İstanbul meşhur yangınlarıyla da tarih boyunca isminden söz ettirmiştir. Hatta halk arasında “İstanbul’un yangını, Anadolu’nun salgını” yaygın bir deyiş olmuştur.
Çocukluğumun ilk yıllarını geçirdiğim, İstanbul Eminönü İlçesinin (2009 yılında Eminönü, Fatih ilçesine bağlandı) Vefa semtinde üç katlı ahşap evde oturuyorduk. Babam Eminönü halinde çalıştığı için bu semtte yaşamayı tercih etmişiz. Altı yaşıma kadar kaldığımız bu mahallede arkadaşlarımla doya doya oynadığım oyunları, iyi kalpli komşularımızı ve birçok gece yangın var sesleri ile uyandığımız o günleri hiç unutmadım!
Şişli Kurtuluş (eski adıyla TATAVLA) yangını da İstanbul’un unutulmayan yangınları arasında yer almıştır. Bu yangın, birçok değişikliklere vesile olmuş. Adına şiirler, destanlar yazılan Tatavla bu yangından iki ay sonra 1929 Nisan ayında semtin adı Kurtuluş olarak değiştirilmiştir.
İstanbul Tarihi yayınında, Tatavla yangınından şöyle söz edilir: “21 Ocak 1929’da gece saat 10’da, Tatavla’da meydana gelen yangının ilk dumanı Ayanataş Sokağı’ndaki Bakkal Yani’nin evinden gelmişti. Kışın tam ortasında, fırtınalı bir akşamda çıkan bu yangına itfaiye yetişinceye kadar iki sokağa ulaşmıştı. Şiddetli rüzgâr, gayreti ve sayısı sürekli artan itfaiyeye karşı üstün geliyordu. 10 saat süren yangında can kaybı olmadı; ancak 500’den fazla ev, bir okul, Tatavla Kulüp binası ve Ayadimitri Kilisesi, papazlarının oturduğu bina tamamen kül olmuştu. Ardından başlatılan soruşturmada yangının Hacı Ahmet Mahallesi Ayanataş Sokağı’nda, bakkal Yani ile demirci Aleko’nun birlikte oturdukları 42 numaralı evde çıktığı anlaşılmıştı. Evin yanışı sırasında infilak sesleri de duyulmuştu. Bakkal Yani, evinde kaçak rakı imal ediyordu ve yangın da, ispirtoların tutuşması yüzünden meydana gelmişti.”
Ateş yakmayı 1.7 milyon yıl önce öğrenen insanoğlu, o günden bu yana yangınlarla mücadele etmiş ve ateşi kontrollü kullanarak medeniyetin ortaya çıkmasını da sağlamıştır.
Ne yazık ki, son yıllarda ülkemizde ateşin yol açtığı yangınlar kabusa dönüşmüş durumda.
Günlerdir Manavgat, Adana, Osmaniye, Mersin, Muğla başta olmak üzere ülkemizin pek çok bölgesinde eş zamanlı çıkan orman yangınları bir türlü kontrol altına alınamıyor. İçişleri Bakanının açıklamalarına göre kesin nedenleri henüz ortaya çıkarılamayan yangınların yıkıcı etkileri artarak devam ediyor.
Hükümetin afet yönetimlerindeki eksikliklerini, Türk Hava Kurumuna atanan kayyım sonrası yangın söndürme uçaklarının çürümeye terk edilmiş olmasını, yanlış politikaları, ihmalleri ve yangınlara müdahale etme konusunda da yetersizliklerini daha net görmeye başladık. Bu felaket, ormanlarımızın yönetimi ve orman yangınlarının önlenmesi için kalıcı ve caydırıcı politikaların ivedilikle oluşturulması gerektiğini tekrar gözler önüne serdi.
Tüm sorumluların belirlenerek hesap sorulması, sabotaj ve terör eylemi iddialarının araştırılarak faillerin yakalanması ve gerekli en ağır cezaları almalarının sağlanması, yok olan orman alanlarının yeniden canlandırılması ve zarar gören vatandaşlarımızın devlet desteğiyle mağduriyetlerinin mutlaka giderilmesi toplum vicdanının en acil beklentileridir.
Yangınların olmadığı güzel günlerde görüşmek dileğiyle...