Tarihte ulusların kaderini belirleyen dönüm noktaları vardır.
Sakarya Savaşı da Türk Ulusunun tarihindeki çok önemli bir dönüm noktasıdır.
Bağımsızlık Savaşı boyunca, 1. ve 2. İnönü savaşları kazanıldı. Ancak Eskişehir ve Kütahya Savaşları kaybedildi. Ordularımız, Sakarya'nın doğusuna çekildi. Bir var olma veya yok olma savaşına girişildi. O savaşın adı, Sakarya Savaşı'dır. Sakarya Savaşı sonrası, bütün ulusta kurtuluş umudu yeşerdi ve ardından Dumlupınar'la perçinlendi.
Bağımsızlığımızı, ırk ve inanç ayrımı yapmadan topyekûn milletin mücadelesiyle kazanabildik.Bağımsızlığımızı sağlayan mücadelenin iki büyük önderi vardır. M. Kemal ve İsmet Paşa. Onların ardından gelen; Kazım, Fevzi, Ali Fuat, Rauf, Refet Paşalar...vb. gibi pek çok isim sayılabilir.
Sakarya Savaşı esnasında, İsmet Paşa'nın çok sevdiği cephe komutanlarından biri olan Ahmet İzzet Paşa'dan esinlenerek, adını İzzet koyduğu, ilk oğlu, iki yaşındayken öldü. Öldüğü tarihte Sakarya Savaş'ı, bütün hızıyla devam etmekteydi. Mevhibe Hanım, eşi İsmet Paşa'ya haber vermedi. İsmet Paşa, oğlunun ölüm haberini ancak savaş kazanıldıktan sonra alabildi.
İsmet Paşa ve o günlerin kahramanları, cephelerde bu ve benzeri çok acılar yaşadılar. Türkiye Cumhuriyeti'nin sınırları, gazilerin emekleri, şehitlerimizin kanlarıyla belirlendi.
Onlar; açlıkla, yoklukla, susuzlukla, salgın hastalıklarla daha pek çok zorlukla da savaştılar. Dayanılmaz acılara katlandılar. Bu yaşanan acılar sayesindedir ki Cumhuriyetimizi kurabildik. Demokrasiye geçmeyi de başarabildik. Ne var ki arkasını getiremedik. Atatürk'ten sonra, ikinci sıradaki ulusal kahramanımız olan, bizi, 2. Dünya Savaşı’na sokmamış, çok partili demokratik yaşama kavuşturan, İsmet Paşa'ya, siyasi çıkar uğruna, "asker kaçağı" bile dendi. Birileri de bu inanılmaz propagandaya inandı. Bunun üzerinden siyaset yapıldı, oy devşirildi.
O günlerde hayata geçirilen bu sapkın siyasi anlayış, gele gele bugünlere geldi, dayandı. Bugünlerde, ne acıdır ki; "bayrak, vatan, din, ahlak," diye diye, kutsallarımız, uculatılıp, elimizden alınıyor. Her şey, maddi ve siyasi çıkar uğruna kurban ediliyor. Ülkemiz, içinden çıkılmaz büyük bir batağa saplanıyor. Değerler çürüyor. Ülkenin gündemi, organize suç örgütünün açıklamalarına kilitlendi. Ne yazık ki yapılan kamuoyu yoklamalarında ortaya çıkan sonuca göre, organize suç örgütü liderinin söylediklerine, toplumumuzun yüzde yetmiş beşi inanıyor.
Yayımladığı videolar, on milyonlarca kişi tarafından izleniyor. Dizi izler gibi seyrediliyor. Onun söyledikleri doğrudur veya yanlıştır, gündemi belirliyor. Anlattığına göre, devletin üst kademelerinden kimi kişiler, bir dönem, bu suç örgütü lideri ile kol kola girmiş.
Bu organize suç örgütü liderine korumalar verilmiş. Kendisiyle, ticari ortaklıklar yapılmış. Ona, yurt içinde ve sınır ötesi yardım toplama ve dağıtma hakkı tanınmış. Sınır dışına çeşitli malzemeleri taşıyan onlarca TIR, onun adı üzerinden gönderilmiş.
Umalım ki söylenenler doğru olmasın. Umalım ki devletten hiç kimse, suç örgütü lideri ile iş tutmamış olsun. Ancak bunun böyle olduğunun, veya olmadığının kanıtlanması için, iddiaların araştırılması, soruşturulması gerekmiyor mu? Suçlanan kişilerin aklanması gerekmez mi?
Bunun için TBMM'nin devreye girmesi; araştırma ve soruşturma komisyonlarının kurulması gerekmez mi? Bu ülkede, muhalif belediyelere bile yardım toplama ve dağıtma yetkisi verilmezken, yardım hesaplarına el konulurken, aş evleri bile kapatılırken, nasıl oluyor da böylesi kişilere, bu yetkiler hiç esirgenmeden verilebiliyor?
Fotoğraflar ortalıkta dolaşıyor. Videolar sürekli paylaşılıyor. Basının bir kısmı ha bire bunları yazıyor. TV'ler de gece gündüz bu konular tartışılıyor. Savcılar neden harekete geçmez? Sayın Ekrem İmamoğlu'na bir türbe ziyaretinde, ellerini arkaya bağladı diye, soruşturma açmak isteyenler, nerelerdesiniz?
Devleti, bütün kurum ve kuruluşlarıyla çürütenlerden, yayılmakta olan kokuların giderilmesi beklenemeyeceğine göre, demokratik yoldan mevcut hükumetin değişmesi olmazsa olmaz bir noktadayız. Yoksa, bu topraklarda çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceği yok.
Buna da gönlümüz razı gelmiyor! Uykularımız kaçıyor! İsyan ediyoruz!