Geçtiğimiz Cuma hutbesinde, hoca; “bilim ve sanatta neden İslam ülkesi yok?” konusunu işledi.
Bilim alanındaki yazımızı Hz.Peygamberimizin cümleleri ile acımaya çalışmıştık.
İslam’ın tek kitabı Kur’an-ı Kerim olduğu halde, aynı hayatı yaşayamayan bir İslam dünyasından; sürekli savaşlarla, göçlerle, sorunlarla boğuşan, dış güçlerin petrol yüzünden maşası olan İslam ülkelerinden bahsediyoruz.
Halkının çoğunluğu Müslüman, ya da halkı Müslüman olmayan ve adı veya anayasasında İslam ülkesi olduğu belirtilen ülkelerin tümü incelendiğinde bunu açıkça görebiliriz.
George Washington Üniversitesi akademisyenlerinden İran kökenli araştırmacı Scheherazade S. Rehman ve HosseinAskari, (2013’de) “Ülkelerin İslamilik Endeksi” adında bir çalışma yapmış. Çalışmada İslam İşbirliği Teşkilatı'na üye 57 ülke; (1) İslam'ı devletin resmi dini olarak kabul eden ülkeler, (2) İslam'ı devletin ana dini olarak kabul eden ülkeler, (3) Dikkate değer bir Müslüman nüfusa sahip olan ülkeler ile (4) Kendilerini ‘İslam Cumhuriyeti' olarak ilan eden ülkeler şeklinde kategorilendiriliyor. “İslam ülkesi” olarak Afganistan, Bahreyn, İran, Moritanya, Umman, Pakistan ve Yemen; İslam'ı devletin “resmi dini” olarak kabul eden Suudi Arabistan, Cezayir, Bangladeş, Mısır, Irak, Kuveyt, Libya, Malezya, Maldivler, Fas, Tunus, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri özel kategoride inceleniyor. Sonuç: adları İslam ama uygulamaları İslami değil.
Bu girişten sonra gelelim konumuza;
Her yıl, önemli kuruluşlar tarafından üniversiteler, belirlenen kriterlere göre sıralanıyor. Bizler ilk 500’e giremiyoruz diye hayıflanıyoruz, ama bir türlü bunu başarmak içinde çaba göstermiyoruz. Liyakat ve etiklik geri plana atılınca, başarı mümkün olmuyor.
Bu listeleri kontrol ettiğimizde İslam ülkeleri üniversitelerinin olmadığını görmek mümkün. Listede Birleşik Krallık ismini görünce İslam ülkesi zannedilmesin, çünkü; İngiltere, İskoçya, Kuzey İrlanda ve Galler'i kapsamaktadır.
Sıralamada; akademisyenlerin ve araştırma çalışmalarındaki başarılarının etkisi büyüktür.
Dünyanın en küreselleşmiş ekonomisi ile dikkat çeken Singapur üniversiteleri; yüksek kaliteli eğitim kurumları ve mezuniyet sonrası sundukları kariyer fırsatları ile göz doldurmaktadır.
Çin, “TsinghuaUniversity” ile eğitim konusunda yükselişe geçmiştir. Bunda; uluslararası öğrencilere sunduğu kültür ve yaşam çeşitliliğinin, modern ve geleneksel yaşamın hüküm sürdüğü öğrenci şehirlerinin ve dünyanın en büyük 500 şirketi arasında yer alan Lenovo, Alcatel, Huawei gibi teknoloji şirketlerinde iş fırsatlarının payı büyüktür.
Kanada, “University of Toronto” ile, her yıl 150’den fazla ülkeden öğrenciyi kendine çeken ve kök hücre araştırmaları, multi-touch teknolojilerinin geliştirilmesi, insülinin icadı, ilk yapay kalp pili gibi çok sayıda araştırmaya ve buluşa imza atmaktadır ve 5 Nobel ödülüne de sahiptir.
İngiltere’nin başkenti Londra merkezli yükseköğretim derecelendirme kuruluşu “Times HigherEducation (THE)”, ‘Dünya Üniversiteleri Sıralaması 2019’u açıklamış ve listede 23 Türk üniversitesi yer almıştır. Ancak, iki üniversite ilk 500’dedir.
Biz ise, hala; atamalar nasıl olsun? Hangi cemaatten, kimin yakını olsun? Mobbing soruşturmaları sonuçlanmasın…Liyakatsız kişiler idareci olsun, çalışanların önünü tıkasın, kendisine biat etmeyenleri ötekileştirsin…Makamı, kendi oyun salonu, evi gibi kullansın...Elbette, benim atadığıma söz istemem diyerek, şikayetlere kulak tıkansın…Sonra da; neden geri kalmıştık?, neden ilk 100’de yokuz? diyerek ağlayalım…
Akademisyen Emre Dorman, “Müslümanlar bilim ve düşünce üretmede neden bu kadar geride?” Başlıklı yazısında (26.06.2016); “İnsanları, Evren’in ve yaşamın incelenmesi yani yaratılış üzerine düşünüp üretmeye teşvik eden bunca apaçık Kuran ayetine rağmen, yüzlerce yıldır Müslümanların içinde bulunduğu akıl almaz durum, son derece içler acısıdır.” diyor.
Texas Üniversitesi Siyaset Bilimi Prof. AronŞegal bildirisinde (1);
“İslam, modern bilimin önünde bir engel midir? Eğer değilse, Müslüman dünyası ile Batı veya Doğu Asya ülkeleri arasında, bilimsel üretkenlik konusunda böyle bir boşluğun oluşumunu kim nasıl açıklayabilir? Ayrıca, İslam ülkelerinde bilimin gelişmesi ve yeterli düzeye ulaşabilmesi için ne tür değişiklikler gündeme alınarak iyileştirilmesi gerekir. İslam dininin inançlar arasındaki uzlaştırıcı ve barışçı yönünün vurgulandığı günümüzde dahi, İslam dünyasında bilimin ve teknolojinin, çağımız kriterlerine uygun bir vaziyette ve hızlı bir şekilde gelişebilmesinin önünde diktatörel rejimler ve miktarı sabit olmayıp devamlı daha aza doğru giden maddi fonlar gibi engeller halen önemini korumaktadır. Bu nedenle İslam dünyasının bilim ve teknolojide çağı yakalaması ve bu paralellikte bilimsel üretimin nitelik ve nicelik olarak özellikle Batı ile yarışabilir konuma gelmesi için söz konusu Müslüman ülkelerin çoğunda, bazı değerlerin ve kurumların değişmesi gerekmektedir.” demiş.
İslam Bilim ve Teknoloji Tarihine büyük hizmetleri olan ve Cumhurbaşkanlığı tarafından 2019 yılı kendisine "Prof. Dr. Fuat Sezgin Yılı" ithaf edilen Prof. Fuat Sezgin; “İslam Uygarlığındaki bilimsel araştırma ve buluşların 15 yüzyıla kadar devam ettiğini belirtir. Prof. Sezgin’e göre İslam dünyasında teknolojik buluşlar bireysel çalışmalarla ilim adamları 16. yüzyıla kadar bilimsel eserler vermiştir, fakat bunların yayılıp gelişmesinden Müslümanlar değil Batı’lılar faydalanmıştır.” demiştir.(2)
Vedat Bilgin de; “Doğu toplumları ya da İslam dünyasının Batı karşısında geri kalması meselesi çok tartışılmış bir konudur. Uzun zamanlar boyunca Batı açısından, Doğu denilince Müslüman toplumlar; son bin yılda da yani Anadolu’nun fethinden sonra da Türkiye anlaşılmıştır. Batı toplumlarının yükselişi karşısında bilimde, sanatta, düşüncede, ekonomide yenilik yaratamadıkları için 18.yüzyıldan itibaren Osmanlıların göreli olarak gerilemesiyle başlayan süreç, sadece Müslüman toplumların değil Hint’ten Çin’e kadar bir coğrafyanın kaderinin değişmesine yol açmıştır…..Bilimsel düşüncenin gelişme çağlarında Çin’den Hindistan’a, eski Grek-Latin coğrafyasına uzanan çizgi İslamiyet’in gelişiyle birlikte Müslüman bilim adamlarıyla farklı bir aşamaya gelmiştir. Hatta Batı’nın bilimsel düşünceyi, muhtelif bilimleri İslam literatürünün Latince tercümelerinden öğrendikleri gibi kendi kültürlerinin temeli olarak kabul ettikleri Grek-Latin birikimini de Müslümanlar sayesinde yeniden anlamlandırmışlardır. Soru şudur; Batı’yı Ortaçağın karanlığından çıkaracak düzeyde sarsan İslam dünyasının birikiminden 17. yüzyıl sonrası geri kalmışlığa, sömürgeliğe giden süreç nasıl oluşmuştur?” (3)
Konuyu araştırdığınızda o kadar çok yazı/makale v.b. var ki? Ama, sonucu değiştirmemiş!
Ya ilgililer yazılanlara ilgisiz, ya da yetkililer bilgisiz!..
Oysa 204 üniversite, o kadar çok İlahiyat Fakültesi, İslami Bilimler ve Teknoloji Fakültesi var?
Eee, neden hala sorun yaşanıyor?
Anlamak mümkün değil!..