Hepinize iyiniyetle gülümsüyorum
Hiçbirinizle dövüşemem
Benim bir gizli bildiğim var
Sizin alınız al inandım
Morunuz mor inandım
Ben tam kendime göre
Ben tam dünyaya göre
Ama sizin adınız ne
Benim dengemi bozmayınız
“Denge”, Turgut Uyar
Akıl Hastalıklarının Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı, Histrionik Kişilik Bozukluğunu ilk yetişkinlik döneminde başlayan, duygusallık ve dikkat çekme odaklı birproblem olarak tanımlar. Kişi, çocukluk dönemi boyunca dengesiz bir ebeveyn tutumu ile yüzleşmiştir. Aile bir yandan çocuğun duygusal ihtiyaçlarına karşı duyarsız kalırken, diğer yandan onun kendini sergilediği kimi davranışları fazlasıyla ödüllendirir. Yetişkinlik evresinde hangi özelliklerle karakterizedir bu yapı dersek...
Türk filmlerinin sıklıkla baş kadın karakterlerine yapıştırdığı bu kimlik, hangi kadını tarif etmektedir tartışılabilir tabii. Sınırlı sayıdaki örnekten genel olana ulaşmaya çalışmak salt sanat dallarının değil, bilimin de başındaki problemlerdendir. Tıpkı, Freud’un kadın psikolojisi üzerine söz söylemekten imtina ederken, kadını fazlasıyla histrionik bir model dahilinde betimlemiş olması gibi... Peki, nedir bu betimlemenin özellikleri, biraz da günümüz perspektifinden ele alalım:
Endişe, korku, gerginlik, öfke, keder, ümitsizlik, suçluluk, yeme-içme-para harmaca gibi dürtülerde kontrolsüzlük; gerçekçi olmayan beklentilerle ömür geçirme; kendisinden sürekli mükemmeli isteme; bitmek tükenmek bilmez kötümserlik; temelsiz organik şikayetler; çaresizlik, diğerlerinin duygusal desteğine ve karar verme gücüne bağımlılık gibi süregen negatif duygular içinde döner durur.
Sosyal yalıtım, ketlenme ve utangaçlık; kişilerarası ilişkilerde kopukluk ve bu ilişkileri destekleyememe; duyguların adeta düz bir çizgide seyretmesi; hayatın çeşnilerinden ve mizahından yoksun kalma; yeterli donanımda olsa bile hak arayıcı davranışlarda zafiyet gösterme; ayrıca, liderlik gerektiren hallerden kaçınma içe dönük yapısını çağrıştıran özellikleri arasındadır.
Fantazi ve hayaller ile aşırı meşgul bir zihin; pratik davranmaktan yoksunluk; tuhaf düşüncelere sahip olma (mesela, hayaletlere, öldükten sonra tekrar dünyaya geleceğine, uzay cisimlerine inanma); kimlik karmaşası; sürekli değişen hedefler (mesela, aniden din ya da mezhep değiştirme); gece kabuslarına ve değişen bilinç hallerine yatkınlık; sosyal alana veya işe dair ilerlemesini bozacak ölçüde asi ve uygunsuz davranışlar telkine açık yapısının dıştan gözlemlenebilen özelliklerindendir.
Saflık bu kişilik yapısının önemli özelliklerindendir (kişileri birbirlerinden ayırd etmeksizin benzer güven ilişkileri kurmaya çalışır). Kendini sınır koymaksızın ifade ederek birden açılıp, birden kapanabilir. Etraftan kabul görmek ve önemsenmek adına cömert davranabilir. Böylelikle, diğerleri ile sağlıklı kuramadığı sosyal bağlarını onarmaya çalışır.
Entellektüel ve artistik potansiyalini olanın altında değerlendirir. Yeteneğine göre düşük okul başarısı vardır. Kanun ile başı derde girecek şekilde kuralları ve sorumlulukları boşlar. Kendini disipline etmede güçlük çeker (mesela, tıbbi bir zorunluluk dahi olsa, bir diyet ya da egzersiz programına uymada başarısız kalabilir). Kişisel ilgilerinde ya da iş alanında amaçsızlık gösterir. Bütün bu özellikleri, temelde, vicdan duygusunun gelişiminde oluşan ketlenme ile ilgilidir.
Önemsenmediğini, çekici olmadığını, sevilmediğini, ilgi çekecek birisi olmadığını, terke layık bir kişilik yapısı taşıdığını, kendi çizgisini takip edecek güçten yoksun bulunduğunu, çaresizliğe, hüsrana ve adaletsiz davranışlara mahkum kaldığını alttan alta seziyor olması histrionik yapısını besleyen ana arterdir. Zira, ancak bu yapı, tam tersi yönde davranmaya onu teşvik ederek ayakta kalmasını sağlayacak araç görevi üstlenebilir.
Histrionik yapının geçmiş metni üzüntü vericidir. Dünyaya geldiğimiz anda biyolojik ihtiyaçlarımız kadar önem taşıyan “kendimizi ifade etme ihtiyacımız”, bu yapıda bloke olmuş, yerini, aile tarafından ödüllendirilen dramatize etme davranışına bırakmıştır. Bu dramatizasyonun arkasında da şu inançlar yer eder hale gelir:
Ne yazık ki, bunca probleme rağmen, histrionik kişilik bozukluğu gösteren kişi, terapiye gereksinim duyabileceği konusunda fikirbirliği sağlamaz. Hatta, terapi sürecinin rutin görüşme aralarını da (seans planı) sıkıcı olarak algıladığından işi büsbütün zorlaştırır. Ancak, bir kayıp ya da başarısız bir ilişkinin ardından, fazlasıyla depresyona yatkın bir yanları olduğundan, terapi talebinde bulunabilirler. Terapinin genel amacı, kişiye düşünce ve davranışlarının ardındaki motivasyonların ya da korkuların kaynağını gösterebilmektir. Böylelikle, diğerleri ile çok daha sağlıklı bir ilişki kurabilmesinin de yolu açılmış olur.
Doğanın bana verdiği bu ödülden
Çıldırıp yitmemek için
İki insan gibi kaldım
Birbiriyle konuşan iki insan.
“Başlangıç”, Edip Cansever
Dr. Gül Çörüş – Klinik Psikolog – [email protected]