Anasayfa
ŞİİRDE VE SANATTA EVRENSEL DEĞERLER
Mesut Şenol
28 Temmuz 2021

Yunus Emre’nin çağlar boyu o yalın ve herkese hitap eden sesinin albenisini hep içimizde hissederiz öyle değil mi? Bunun en önemli nedenleri arasında, Yunus’un şiirlerine egemen olan sevgi, hoşgörü, kardeşlik gibi evrensel değerlerdir. Aynı şekilde Aristo, Eflatun, Shakespeare ve Goethe gibi yazarların çağlar boyu kalıcılığını sağlayan da, temel insani güdüleri, tutkuları ve davranışları temsil eden ürünler vermeleridir. Bir ressamın, bir heykeltıraşın plastik olarak tuvale ya da mermere işlediği figürler, şekiller, renkler ve bunlarla yaratılan algılar da kesin olarak sözel sanatlarda olduğu gibi birtakım duyguların uyanmasına neden olmaktadır.

Şiir yazmanın bireysel bir eylem olduğu düşünülebilir. Ancak her şiir yolculuğu tek başına oluşan bir süreç değildir. En kasvetli, en içe dönük dizelerin bile, yazan kişiyi aşan, onun etkilendiği yakın ve uzak toplumsal çevrenin yansımalarını taşıdığı düşünülmelidir. Her toplum, dünyaya gelen ve içine aldığı çocuklarını kendine benzetir, toplumsallaştırır. Bireysel farklılıklar zamanla ortaya çıkabilse de, ortak kültürel özellikler o toplumun hemen bütün bireylerinde bir ortak payda olarak var olur.

Benim “Toplumsal Ruhsallık” dediğim bu olgu, bireyin istese de toplumdan kültürel olarak tamamen soyutlanmasına izin vermez. Kişinin daha bebekken dinlemeye başladığı müzik türleri, çevresinde yapılan konuşmalar ve diğer etkileşimler, kültür ve yaşam değerleri ve alışkanlıkları açısından kişinin ruh yapısında son derecede ciddi ve kalıcı izler bırakır. O nedenle, dönemsel de olsa, belirli bir ülke insanının ortak ruh halinin yazılan şiirlere, yaratılan sanat eserlerine yansıması kaçınılmazdır. Örneğin, Güney Amerika ülkelerinin şairleri, heyecanlı ruhsallıklarıyla, protest ve tepkisellik içeren dizeler yazmaya daha çok eğilimliyken, Doğu kültürünün bütüncüllüğünü içselleştirmiş Çinli şairlerde, daha mistik ve yaşanan kentleşme sorunları nedeniyle oldukça karamsar bir ton egemen olabilmektedir. Öte yandan doğa ile çok yakın şamanistik inançlara sahip Moğol şairlerde, taşın, toprağın, çiçeğin ve hatta tezeğin şiirsel duygulara konu olması, onların toplumsal ruhsallığı dikkate alındığında normal karşılanmalıdır.

Toplumsal ruhsallık açısından ulusların şiir ve sanatında dönemsel ve durumsal ayrışmalar olsa bile, temel ve kalıcı evrensel değerler bütün sanat ürünlerinin zenginliğini ve dar kalıplardan kurtulmasını sağlar. Sevginin bin bir çeşidi vardır örneğin. Tanrı sevgisi, evlat sevgisi, aşk ile doruğa çıkan sevgi gibi. Bunları hangi tarz ve hangi toplumsal ruhsallıkla yansıtırsa yansıtsın, bir sanatçının, bir şairin bu konuları ele almasıyla evrenselliği yakalaması mümkün olabilmektedir. Elbette kişisel duyarlılık, hissedilenin estetik şekilde ifade edilebilmesi, dışa vurulabilmesi ya da sanat eseri üzerinde temsili olarak gösterilebilmesi, söz konusu evrensel değerle buluştuğunda ortaya rafine bir ürün çıkmasını kolaylaştırmaktadır.

Şiirde ve sanatta evrensel değerleri yerli yerinde kullanmada ve içinde bulunulan zamanın da ruhunu yansıtmada, yaşamın insani sorunlarına karşı duyarlılık da önemli bir boyut olarak karşımıza çıkmaktadır. Kadınlara uygulanan şiddet, yoksulluk, haksızlıklar vb. toplumsal sorunları dile getiren, işleyen şiirlerin ve sanat eserlerinin, toplumda ve o dizelerle eserleri ilgi ve dikkat alanlarına çeken kişilerde, önemli bir etki yaratması beklenebilecektir.

Sonuç olarak, şiir ve sanat bireyin ve toplumun diri ve çığlık atan, dikkat çeken sesidir. Onu öldürmemek, canlı tutmak, hatta yeni fidelere can suyu vermek büyük önem taşımaktadır…