kurullarında görev alanların şu ya da bu nam altında reel kere reel maaş almaları hangi ahlak anlayışıyla açıklanabilir?

Bu zat-ı muhteremlere bütçe olanakları sonuna kadar açılırken Memura ve emekliye sadaka bile sayılamayacak nitelikte yapılan maaş artışlarını nasıl açıklayacaksınız?

Ya da açıklayabilecek misiniz? hiç sanmıyoruz. Bugüne kadar gerek işçi statüsündeki kamu çalışanlarına gerekse memur ve emeklilere kaç defa reel maaş artışlarında bulundunuz?

Buradan iddia ediyorum ki! Son 20 yıl içinde yapılan reel maaş artışlarının sayısı biri geçmez. Oysa elektrik, doğal gaz, su, temel gıda ve benzeri fiyatlarındaki artışların yoksulluğu körükleyen başlıca etkenler olduğu iddia edilebilir.

Eğer zararın neresinden dönülürse kardır diyerek İzlenen liberal ekonomik politikalardan vaz geçilmezse toplumsal huzursuzluğa yol açabileceği, sosyal guruplar arasında bir çatışmaya neden olabileceği dolayısıyla toplumsal barışa ağır darbeler indire bileceği gözden ırak tutulmamalıdır.

Bugün Türkiye’de siyasi iktidarın izlemiş olduğu ekonomik politikaların gözden geçirilmemesi durumunda olası sonuçlarının ülkemiz açısından çok ağır sonuçlara gebe olduğu gerçeği ile ne zaman yüzleşilecektir?

Merkantilizmle birlikte 18. Yüzyılda ortaya çıkan liberal anlayış sonucu hangi ülke yarar sağlamıştır? Bu konuda en önemli olayların Fransa’da gerçekleştiği ve kanlı olaylara sahne olduğu bilinmektedir. Hemen hemen nerede ise liberal ekonomik politikaları izleyen bütün ülkelerde toplumsal karışıklık çıkmıştır. Olayların temelinde “bırakınız yapsınlar” anlayışı karşısında devletin üretimden çekilmesi, halkın kapitalizm karşısında yalnız ve çaresiz bırakılması, yatar.

Burada bireysel fayda peşinde koşanların haklı görülmesi ve her türlü olanakların önlerine serilmesi sonucunda işsizlik artacak, ekoloji ile ekonomi arasındaki makas her geçen gün daha da ekonomi lehine ekoloji aleyhine açılacak, devletin üretimden bütünüyle çekilmesi sonucu giderlerin karşılanması için ağır vergiler getirecek ve her geçen gün biraz daha yoksulluk artacaktır.

Günümüzde bu gerçeği en veciz şekilde müteahhitlik firmalarına verilen imtiyazlarda, yani “yap, işlet, devret” formülünde görmekteyiz. Karadeniz de meydana gelen ve onlarca can kaybına neden olan doğa felaketlerini de bu kapsamda değerlendirmek gerekir.

Öte yandan temel tüketim maddeleriyle elektrik doğal gaz ve benzer şeylerdeki vergi oranlarıyla sıfır araç alım-satımlarında aracın fiyatı kadar özel tüketim vergisi ve 1999 depremi sonrası getirilen deprem vergilerini de hesaba katmak gerekir.

Yukarıda özetlediğimiz bütün bu olumsuzluklar karşısında gerçekleri saklayan, ya da görmezden gelen süt dökmüş kedilere benzeyen bir sendika yöneticileri ile karşı-karşıya bulunuyoruz.

Kendi üyeleri başta olmak üzere temsil ettikleri milyonları dün olduğu gibi bugünde siyasi iktidarın insafsız kollarına bırakmaktan çekinmeyenlerin tarih karşısındaki sorumluluklarını hatırlatmaya bilmem gerek var mı?