Salda Gölü,ülkemizin eşsiz, bakir yerlerinden biridir. Böyle yerlere meraklısı, araştırma yapan bilim insanları, doğa fotoğrafçıları, eko turizmciler günübirlik gider. Acıkırsa azığını, suyunu, termosunu yanında getirir.
Millet bahçelerinin veya halka açık yerlerin hali malum. Ne yazık ki! Çevre koruma ile ilgili kültür ve anlayışta değiliz. ”Temizlik imandan gelir” diyen, evlerini bal dök yala cinsinden tertemiz tutan halkımız, açık havada tamamen tersi havalara girip (mangal keyfi, etrafa saçılan bebek bezleri, çöpler, plastik kaplar, atık ev eşyaları vs.)bıraktıkları çöp yığınlarına bakarak “temizlesinler işleri ne?” deyip, imandan uzaklaşıveriyorlar. Kul hakkından bîhabermişgibi.
Pamukkale Travertenlerinin etrafında termal oteller açıldı. Tabii ki! Zamanla bembeyaz görüntüsü kararmaya başladı. Üst düzey yöneticilerden biri, adı lâzım değil “cifle temizleriz” demişti.
Bilseydi ki! Travertenler, kireçli suyun doğal akışile, içinde taşıdığı kireci on binlerce yılda biriktirmesi sonucunda oluşuyor. Otellerde kullanılan suyun, gereken kirecin birikmesini engellediğini nereden bilsin? Bilmek zorunda da değil zaten. Önemli olan, bu oteller yapılmadan önce burayı korumak adına, bilim insanları ile işbirliği yapmaktı.
Ülkemin, eşi olmayan bakir yerleri saymakla bitmez. Zaman zaman gündeme gelenlerden bir iki örnek vermek isterim.
Tuz Gölü; Dünyanın en tuzlu göllerinden biridir. Gölde su içi bitkileri yoktur. Ancak, çevresindeki bataklıklarda, başka yerlerde görülmeyen, tuzlu ortama uyum sağlayan endemik tuzculbitkiler veçiçekler yeralır. Bubitkiler kendi ekosistemini de oluşturmuştur.Açıklarsak, bataklıklar bu sisteme uyumlu canlıların yaşam alanları olmuştur. Bataklıklara yakın çevrede yerleşen halkın, 8-10 metre derinlikten artezyen kuyularından su çekmeleri nedeniyle, günümüzde taban suyu 70-80 metreye inmiştir. Burada yaşayan halkın su ihtiyacı başka yerden sağlanmazsa,göl çevresi bataklıklarının zengin bitki örtüsü çöl olacak.Buradaki bitkilerle beslenen canlılar da yok olacak. Heryıl binlerce Flamingo (Allı Turna) kilometrelerce yol kat ederek, üremek için geliyor. Burada kuluçkaya yatıyor ve sonbaharda dönüyorlar. Ama artık, yaşam alanları daralıyor. Ölüyorlar ve nesilleri tükeniyor. Oluşturdukları muhteşem manzara da zamanla yok olacak.
İğneada Longozları; Çok hassas dengesi olan sulak alanlardır.Su içinde yaşayan ağaçları, bitkileriyleçok özel bir ekosisteme sahiptir.İğneada longozları ve benzeri bakir alanlar, dünyada toplam üç bölgedekalabilmiştir. Rant uğruna birçokları gibi burası da yok edilmeye aday gibi görünüyor. Son günlerde Kaz Dağları gündemde. Sığla ormanları, Karadeniz Ormanları, Milli Parklar ve orman özelliğinin kaybettirildiği alanlar ve daha birçoğu.
Bilime önem veren, Doğa’ya saygı duyan ülkeler, bu çok değerli yerleri için uzaktan seyir terasları yaparak hizmet veriyorlar. Henüz turizmcilerin el atmadığı Ekoturizm, inanın millet bahçelerinden çok daha fazla gelir ve ses getirecektir.
Eşi benzeri olmayan bakir yerlerimiz, millet sallansın yuvarlansın diye feda edilemez! Bırakın onlar kalsın. Doğa tahrip edilirse cezası çok ağır oluyor. Ayıptır! Günahtır!...
SÜHEYLÂ BAYRAK