Anasayfa
MAKAS
Fatih Mehmet Moray
02 Agustos 2021

“Bir, iki, üç yetmez, dört, beş, altı, yedi olsun”: “Ver Allah’ım ver” yüksek bürokrasi bahtiyar olsun…” Bahtiyar olsunlar, gözü olanın gözü çıksın. (Ülkemizin ve İslam Âleminin Kurban Bayram’ını candan kutlar, pandemisiz, dayanışma ve yardımlaşma içinde nice bayramlara ulaşmayı dilerim.)

Gün geçmesin ki! Yeni bir çifte maaş haberi duymayalım. Şu ya da bu nam altında (söylenmez ki söyleyesin) paracıkları alan alana. Ne yaparsın! Kimine çok çok, kimine hiç yok… Müteahhitlere ve altın bürokratlara gelince hazinemiz maşallah pekte bereketli. Al devletten ihaleyi üç kuruşluk iş için çek bir lirayı. Yaparsın Hava limanları tiren istasyonları, köprüleri, limanları kaç yolcu gelip geçecekmiş orası seni ilgilendirmez. Sen, kasana girecek paralara bak nasıl olsa: “Paranın rengi, dini, imanı” olmazmış. “Ver Allah’ım ver, haram helâl demez yer Allah’ım yer”. Ama, işçiye köylüye, memura, esnafa, emekliye, işsize ve dar gelirliye gelince hazine tam takır kuru bakır.

Bütün Bunlar yetmiyormuş gibi artan vergiler işin tuzu biberi. Ödeyeceksin vergilerini paşa-paşa istersen ödeme gör bak neler gelir sağ olan garip başa. Borcunu ödeyemeyen çiftçinin traktörüne ve hayvanlarına nasıl el konuyorsa senin için de bir iyilik düşünülür elbet. Öte yandan devlete borcunu ödemeyen enerji şirketlerine kimsecikler ses çıkarmaz. İddiaya göre Ziraat Bankasına kredisini ödemeyen medya patronları da kimsenin umurunda olmaz. Onlar bizlerin veli nimetleridir. Onlar için ne denli çok vergi ödesek yeridir.

Nasrettin Hocanın fil hikâyesini bilmeyeniniz yoktur sanırım. Ama biz yine de sözümüz bilmeyenlere deyip şöyle bir üzerinden geçelim: Vakti zamanın birinde Padişah hazretleri bir köye bakılması için fil getirir. Bir süre sonra filin bakımı oldukça masraflı olmaya başlar. Köylü, Nasrettin hocanın önderliğinde dertlerini padişaha arz etmek için düşerler yollara. Hoca efendi önde köylü arkada az giderler, uz giderler dere tepe düz giderler. Köylünün birçoğu usul usul sıvışaraktan varırlar padişahın sarayına. Varırlar varmasına ya hoca efendinin arkasında kendisine destek olacak kimsecikler kalmamıştır. Hoca efendi sağına bakar, soluna bakar, sakalını sıvazlar, başlar huzurda meramını anlatmaya: “Padişahım bizim köylü sizin fillerden çok memnun birkaç fil daha isterler” her şey devlet için değil mi? O halde yükseltin ÖTV’yi, KDV’yi nasıl olsa öder bu halk varını yoğunu ortaya koyarak. Birde Milliyetçilik edebiyatı yaptınız mı? Değmeyin gitsin, vallahi ballı kadayıf tatlısı vatandaşı atık sularla, devleti, gül suyu ya da zemzem suyu ile yıkayıverin olsun bitsin. Zaten öyle de yapılmıyor mu?

Şaka bir yana bugün izlenen liberal ekonomik politikaların kökeni 1860’lı yıllara dayanır. Namık Kemal yazılarında dönemin iktidarına çok ciddi eleştiriler getirir. Ünlü tarihçi Halil İnalcık konuya Atatürk ve Demokratik Türkiye adlı yapıtında geniş bir şekilde yer verir.

Cumhuriyet kurulduktan sonra dönem dönem liberal ekonomik politikalar izlenmiştir. En son 24 Ocak 1980 kararları ile ciddi anlamda liberal ekonomiye geçiş yapılmıştır. Ama hiçbir zaman günümüzde olduğu gibi dehşetli bir ekonomik politika cumhuriyet tarihi boyunca izlenmemiştir. Özelleştirme sonucu devletin üretimden çekilmesi, nerede ise bütün devlet yatırımlarının yap işlet devret formülü ile yapılması ve benzeri nedenlerle devletin gelir kaybına uğramasına neden olmuş, bunun doğal sonucu olarak da arttırılan vergiler halkın omuzlarında ciddi bir yük oluşturmaya başlamıştır. Öte yandan yine izlenen ekonomik politikaların sonucudur ki! Dar gelirli halkın alım gücü düşmüş, buda toplumsal dengeleri alt üst etmiştir. Bir başka deyişle makasın arası her geçen gün açılmaktadır ve bu gidişle de açılmaya devam edecektir. İşin doğası gereği özel kesimin minimum maliyetle maksimum kâr peşinde koşması kapitalist anlayışın bir gereğidir. Ama, insan onur ve haysiyetine yakışır bir yaşam sürdürmekte dar gelirli halkın vaz geçilmez, devredilmez bir yaşama gereğinin doğal sonucudur.

Her birey eğitim, sağlık ve çalışma, yani üreterek geçimini sağlama hakkına sahiptir. Oysa günümüzde eğitim sağlık hizmetleri ticarileştirilmiş milyonlarca insanın bu hakka ulaşabilmesinin önüne bir set çekilmiştir. Eğitilen insanların istihdam olanakları her geçen gün daralmış, toplumsal huzursuzluk istenmeyen boyutlara ulaşmıştır. Bunun en somut örneklerini Soma’da maden işçilerinin direnişlerinde, Kazdağları başta olmak üzere İkizdere’de, Artvin Cerattepe’de ve ülkenin birçok yerinde doğasına, toprağına, suyuna, havasına, emeğine sahip çıkarak güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelen köylülerin mücadelesinde somutlaşmıştır. Kısaca bugün izlenen ekonomik politikaların tarihine bakıldığında: Yoksulluk, kin ve öfke, toplumsal guruplar arası çatışma ve göz yaşı vardır.